Büluğ yani ergenlik çağına gelen akıllı insanlara İslâm fıkhında mükellef denir. Mükellefle ilgili hükümler 8 madde olup ilk 5'i yapılması; son 3'ü ise yapılmaması yani terki istenen vazifelerdir.

Mükellef, dinin emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmakla sorumludur. Bir Müslümanın dinde yapması veya sakınması gereken işler sekiz çeşittir; mü'minin fiilleri bunların dışında gerçekleşmez. Bunlar farz, vâcip, sünnet, müstehap, mubah, haram, mekruh ve müfsit’tir. 

1. Farz: Dinimizce, yapılması kesinlikle emredilen şeye farz denir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek gibi. 

Farz iki çeşittir:

a) Farz-ı ayın: Her mükellefin tek-tek yapması gereken farz demektir. Beş vakit namaz kılmak gibi.

b) Farz-ı kifâye: Bazı mükelleflerin yapması ile diğerlerinin üzerinden kalkan farz demektir. Cenaze namazı kılmak gibi.

Farzın hükmü: Farz olan vazifeleri yapan, karşılığında sevap kazanır. Özürsüz olarak yapmayan azabı hak etmiş olur. Farzı inkâr eden ise dinden çıkar.

2. Vacip: Farz kadar kesin olmamakla beraber kuvvetli bir delil ile yapılması emredilen şeye vacip denir. Bayram namazı kılmak, fıtır sadakası vermek ve kurban kesmek gibi.

Vacibin hükmü: Vacipleri yapan sevap kazanır. İtikadî açıdan, inanma bakımından farzın hükmü gibi değildir. Yani vâcibi inkâr eden dinden çıkmaz. Bir ibâdetin vâciplerinden birisini kasten terk etmek tahrîmen mekruhtur. Özürsüz olarak yapmayana azap gerekir.

Hanefi mezhebinde, farz ile sünnet arasında vacip gibi bir derece bulunmakla beraber, diğer mezheplerde farzdan ayrı olarak bir vacip hükmü yoktur. Farz ile vacip aynı şeydir. Bu mezheplere göre, bir ibadet farz değilse, sünnettir. Mesela Hanefi mezhebine göre vacip olan fıtır sadakası vermek, diğer üç mezhebe göre farzdır. 

3. Sünnet: Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yapılmasını övdüğü yahut devam üzere kendisinin yaptığı ya da yapılırken görüp de mâni olmadığı şeylere denir. 

Farz ve Vacip şumûlü (çerçevesi-kapsamı) dışında kalan yani kesin ve bağlayıcı olmaksızın Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) tavsiye ve örnek olma mahiyetini (niteliğini) taşıyan söz ve fiillerin umumi adıdır sünnet.

Sünnetin üç kısmı vardır:

a- Sünnet-i müekkede: Peygamber Efendimizin sürekli yaptığı, çok az terk ettiği amellerdir. Cemaatle namaz kılmak, abdest alırken ağız ve buruna su vermek bu nevi sünnetlerdendir. Bu sünneti terk edenler azaba çarptırılmasa da dinen azarlanmayı ve kınanmayı hak eder.

b- Sünnet-i gayr-i müekkede: Rasûl-i Ekrem Efendimizin bazen yaptığı bazen de terk ettiği amellerdir. İkindi ve yatsı namazının ilk sünnetleri gibi. Bu sünnetleri yapanlar sevap kazanır yapmayanlar kınanmaz. Sünnet-i müekkede ve sünneti gayr-i müekkede’ye Sünnet-i Hüda da denir.

c- Zevâid sünnet: Fahr-i Âlem Efendimizin sırf insan olmasından dolayı yaptığı normal hareket ve beşerî davranışlara denir. Peygamberimizin giyimi-kuşamı, yeme-içme tarzı, zevkleri gibi.

Hükmü: Yapılması tavsiye edilen fakat terk edilmesinde bir günah ve ceza gerekmeyen fiillerdir. 

4. Müstehap: Mendup da denilir. Rasûl-i Ekrem Efendimizin bazen yapıp, bazen de yapmadığı şeye Müstehap denir. Kuşluk namazı kılmak gibi.

Müstehabbın hükmü: Müstehap olan şeyleri yapan sevap kazanır, yapmayan azarlanmaz.

5. Mubah: Mükellefin / yükümlünün yapıp yapmamakta muhayyer, yani serbest bulunduğu işlerdir. Bunun hükmü işlenmesinde veya terk edilmesinde sevap veya kınamanın bulunmamasıdır. Zira “Eşyada asıl olan mubahlıktır”. Yani aksine bir hüküm bulunmadıkça her şeyde esas olan mubah olmaktır.

6. Haram: Allah Teala’nın kesin olarak yasakladığı şeylerdir. İçki içmek, kumar oynamak, zina yapmak, hırsızlık yapmak, adam öldürmek, ana-babaya âsi olmak, gıybet yapmak gibi…

Haramın hükmü: Haramı işleyen kimse ceza ve azabı hak etmiş olur. Allah korkusundan dolayı haramdan kaçınan sevap kazanır. Haramı inkâr eden dinden çıkar, kâfir olur.

7. Mekruh: Haram kadar kesin olmamakla beraber, dinimizce yapılmaması istenen şeye denir.

a) Kerahet-i tahrîmiyye (harama yakın mekruh): Vacipleri yerine getirmemek gibi.

Hükmü: Böyle bir mekruhu işlemekten sakınan sevap kazanır. Yapan günah işlemiş olur.

b) Kerahet-i tenzîhiyye (helâle yakın mekruh)Sünnet ve müstehapları yapmamak gibi.

Hükmü: Bu gibi mekruhlardan sakınanlar sevap kazanır, işleyenlere ceza gerekmez.

8. Müfsit: Başlanmış olan bir ibadeti bozan şeylere denir. Namaz kılarken konuşmak, oruçlu iken bilerek yiyip içmek gibi. Konuşmak namazı, yiyip içmek de orucu bozar.

Hükmü: Özürsüz olarak ve bile-bile ibadeti bozmak azabı gerektirir.

S o n u ç

Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olan her mü’minin günlük hayatta yapmış olduğu fiiller, yukarıda açıkladığımız sekiz maddeden birisinin kapsamına girer. Meselâ;

- Meşrû yoldan kazanç elde etmek helâl;

- Rüşvet almak haram,

- İhtiyaç halinde ödünç (para) almak mubah (câiz);

- Muhtâca ödünç para vermek mendup;

- Borcunu ödemek farz;

- Sıkıntıda olan borçluya genişlik zamanına kadar süre vermek vâciptir.

- Dinin emir ve yasaklarını öğrenmek her Müslüman kadın ve erkeğe farz-ı ayn;

- Başkalarına fayda verecek derecede ilim öğrenmek farz-ı kifâye;

- Şer’î ilimlerde ihtisas sahibi olmak mendub, övünmek için öğrenmek mekruhtur.

- Satım akdinin gerektirmediği ve taraflardan yalnız birisinin yararına olan bir şart müfsit ve böyle bir akid (anlaşma-sözleşme muâmelesi) fâsittir.

Go to top