Hocam selam ve hürmetler; belki malumunuzdur, bendeniz gayri türk muhtelif ırklardan muteşekkil bir jemaate ait bir jamiide imam hatiplik yapıyorum. Dünyanin her tarafindan gelmiş birinji safda on ayri ülkeden jemaat bulabilirsiniz. Dolayesi ile bazen ihtilaflar vuku buluyor; mesela, mesbuk olarak namaza katilan kişi, imam selam verdikten sonra ayağa kalkip yüksek sesle devam ediyor. Ben ilk zamanlari pek mudahele etmedim, sonralari sıklaşmaya basladı ve sonunda ben de ayni namazda iki imamin olamayajagini sert bir sekilde ikaz etdim. Bilahere bazi akli başında adamlar(!) Bunu maliki mezhebinde caiz oldugunu söylediler. Ben de imam Hanefi olunja hukum imama tabidir, diye kesdirip attim. Durum bu merkezde ittilainiza arz olunur efendimm. Davut Aygün - ABD

*******

Bilmukabele selam ve muhabbetler…

Önce mesbuk’la alakalı umumi manada bilgi vermeye çalışalım. Sonra da kıraat’ta mezhepler arasındaki farklılıkları ele alırız.

Bildiğiniz üzere mesbuk, imama namazın başında değil, birinci rek`atın rükûundan sonra, ikinci, üçüncü veya dördüncü rek`atlarda uyan kimsedir. Son rek`atın rükûundan sonra imama uyan kimse ise, bütün rek`atları kaçırmış olur.

Mesbûkun hükmü

Mesbukun hükmü; kaçırdığı yani imamla birlikte kılamadığı rek`atları kazâya başladıktan sonra, tek başına namaz kılan kimse gibidir. Sübhâneke'yi okur, kıraat için Eûzü-Besmele çeker ve okumaya başlar. Çünkü bu kimse kıraat bakımından namazın baş tarafını kazâ etmektedir. Bu durumda eğer kıraati terkederse namazı fâsid olur.

Sübhâneke duasını okuma yeri, eğer kılınan namaz öğle ve ikindi namazı gibi gizli okunan namaz ise iftitah tekbirinden hemen sonradır. Şayet açıktan okunan namaz ise ve imam kıraat etmekte iken yetişmişse, -sağlam görüşe göre- Sübhâneke'yi okumayıp imamın kıraatini dinler… Sübhâneke'yi kendi kazâ edeceği rek`atların ilkinde okur ve tek başına namaz kılanlarda olduğu gibi Sübhâneke'den sonra Eûzü ve Besmele çekerek Fatiha’yı, ardından da zamm-ı sureyi okur.

***

Mukîm, müsafire; müsafir de mukîme uyabilir

Müsafir imam iki rek’atın sonunda selâm verince, mukîm olan mesbuk kalkar -sağlam görüşe göre- kıraatta bulunmaksızın namazını tamamlar… Şayet yanılırsa sehiv secdesi de etmez. Çünkü bu mukîm, bir lâhik mesabesindedir.

İmam olan müsafirin namazdan önce "Ben seferîyim, siz namazlarınızı tamamlayın" demesi müstehaptır

Seferî yani yolcu, ancak vakit içinde mukîme uyabilir.

Bu durumda dört rek’atlı bir farz namazını mukîm gibi tam olarak kılar.

İmama vakit içinde uymakla farz namazı iki rek’attan dört rek’ata dönüşmüş olur.

İbn Abbas (r.anhuma), “Seferî'nin durumuna ne dersiniz? Yalnız başına kılınca iki rek’at, mukîm(e uymuş) olarak dört rek’at kılıyor?" sorusuna; "Bunu yapmak sünnettir" cevabını vermiştir" [ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletühü, Dimaşk, 1405/1985, II, 335]

İmam Nâfi' (rh.) demiştir ki: "İbn Ömer seferî olduğu zaman imamla birlikte kılınca dört rek’at kılar, yalnız başına kıldığı zaman ise iki rek’at kılardı." [ez-Zühayli, a.g.e., II, 335]

Netice; seferî olan bir kişi imama uyduktan sonra, müdrik de olsa, lâhık da olsa mesbuk da bulunsa namazını dörde tamamlar.

***

Namazı münferiden veya mesbuk ya da lâhık olarak kılan kişinin kıraatı

Bütün tekbirler, tesbihler ve kıraatler, yalnız namaz kılanın işitebileceği bir sesle gizlice yapılır.

Yalnız başına (münferiden) sabah namazı kılan kimse, tekbirleri ve "Semiallâhu limen hamideh" cümlesini, Fatiha'yı ve ekleyeceği ayetleri / zamm-ı sureyi âşikâre olarak okuyabilir. Kezâ tek başına akşam ve yatsı namazının farzını kılan kimse, ilk iki rek’atlerini sabah namazının farzı gibi âşikâre de kılabilir.

Ancak münferiden yani tek başına namaz kılan kimse,öğle ile ikindi namazının sünnetini de, farzını da gizli okuyarak kılar. [Bkz. Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, ilgili bahis]

Dört mezhebe göre kıraati sesli yapmanın hükmü ve vakitleri

Mâlikîlerle Şâfiîler, imamın ve tek başına namaz kılan kişinin akşam ve yatsı namazlarının farzlarının ilk iki rek'atlerinde, sabah farzının ve cuma namazının her iki rek'atinde kıraati sesli yapması sünnettir hükümde ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh sizin cemaatten bu mezheplere müntesip olanların farzlardan kaçırdıkları, cehrî kıraatla kılınan namazların ilk ve ikinci rek’atlerini tamamlarken sesli okmaları sünnettir. Mâlikîlere göre erkeğin sesli kıraatinin en azının sınırı, yanındaki birinin duymasıdır. Sesli kıraatin yüksekliğine ise sınır yoktur. Şâfiîlere göre ise sesli kıraatin en az sınırı, kişinin yanındakinin bir tek kişi de olsa sesini duymasıdır. Meselenin kısa cevabı budur. Açıklama aşağıda gelecek. Buna göre cemaatle aranızda konuşur, meselenizi halledersiniz.

Hanefîlerle Hanbelîlerin ise bu husustaki görüşleri şöyledir:

Hanefîler dediler ki: Kıraatin cehrî olduğu namazlarda (sabah ve öğle ile ikindinin ilk iki rek’ati ve diğerleri)  imamın sesli kıraatte bulunması vâciptir. Tek başına namaz kılan kişi için ise bu sünnettir. Tek başına namaz kılan kişi sesli kıraatli namazlarda dilerse kıraatini sesli yapar, dilerse sessiz yapar. Ama sesli yapması daha faziletli olur.

Kıraati sesli namazlar ister edâ olarak ister kaza olarak kılınsınlar, bunu münferiden kılan kişi, yine dilerse sesli kıraatte bulunur, dilerse sessiz kıraatte bulunur. Sahîh görüş bu istikamettedir. Meselâ yatsı namazını kaza olarak kılmakta olan kişi dilerse sesli kıraatte bulunur, dilerse sessiz kıraatte bulunur.

Sessiz kıraatli namazlara gelince… Bunu tek başına kılan kişi, seçim hakkına sâhip olmayıp kıraati sessizce yapmak zorundadır. Meselâ öğle veya ikindi namazını kılan kişi, sesli kıraatte bulunursa vacibi terk etmiş olur. Bunun vâcip olduğunu söyleyenlerin görüşüne uyma bakımından da sehiv secdesi yapması gerekir.

Hanbelîler dediler ki: Tek başına namaz kılan kişi, sesli kıraatli namazlarda dilerse sesli kıraatte, dilerse sessiz kıraatte bulunabilir.

Namazda kıraati sesli veya sessiz yapmanın sınırı

Farzlar dışında namaz kılan kişinin kıraati sessiz yapması sünnettir. Bunun sünnet olduğu hususunda üç mezhep İmamı görüş birliği etmişlerdir. Mâlikîlerse bunun sünnet olmayıp mendub olduğunu söylemişlerdir.

Vitir ve nafile namazlarda kıraatin sesli veya sessiz yapılması hususunda mezheplerin çeşitli görüşleri vardır. Şöyle ki:

Malikiler, geceleyin kılınan bütün nafile namazlarda sesli kıraatte bulunmak, gündüzün kılınan nafilelerdeyse sessiz kıraatte bulunmak menduptur, dediler. Yalnız bayram ve yağmur namazları gibi hutbeli nafile namazlarda kıraati sesli yapmak, gündüzün kılınmasına rağmen menduptur.

Hanbelilere göre; bayram, yağmur, güneş tutulması, teravih ve vitir namazlarında kıraati sesli yapmak sünnettir. Yalnız vitrin, teravihten sonra kılınması hâlinde kıraatin sesli yapılması sünnet olur. Bunlardan başka kılınan namazlardaysa kıraati sessiz yapmalıdır.

Şâfiîler dediler ki; bayram namazında, ay tutulması namazında, teravih namazında, ramazanda kılınan vitir namazında, geceleyin veya sabahleyin kılınan iki rek'atlık tavaf namazında kıraati sesli yapmak sünnet olur. Bunlardan başka nafilelerde kıraat sessiz yapılmalıdır. Ancak geceleyin kılınan nafilelerde mutlaka kıraati seslice yapmak sünnet olur. Bu namazlarda bir kez sesli kıraatte bir kez de sessiz kıraatte bulunarak orta bir yol da tutulabilir.

Hanefî mezhebine göre ise; ramazanda vitir namazının her rek'atinde, bayram namazlarında ve teravihte kıraati sesli yapmak vâciptir. İmam veya tek başına namaz kılan kişinin güneş tutulması, yağmur namazı ve gündüzleyin kılınan nafile namazlarında sessiz kıraatte bulunması vâciptir. Geceleyin kılınan nafile namazlarında da istenirse sesli, istenirse sessiz kıraatte bulunulabilir.

Namazdaki kıraatin sesli veya sessiz yapılmasının erkeğe ve kadına göre sınırıyla ilgili olarak mezheplerin görüşleri de şöyledir:

Malikiler dediler ki: Erkeğin sesli kıraatinin en azının sınırı, yanındaki birinin duymasıdır. Sesli kıraatin yüksekliğine sınır yoktur. Erkeğin sessiz kıraatinin en az sınırı, dilini hareket ettirmesidir. Yükseklik sınırı ise kendi duyabileceği kadardır.

Kadına gelince; onun sesli kıraatinin bir tek derecesi vardır ki, o da sadece kendi duyabileceği kadar bir sesle okumasıdır. Sessiz kıraatinin derecesi de mûtemed görüşe göre dilini hareket ettirmesidir.

Şafiilere göre sesli kıraatin en az sınırı, kişinin yanındakinin bir tek kişi de olsa sesini duymasıdır. Bu, erkek ve kadına göre değişmez. Yalnız kadın, yabancı birinin yakınında olması hâlinde sesli kıraatte bulunamaz. Sessiz kıraatinin en az sınırı da kendi duyabileceği kadar bir sesle okumasıdır. Tabiî bu sesini de yabancı bir erkeğin işitmemesi gerekir.

Hanbeliler, sesli kıraatin en azı, kişinin yanındakinin bir kişi de olsa duymasıdır, dediler. Sessiz kıraatin en azı da kendi duyacağı kadar okumasıdır. Kadına gelince, onun sesli kıraatte bulunması sünnet değildir. Ama yabancı birinin duymaması hâlinde sesli kıraatte bulunmasının bir mahzuru / sakıncası olmaz. Yabancı birinin duyması hâlinde sesli kıraatte bulunması haramdır.

Hanefî fukahası ise dediler ki; sesli kıraatin en azı, kişinin fazla yakınında olmayan, meselâ birinci saftaki kimselerin duyması kadar olanıdır. Birinci saftakilerden bir veya iki kişi (İmamın) sesini duyacak olursa bu yeterli olmaz. Sesli kıraatin üst sınırı yoktur. Sessiz kıraatin en azı ise, kişinin bizzat kendisinin veya yakınında bulunan bir veya iki kişinin duyması kadar olmalıdır. Tashih-i hurûf ile birlikte dilin hareket ettirilmesi sahîh kavle göre sessiz kıraat için yeterli olmaz.

Kadına gelince; onun sesi, mûtemed görüşe göre avret değildir. Buna göre namazın kıraati hususunda kadınla erkek arasında bir fark yoktur. Yalnız bu, kadının sesinde bir nağme veya gevreklik olmaması şartına bağlıdır. Çünkü böyle bir sesi duyan erkeklerin şehvetleri galeyana gelebilir. Bu takdirde kadının sesi avret sayılır. Bu mahiyetteki sesiyle kıraati namazını bozar. [Bkz. el-Cezîrî, Kitabu`l-Fıkh ale`l-Mezahibi`l-Erbaa, ilgili bahis]

Go to top