Prof. Dr. Raşit Küçük, haber7.com, 20 Haziran 2006


S. 183. Bu sene hac görevimi yerine getirdim. Daha önceki yıllarda haccını yapmış bir arkadaşla idim. Hacda şeytan taşlamanın haccın gereklerinden olmadığını söyledi ve daha önce bir ilahiyatçı profesörle geldiklerini bunu kendilerine o hocanın söylediğini ifade etti. Biz de ona uyduk. Şimdi sorduğum kimseler haccımın eksik kaldığını, geçersiz olduğunu söylüyorlar. Siz ne dersiniz?

C. Hac ibâdeti esnasında şeytan taşlama (remy-i cimâr), hac ibadetinin vâciblerinden biridir. Bu konuda bütün mezheplerin ittifakı vardır. Bu vücûbiyetin kaynağı Hz. Peygamber'in sünnetine dayanan icmâdır.

Dolayısıyla şeytan taşlamanın terki söz konusu olamayacağı gibi, haccın bir gereği ve unsuru olarak görülmemesi de söz konusu değildir.

Belirli zamanı, belirli yeri ve atılacak taşın belirli mikdarı vardır.

Haccın farzları, vâcibleri, sünnetleri, haramları, yasakları, mübahları ve mekruhları olduğu bilinen bir gerçektir. İlmihal kitaplarında ve hac rehberi olarak hazırlanan eserlerde bunlar açıkça belirtilir. Şeytan taşlamanın da sıhhat yani geçerlilik şartları, sünnetleri ve mekruhları vardır. Atılamayan taşların kazası yapılır, ancak kazası da süresi içinde yapılır. Sizin için böyle bir imkân kalmamış olduğunu belirtmek isterim. Bir vacibi yerine getirmemenin gerektirdiği ceza da vardır ve bir küçükbaş hayvan kurban edilmesidir.

Bütün bunları bir ilmihal kitabından okuyabilirsiniz. Şu kadar var ki, haccınızın geçersiz olduğu iddiası doğru değildir. Haccınızı yapmış bulunduğunuzdan emin olabilirsiniz.

NİKAHLANILAN KADININ KIZI İLE EVLENME

S. 184. Benim eşim iki sene önce vefat etti. Henüz orta yaştayım ve sağlıklı bir insanım. Kendimden on yaş kadar büyük bir hanımla nikâhlandım, fakat evlilik vuku bulmadı, yani onunla hiç birlikte olmadım. Bu hanım benimle nikâhını bozdu fakat bir ay kadar sonra öldü. Onun geride evlenmemiş bir kızı var ve benim yaşıma uygun.

Onunla evlenmek istiyorum, bunun caiz olmayacağını söylüyorlar. Kız da beni kabul ediyor. Bana hemen cevap verebilir misiniz?

C. Nikâhlandığınız hanımla karı-koca ilişkisi içinde bulunmuş, yani gerdeğe girmiş olsa idiniz, gerçekten onun kızı/sizin üvey kızınız, size ebediyen haram olurdu. Fakat durum anlattığınız gibi ise, bu hanımla evlenmenizde dinen hiçbir sakınca yoktur. Size caiz değil diyenler, belki yöresel âdet böyle ise onun için söylüyor olabilirler.
Veya yanlış bilgi sahibidirler. Şöyle ki: Meselâ bir hanımla nikâhlanan kimse onunla hiç karı-koca ilişkisi içinde olmasa bile, ayrılmaları halinde, nikâhlandığı kadının annesi o kimseye ebedî haram olur. Belki kızı için de hüküm aynıdır zannedenler olabilir, doğrusu benim anlattığım gibidir.

İÇKİ SATAN YERDEN YPILAN ALIŞVERİŞ

S. 185. Oturduğum binanın alt katında -akrabam da olan- bir tekel ürünleri satıcısı var. Bu ürünler dışında sadece ekmek satıyor. Benim bundan alış veriş yapmam doğru olur mu?

C. Anlaşılan siz ondan sadece ekmek almanın hükmünü soruyorsunuz.
İslâm âlimleri ve farklı mezheplerin fakîhleri, malının tamamı haram olan veya bütün serveti haram yolla kazanılmış olan kimselerden alış veriş yapmanın da haram olduğunu ifade ederler. Eğer malında helâl ve haram bulunan bir kimse ise, alınacak malın da helâl olan para ile alındığı biliniyorsa, o takdirde satın aldığı şey helâl olur. Satın aldığı şey haram para ile alınmışsa onu almak da haram olur. Helâlliği ve haramlığı bilinmiyorsa o takdirde de mekruh olur. Buna göre kararınızı vermeniz her halde mümkün olur kanaatindeyim.

SAÇ EKTİRMENİN DİNEN SAKINCASI VAR MI?

S. 186. Ben henüz genç yaşta olmama rağmen saçlarımın çoğunluğu döküldü. Şimdi saç ektirmek istiyorum, fakat bunun dinimiz açısından caiz olmadığını söyleyenler var. Ben bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Sizin kanaatiniz nedir?

C. Böyle konularda kişisel kanaatlerden ziyade, Kur'an ve Sünnet temelli görüşlere ihtiyaç bulunmaktadır. Ben öncelikle şunu ifade edeyim ki, el-kütübü's-sitte dediğimiz altı meşhur hadis kitabı başta olmak üzere bütün sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetler, Hz. Peygamber'in dökülen saçın yerine saç ekletmeyi (vasl) yasakladığını ortaya koyar. Bu yasak hem erkek hem kadın için geçerlidir. Hz. Peygamber hem saç ekleyene hem eklettirene lânet etmiştir. Lânet, İslâm âlimlerine göre şiddetli bir yasaklamayı ifade eder. İnsan saçı ve şer'an necis sayılan kıl ve tüylerden elde edilen peruk da aynı hükümdedir. Ancak bazı İslâm ulemâsı insan saçı haricinde ipek, sun'î saç, yün ve benzeri şeylerden yapılan peruğun kullanılmasına cevaz verirler. Bunların yasaklanmasının yaratılışa müdahale, insanları aldatma, psikolojik arkaplan gibi çok çeşitli sebepleri temel fıkıh eserlerinde zikredilmektedir. Şu kadar var ki yeniden saç çıkması için tedavi olmak veya saçın dökülmesini önlemek için tıbbî tedbirler almak bu yasağa dahil olmayıp, bu gibi tıbbî müdahaleler yasaklanmamıştır.

PEYGAMBERLERİN ŞEFAAT ETME HAKKI YOK MU?

S. 187. Geçen hafta Cuma günü vaazını dinlediğim bir hoca şefaatin olmadığını ve buna inanmak gerekmediğini söyledi. Peygamberlerin de şefaati olmadığını ifade etti. Namazdan sonra bunu kendisine tekrar sordum ve Kur'an'ın bazı âyetlerinde geçen şefaati nasıl anladığını bildirmesini istedim. Tatmin edici bir cevap alamadım. Gerçekten şefaat yok mudur?

C. Hoca olan birinin şefaat olmadığını söylemesi kabul edilebilir bir bilgi noksanlığı değil. Yanlış anlaşılmış olabilir diyeceğim ama, namazdan sonra da sorduğunuzu ifade ettiğinize göre durumun vahameti ortada. Var olan bir şey, birilerinin yok demesiyle yok olmaz ve ortadan kalkmaz. Bu birilerinin şeyh, hoca, hacı, hafız ve benzeri unvanları olması da gerçeği değiştirmez. Ehl-i sünnetin bütün mezhepleri şefaati kabul ederler. Mu'tezile mezhebi ise, ilâhî âdalete aykırı olduğu gerekçesiyle şefaati kabul etmez. Âhiret hayatında bütün peygamberler Allah'ın izniyle şefaat edecektir; bu, inkâr edilemez bir hakîkat, vukuu ilâhî vaad olan bir gerçektir. Bir şeyi Cenâb-ı Hak haber verip söylemişse veya Allah'ın elçisi olan peygamber ifade etmişse, buna inanmamak mümkün mü? Müslüman olmanın temeli bu imandır.

Çünkü cennet, cehennem, sırât, mîzân, şefâat gibi konular îman konuları olup, Allah tarafından bildirilmeksizin peygamberin de bilgi veremeyeceği alanlardır. Bundan dolayı, bu gibi konulardaki hadisler sahîh rivayetler olmak şartıyla, bize yol göstericidir. Şefaat, peygamberlerin ve Allah katında mertebeleri yüce olan kulların, velîlerin, âlimlerin, şehitlerin günahkâr müminlerin günahının bağışlanması veya birtakım müminlerin derecelerinin yükseltilmesi için Cenâb-ı Hakk'a dua etmeleri demektir. Bu anlamdaki şefaatin Allah'ın iradesine aykırı hangi ciheti olabilir? Birtakım insanlar şefaati yanlış anlıyorsa, bilenlerin görevi o yanlışı düzeltmek olmalıdır.

Kur'an, birden çok âyette şefaatten bahseder: "Kendisinden izin çıkmadıkça O'nun katında hiçbir şefaatçi iş bitiremez" (Yûnûs sûresi 10/3). "Allah'ın İzni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine?"

(Bakara sûresi 2/255). "Onlar, sadece O'nun razı olduğu kimse hakkında şefaat ederler" (Enbiyâ sûresi 21/28). Bu âyet-i kerîmeler şefaatin varlığının açık ve kesin delilidir. Şefaat sadece müminler içindir; kâfirler ve münafıklar için asla söz konusu değildir. Bu, Kur'an âyetleri ile sâbit bir hüküm olup, Hz. Peygamber'in hadisleri ile de vuzuha kavuşturulup beyan edilmiştir. (İlgili Kur'an ayetleri için bk. Müddessir sûresi 74/48; En'am sûresi 6/51; Şuarâ sûresi 26/100) Peygamber Efendimiz'in âhirette ümmetine şefaatçi olacağına dair birçok hadisleri vardır. Ayrıca Hz. Peygamber'in bir de şefâat-i uzmâsı (büyük şefâat) vardır. Bu da, genel bir şefâat olup, mahşerde bütün insanların hesabının bir an önce görülmesi için Allah'a yapacağı ve Cenâb-ı Hakk'ın da kabul edeceği duasıdır. Onun bu şefâati Kur'an'da makâm-ı mahmûd adıyla anılır. (İsrâ sûresi 17/79) Şefâatle ilgili hadisler sahih rivayetler olup en muteber kaynaklarda yer alır.

Rivâyetlerin çokluğu, İslâm alimlerini şefaatin mütevâtir haberle sabit olduğu inancına sevk etmiştir. Şu kadar var ki, müminlere düşen görev şefaate güvenerek dinin emirlerini terk etmek değil, Allah'ın, şefaatine izin vereceği kulları arasına girmeye gayret etmektir.

YE'CÛC-ME'CÛC NASIL ÇIKACAK?

S. 188. Ye'cûc-Me'cûc gerçekten var mıdır? Kıyâmetin alâmetlerinden midir? Nerede çıkacaktır? Bilgi verirseniz memnun olacağız.

C. Ye'cûc-Me'cûc'un varlığı Kur'an ile sâbittir. Kehf sûresi'nin 93-99'ncu âyetleri ile Enbiyâ sûresi'nin 96'ncı âyeti açık ve net olarak bu hususa temas eder. Kur'an tefsirlerinde ilgili âyetler açıklanırken konu enine boyuna ele alınır. Hadis kaynaklarında ve onların şerhlerinde de etraflı bilgiler sunulur. Akaid kitaplarımızın metin ve şerhleri de sahih bilgiler ihtivâ eder. Şu kadar var ki, Ye'cûc-Me'cûc'un kimler olduğu hakkında çok değişik görüşler ileri sürülmüştür. Ancak kıyâmetin büyük alâmetlerinden biri olduğu ve kıyamete yakın ortaya çıkıp yeryüzünü fitne ve fesatla dolduracak, ulaştıkları her yerdeki her şeyi yiyip bitirecek insan toplulukları olduğu kesindir. Nerede çıkacaklarına dair kesin bir bilgi sahibi değiliz. Her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi, bu tür konularda Kur'an ve sahih hadisler bize ne kadar bilgi vermişse o kadarını bilme imkânına sahibiz. Bunun ötesinde söylenilenler birtakım yorumlar ve tahminler, şahsî kanaatler olduğu için bağlayıcı bir yanı olamaz.

Böyle yorum, tahmin ve kanaatler sebebiyle de işin aslını ve esasını inkâra kalkışmak asla doğru bir yaklaşım olarak kabul edilemez.

'ZEMMEZ SUYU HAKKINDA BİLGİ İSTİYORUM'

S. 189. Zemzem suyu ile ilgili bilgi edinmek istiyorum. Bana tavsiye edebileceğiniz kaynak olur mu? Arapça da olabilir.

C. Böyle konularda bilgi edinmek için öncelikle ansiklopedik nitelikte eserlere bakmak doğru olur. Çünkü oralarda bilgi yanında, konunun bulunabileceği kaynaklara da işaret edilir. Zemzemle ilgili rivayetleri öncelikle hadis kitaplarının ilgili bölümlerinde bulmamız mümkündür. Bu kitapların şerhlerinde ise daha geniş bilgiler yer alır.

Bunun yanında Mekke-i Mükerreme'nin tarihi ile ilgili eserlerde de zemzem hakkında bilgi buluruz. Ayrıca benim bulabildiğim sadece zemzemle ilgili olarak telif edilmiş olan şu eserlere bakabilirsiniz:

el-İltizâm mâ lâ yelzemu fî mâ verade fî mâi zemzem, İbn Tûlûn;

el-İ'lâmu'l-mültezem bi fazîleti zemzem, Ahmed b. Ali el-Gazzî, Mekke 1331;

Bereketu mâi zemzem ve duâu'l-huffâzi ındehe, Muhammed Ahmed Abbâs, Cidde 1412;

el-Cevheru'l-munazzam fî fezâili mâi zemzem, Mısır 1332;

Zemzem taâmu taam ve şifâu sekam, Yahya Hamza Köşk, Cidde 1403;

Mu'cizâtü'ş-şifâi bi mâi zemzem, Muhammed Abdulaziz Ahmed-Mecdî es-Seyyid İbrahim, Kahire;

Fezâilu mâi zemzem, Sâid Bekdâş, Beyrut 1424.

Go to top