İtikâf nedir, kaç kısma ayrılır?

İtikâf lugatte bir şeye devam etmek, bir yerde kendini hapsederek durup beklemektir. İslâm dîninde ise itikâf, Cemaatle beş vakit namaz kılınan câmi-mescid veya bu hükümdeki bir yerde itikâf niyetiyle durmak demektir.

Şer’î ıstılahta ise itikâf; cemaatle beş vakit namaz kılınan câmi-mescid veya bu hükümdeki bir yerde itikâf niyetiyle (ibâdet ve tâat kastıyla), bir süre durup oturmaktır. Evlerde ise yalnız kadınlar itikâf edebilirler. Bu ibâdeti îfa eden kimseye de, mutekif yani itikâf yapan denir.

Kadınlar evlerinde namazgâh edindikleri oda veya köşelerinde itikâfa girerler.

İtikâf, kitap ve sünnetle meşrûdur. İhlâsla yerine getirildiği takdirde amellerin en şereflilerindendir. İtikâf, kalbi dünya işlerinden boşaltmak, nefsi Mevlâya teslim etmek gibi bir güzelliği vardır. İtikâfa giren, Allah’ın evinde ibâdete devam edip onun metîn kalesine ilticâ etmiş olur. İslâm büyüklerinden Atâ' rahimehullah şöyle diyor: İtikafta bulunan Müslüman, büyük bir kapı önünde hâcet dileyen kimseye benzer. Sanki, Rabbim beni mağfiret etmedikçe buradan ayrılmam demektedir.

İtikâf, sayesinde müminin mâneviyâtı yükselir, kalbi nurlanır, İlâhî feyizlere mazhar olur.

***

İtikâf; vâcip, sünnet-i müekkede ve müstehap olmak üzere üç kısma ayrılır.

Nezredilen itikâf vâciptir. Vâcip olan itikâfın sıhhati için oruçlu bulunmak lâzımdır; ancak orucun sehven bozulması itikâfa zarar vermez. Diğer itikâflar içinse oruç şart değildir. Çünkü onlar için bir müddet yoktur. Hatta câmiden çıkıncaya kadar bile itikâfa niyet edebilir. Ramazân-ı şerifin son on gününde itikâf, kifâye yoluyla müekked bir sünnettir. Buhârî ve Müslim’de rivâyet üzere Peygamberimiz (s.a.v.), Medîne’yi teşriflerinden vefatlarına kadar Ramazanın son on gününde itikâfa devam etmişlerdir. Bunun için İmam Zührî (rh.) demiştir ki, Acaba insanlar itikâfı nasıl terkediyorlar? Halbuki Rasûlüllah (s.a.v.), bazı şeyleri yapar, terkederdi. İtikâfı ise, vefatlarına kadar terketmediler. [Buhârî, Sahih, İtikâf, 6; Müslim, Sahih, İtikâf 5]

Eğer bir memlekette hiç kimse itikâfta bulunmayacak olursa, umûmî felâketler zuhûr eder. Gelmesi muhtemel bu felâket ve belâları def’etmek için, mutlaka itikâf yapılmalıdır.

Mutekif, tuvalet ihtiyacı gibi tabiî, câminin yıkılması gibi zarûri, bir zâlimin zorla câmiden gibi cebrî yahut nefsi ve malı hakkında korku bulunması gibi sebepler dışında câmiden çıkamaz. Şâyet çıkarsa vâcip olan itikâf fâsid, diğer itikâflar da son bulmuş olur.

İtikâfta bulunan kimse; yemeyi-içmeyi, uyumayı, kendisi ve âilesi için muhtaç olduğu alış-verişi câmide yapabilir. Fakat ticaret maksadıyla mal hazırlamak, alış-veriş etmek, ibâdet ve tâat inancıyla susmak, veya mâlâyâni konuşmak mekruhtur.Cinsî temasta bulunmak ise, veya inzalle neticelenen şeyler haram olup itikâfı bozar.

Bir itikâfın en az müddeti, İmâm Ebû Yûsuf’a (rh.) göre, bir gündür. İmâm Muhammed’e (rh.) göre ise, az bir zamandır. Bu itibarla, câmilere-mescidlere girerken, ‘Buradan çıkıncaya kadar itikâfa niyet ettim’ denilebilir. Böylece oralarda konuşacağımız dünya kelâmı da haram olmaktan çıkar. Zira aksi takdirde, ibâdethânelerde dünya kelâmı konuşmak helâl olmaz. Ancak burada dikkat etmemiz gereken bir husus var; o da, niyetteki çıkıncaya kadar ifadesini unutmamak... Şayet bu kayıt söylenmezse, niyet mutlak olur. Mutlak itikâf ise, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, on gündür. O takdirde, Mutlak kemâle masruftur kâidesince, itikâfta on gün durmak îcap eder.

***

Maddeler halinde açıklama

1- Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Rasûlullah Efendimizden (s.a.v.), "Cahiliyye devrinde Mescid-i Haram'da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım" diye sormuş Efendimiz (s.a.v.); "Adağını yerine getir" buyurmuştur. [Buhârı, Sahih, itikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10]

***

2- Sünnet olan itikâf: Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Âîşe'nin rivayet ettiğine göre Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir. [Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129]

Bir yerleşim merkezinde bulunan Müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu vazife düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer Müslümanları mes’uliyetten kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk'ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde Müslümanlarına da vereceği umulur.

***

3- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse, orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfta oruç şart değildir. Mevzuun detayı için ayrıca bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/4728-itikaf-mukked-bir-sunnettir.html 

******* 

Ömer Nasuhi Bilmen merhumun Büyük İslam İlmihali’nden

İtikafın şartları

 261- Bir itikâfın sıhhati şu şartların bulunmasına bağlıdır:

1) İtikâf yapan, müslüman, akıllı ve temiz bulunmalıdır. Onun için müslüman olmayanın, delinin, cünubun, hayız ile nifastan temiz bulunmayanın itikâfı olmaz.

Gayr-i müslim ibadete, mecnun da niyete ehil değildir. Temiz olmayanların da mescidlere girmesi yasaktır.

2) İtikâfa niyet edilmiş olmalıdır. Buna göre niyetsiz olarak yapılan bir İtikâf geçerli değildir. Çünkü bunun bir ibadet olabilmesi niyete bağlıdır.

3) İtikâf, mescidde veya o hükümdeki bir yerde yapılmalıdır. Şöyle ki: İçinde cemaatla namaz kılınan herhangi bir mescidde İtikâf yapılabilir. Büyük camilerde yapılması daha faziletlidir. Kadınlar da kendi evlerinde mescid edinilen veya mescid olarak ayıracakları bir odada itikâfda bulunurlar.

Buraları onların hakkında birer mescid sayılır. Kadınların dışardaki mescidlerde itikâf etmeleri caiz ise de, kerahetten kurtulamaz. Kadınların kendi evlerinde namaz kılmaları, mescidlerde namaz kılmalarında daha faziletli olduğu gibi evlerinde itikafları da her türlü fitne ve fesad düşüncesinden beri olacağı cihetle mescidlerde itikâfda bulunmalarından daha faziletlidir.

(İmam Şafiî’ye göre , itikâf tazime lâyık bir yerde yapılabilir ki, o da mescidlerdir. Evlerde mescid edinilen yerler, bu tazime lâyık değildir.)

4) Vacib olan bir itikâfda, itikâf yapan oruçlu bulunmalıdır. Bu halde orucun yanılarak bozulması itikâfa zarar vermez. Diğer itikâflar için oruç şart değildir. Çünkü onlar için bir müddet yoktur. Öyle ki camiden bir iki saat içinde çıkıncaya kadar itikâfa niyet edilmesi de sahihdir.

(Şafiî’lere göre, vacib bir itikâfda da oruç şart değildir.)

262-İtikâf için büluğ, erkeklik, hürriyet şart değildir. Buna göre akıllı olan çocuğun, kadının, kölenin itikâfları sahihdir. Şu kadar var ki, kadının itikâfı kocasının ve kölenin itikâfı da efendisinin iznine bağlıdır. İsterse bunlar itikâfı nezretmiş olsunlar, hüküm aynıdır. İzin bulunmayınca kadın, nezretmiş olduğu itikâfı kocasından ayrıldıktan sonra, köle de azad edildikten sonra kaza eder.

263- Bir kimse, itikâf için zevcesine izin verse bundan dönemez, artık engellenmesi doğru olmaz. Efendi ise, kölesine verdiği izinden dönebilir.
Mükâteb (sözleşmeli) bir köle ise, efendisinin izni olmasa da, itikâfda bulunabilir. Çünkü kısmen hürriyetine sahibdir.

İtikafın edepleri

 264- İtikâfın şu edebleri vardır:

1) İtikâf, Ramazan ayının son on gününde ve mescidlerin en faziletlisinde yapılmalıdır.

2) İtikâf esnasında hayırdan başka bir şey söylenmemelidir. Günah gerektirmeyen şeyleri konuşmakta bir sakınca yoktur. Bir ibadet inancı ile susmak ise mekruhtur. Günah sayılan şeylerden dili tutmak ise, ibadetlerin büyüklerinden biridir.

3) İtikâf esnasından Kur’ân-ı Kerîm okumaya, hadîs-i şerîf, Peygamberlerin yüksek siyerlerine, dinî meseleleri öğretmeye devam etmelidir.

4) İtikâf yapan kimse, temiz elbiselerini giymeli, güzel kokular sürünmelidir. Başını da yağlayabilir.

5) Nefsine itikâfı vacib kılacak kimse, buna yalnız kalben niyetle yetinmemeli, dili ile de söylemelidir.

İtikafa dair bazı meseleler

265- Belli bir mescidde, Mescid-i Haram’da itikâfa niyet eden kimse, başka bir mescidde itikâfa girebilir.

266- Bir ay itikâf adansa ve bundan yalnız gecelere veya gündüzlere niyet edilse, bu niyet sahih olmaz. Çünkü ay, belli mikdardaki geceler ile gündüzlerden ibarettir. Onun için geceli ve gündüzlü bir ay itikâf gerekir.

267- Yalnız gündüzleri itikâfda bulunmaya niyet edilmesi sahihdir. Bu durumda her gün fecrin doğuşundan önce mescide girip güneşin batışından sonra çıkılır. Fasılasız itikâfa niyet edilmemişse, istenilen günlerde itikâf yapılabilir. Bir gün için itikâfa niyet edildiği zaman da, buna gece dahil olmaz. Fakat fasılasız şu kadar gün itikâfa denilerek nezredilse, geceler de bu nezre girer. Aksi de böyledir. Bu durumda itikâf için güneşin batışından önce mescide gidilir. Belli olan geceler ve gündüzler mescidde kalınır. Son günün güneş batışından sonra mescidden çıkılır. Böylece itikâf sona erer.

268- Muayyen bir ramazan ayını itikâfla geçirmeğe nezredilse, o ramazan orucu bu itikâf orucu içinde yeterli olur. Böyle bir nezir yapıldığı halde, ramazan orucu tutulup da itikâf yapılmasa, başka bir zamanda oruçlu olarak fasılasız bir ay itikâf edilmesi gerekir. Eğer itikâf yapılmaksızın diğer bir ramazan girecek olsa, artık bunda yapılacak itikâf yeterli olmaz. Çünkü bu takdirde kazaya kalan itikâfın orucu, insan üzerine düşen bir borç olmuştur. Bu, ikinci ramazan orucu ile ödenmiş olamaz.

269- Belirtilmeksizin bir ay itikâf yapmayı nezreden kimse, ramazanda bir ay itikâfda bulunmakla bu nezrini yerine getiremez. Çünkü bu itikâf için, bir ay oruç tutmayı da bu nezirle üzerine yüklenmiş bulunur. Ramazan orucu ise, kendisine ayrıca farz olan bir ibadettir.

270- Bir kimse nezrettiği bir itikâfı yapmadan ölecek olsa, her gün için bir fidye ödenmesini vasiyet etmiş olması gerekir. Çünkü vacib olan bir itikâf, orucun bir parçasıdır. Onun için oruçtaki fidye, bunda da gerekli olur. Ancak fakir ise, o zaman Yüce Allah’dan af ve mağfiret dilemelidir.

İtikafı bozan ve bozmayan şeyler

 271-İtikâf halinde olan bir kimsenin dinî ve tabiî ihtiyaçları için zaruri olarak mescidden dışarı çıkması, itikâfı bozmaz.
Örnek: İtikâfda bulunanın (mutekifin) cuma namazını kılmak için mescidden çıkması, din bakımından bir özür olduğundan itikâfına engel değildir. Zaten cuma namazının süresi bilinmiş olduğundan, adağın dışında kalmış olur.
Yine, abdest ihtiyaçlarını gidermek ve gusletmek için çıkması da tabiî bir özür olduğundan itikâfa zarar vermez.
Yine, bulunduğu mescidin yıkılmaya yüz tutması veya oradan zorla çıkarılması da zarurî bir özür olduğundan itikâfa zarar vermez.

(Şafiî’lere göre, cuma namazı için başka bir camiye çıkılıp gidilmesi itikâfı bozar. İtikâf bir hafta devam edecekse, cuma namazı kılınan bir mescidde itikâfa girmelidir.)

272- Cuma namazını kılmak veya ihtiyacı gidermek için en yakın olan yere gidilir, arkasından mescide dönülür. Bir özürden dolayı mescidden çıkılınca, başka bir mescidde o itikâf tamamlanır.

273-Bir özür olmaksızın mescidden çıkmak itikâfı bozar. Onun için itikâf yapan bir kimse, geceleyin veya gündüzün özür bulunmaksızın bir müddet kasden veya sehven mescidden çıkarsa itikâfı bozulur. Bu müddet, iki İmama göre, bir günün yarısından ziyade bir zamandır. Bir görüşe göre de, günün belirsiz bir saatinden ibarettir. Kadın da itikâf ettiği odadan özürsüz evinin içine çıksa, itikâfı bozulur.

274- Şu işleri yapmak için mescidden dışarıya çıkmak da itikâfa engel olur: Hasta ziyaretinde bulunmak, cenaze hizmetinde bulunmak, cenaze namazı kılmak, şahidlik etmek, bir hastalık sebebiyle bir saat kadar dışarı çıkmak da itikâfı bozar. Ancak itikâf adağı yapılırken, hastaları ziyaret ve cenaze namazında bulunmak şart kılınmışsa, bunlar için çıkılması itikâfı bozmaz.

275- Pek az rastlanan bir özürden dolayı da dışarı çıkmak itikâfı bozar. Boğulmakta olan veya yangına düşmüşü kurtarmak için dışarı çıkmak itikâfı bozduğu gibi, cemaatın dağılmasıyla dışarıya çıkmak da bozar.

276- İtikâfda bulunan bir kimseye, bu ibadeti esnasında birkaç gün baygınlık veya cinnet gelse, itikâfı bozulur. İyileşip kendine gelince yeniden itikâfa başlar. Öyle ki, bu durum devam ederek birkaç sene sonra üzerinden kalksa, yine itikâfı kaza etmesi gerekir.

277- Yukarıda anlatılan meseleler, vacib olan itikaflar içindir. Nafile olan itikaflarda, bir özür bulunsun veya bulunmasın, dışarı çıkmakla veya hastayı ziyaret etmekle itikâf bozulmaz.

278- Vacib olan bir itikâf bozulunca, onun kazası gerekir. Meselâ: Belli bir ay için yapılan itikâf esnasında bir gün oruç bozulsa veya dışarıya çıkılsa, yalnız bir günlük itikâf için kaza gerekir. Fakat belirsiz olarak fasılasız bir ay için nezredilmiş bir itikâf esnasında, böyle bir gün oruç bozulacak veya dışarıya çıkılacak olsa, yeniden bir aylık itikâfa başlamak gerekir. İtikâf yapan kimse ister kendi iradesi ile oruç yesin ve dışarı çıksın, ister iradesi dışında olarak cinnet ve bayılma durumuna düşsün, eşittir.

279- Başladıktan sonra bırakılan nafile bir itikâfın, tercih edilen görüşe göre, kazası gerekmez.

280- İtikâf eden kimse için, zevcesi ile cinsel ilişki kurmak veya buna sebeb olacak öpme ve okşama gibi herhangi bir hareket, gerek gündüz ve gerek geceleyin olsun, haramdır. Cinsel ilişki ister kasden, ister unutarak olsun, itikâfı bozar. İnzal olması şart değildir. Diğer hareketler ise, inzal olmadıkça itikâfı bozmaz. Bakmak ve düşünmek sonunda meydana gelecek inzal ve ihtilâm da itikâfı bozmaz.

281- İtikâf halinde olan kimse, muhtaç olduğu şeyleri mescidde bulundurmaksızın mescidde satın alabilir. Mescide zarar vermeyecek şeyleri mescide getirebilir. Mescid içinde yer-içer. Mescid içinde hazırlanmış uygun bir yer varsa orada abdest alıp gusledebilir. Böyle bir yer yoksa, dışarıya çıkar ve en yakın yerde abdestini alır ve yıkanır, beklemeksizin hemen mescidine döner.

282- İtikâfda olan kimse, ezan okumak için minareye çıkabilir. Minarenin kapısı mescidin dışında olsa bile zarar vermez.

“Allahım, bizi kendini senin kulluğuna adamış, emirlerine ve yasaklarına titizlikle uyan kullarından eyle. Amin. Ve övgü, âlemleri terbiye eden Allah’a mahsustur. [Bilmen, Ö.N., Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yayınevi, İst., 1966, s. 324-327]