Hocam S.A.

Sitenizi çok beğendim, Hz. Allah razı olsun. Tasavvufi bazı konularla alakalı sorularım olacaktı. 

Bir mürid rabıta ve zikri kalbiye devam ettiğinde kalbin fenası ilk olarak zılal dairesinde vaki olduğunda bu kişi artık velayet-i suğra makamındadır denilebilir mi, yoksa diğer letaifatın tamamının da zılal dairesinde fena bulması gerekli midir ?

Bir müridin kalbi zılal dairesinde fena bulduğunda nefsi mutmainne olmuş mudur, yoksa bütün letaifin fena bulmasından sonra sıra nefsin fenasına gelir de ondan sonra mı nefs mutmain olur ? Eğer kalbin fenası nefsin mutmain olması demek değilse, her mürid için bu makamda nefsin mertebesi değişiktir mi denir ?

Nefsin zılal dairesinde mutmain olması da yine insanı kurtarır diyebilir miyiz, yoksa ille usul dairesinde mutmain olması mı gerekir?

Seyri suluk esnasında kalp fena bulmak için alem-i emirdeki diğer 4 latifeyi de geçmek durumunda mı ? Eğer böyleyse mesela ahfa makamı bu durumda 4 defa kat edilmiş olmayacak mı ?

Cevaplarınız için şimdiden teşekkür ederim.

Gökay Gülay

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Sorduğunuz hususlar kaal sahasına dair değil hâl cevelengâhına ait meselelerdir. Başka bir ifadeyle, satır işi değil sadır işidir. Bunları burada konuşup yazmanın kime ne faydası olacak ki? Aslolan, sâlikin kendi kabiliyet-istidat ve gayretiyle yolda aldığı mesafedir, derece ve mertebelerdir. O bakımdan “Lafla peynir gemisi yürümez” tabirinin, tam da yerinin burası olduğunu mülâhaza ediyorum.

Ayrıca bizler minarenin giriş kapısında, zeminde bulunan pür-taksir kullarız. Ne haddimize, ancak birinci-ikinci-üçüncü şerefeden görülebilecek hallerden-makamlardan-inceliklerden söz etmek, haber vermek..?

Fakat her şeye rağmen çok merak ediyorsanız, tasavvufla alakalı mutemet eserlere müracaat edebilirsiniz. Oralardan, sorduğunuz hususlar hakkında malumat edinebilirsiniz. Bâhusus İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin Mektubat’ından... Varsa elinizde Sahib-i zaman (k.s.) hazretlerinin Risâle-i Kibrît-i Ahmer ve Mektupları’ından... Ayrıca Miftâhu’l-Kulûb’dan da istifade edebilirsiniz.

Son bir hatırlatma

Bu gibi hususlar, hayyen an hayyin talim ve terbiyeye dahil meselelerdir. Hangi yolda, kimin terbiyesinde iseniz, onunla konuşur halletme yoluna gidersiniz. Öyle uluorta, ona buna sorarak değil.

Hele ki Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidin kolunda bu gibi hususlarda merak pek de tavsiye edilen bir şey değildir. Onun için bu tarikatın büyükleri zaman-zaman, “Bu yolda evliya olaçıkagelmek yok” diye ikaz ederler mürîdanı... Âfâki kerametlerden de uzak durmayı, hatta rüyalarla da meşgul olmamayı tavsiye ederler. Bunlar kulağımıza küpe, kalbimize nakşolması gereken hakikatlerdir.

Binaenaleyh yapılması gereken şey; râbıtayla şöyle dua ve niyazda bulunmaktır:

Yâ Rabbi, beni kulluğa kabul buyur. Rızâ-i ilahiyene tâlibim. Yâ Rabbi, kalp gözümü açıp da beni perişan etme. Beni, rıza-i ilahiyene giden feyz ve nûr yolunda dâim et”. [Ali Erol, Hatıratım, s. 54, 90]

Bilmiyorum, başka söze hacet var mı?

Go to top