Fıtri sunnetler nelerdir?

Kendisinde acele edilmesi icab eden 6 ameli beyan eden hadisi serif?

Insanlari arastirmamakla alakalı 2 hadisi serif?

Sizde mevcut mu acaba. mehmet hilmi aktas

*******

Sordukların bende değil ama, temel İslâmi eserlerde elbette mevcuttur. Madem araştırmaya erinmiş / üşenmişsiniz, buyrun beraberce bakalım…

1- Kelime ve mefhum olarak fıtrat; yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, kalb-i selim, âdetullah manalarına gelir. Ayrıca hilkat, tabii eğilim, hazır olmak, huy, cibilliyet, sevk-i tabiî (içgüdü), istidât /kabiliyet gibi manalara da gelir. Istalahî tabir olarak fıtrat; "Allah Teâlâ'nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır. [İbn Manzur, Lisânü'l-Arab, Beyrut, yyy., V, 55]

Nakletmeye çalıştığımız bu muhtelif manalardan, sorunuza esas teşkil eden;

Fıtrî Sünnetler nelerdir? 

Fıtrî sünnetler, Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) sünnetleridir. Fıtrî sünnetlerin “din” olduğu da söylenmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Sen Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta (fıtratallah) verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler”. [Rûm suresi, 30]

Ebû Hureyre (r.a.)  anlatıyor; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları traş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki tüyleri yolmak". [Buhâri, Sahih, Libas, 51, 63, 64; Müslim, Sahih, Tahara, 49; Ebû Dâvûd, Sünen, Tereccül, 16; Tirmizî, Sünen, Edeb, 14).

“Her çocuğu annesi fıtrat üzere (İslâm’ı kabul edebilecek fıtratta, kabiliyet ve istidatta) dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder; sonra ebeveyni onu Hıristiyan, Yahûdi, Mecûsî yapar. Eğer ana-babası Müslüman iseler, çocuk da Müslüman olur”. [Buhâri, Sahih, Cenâiz, 79; Müslîm, Sahih, Kader, 23-25; İman, 264; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 233, 435]

Bu hadis-i şeriften de anlıyoruz ki; fıtrat İslâm’dır, İslâm fıtrattır, diğerleri gayr-i fıtrîdirler. Onun içindir ki, “Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz Lâilâheillallâh olsun” [Abdurrezzak Sanânı, Musannef, Beyrut 1970, IV, 334]buyrulmuştur.

Keza iyilikler, mü’mine huzur veren şeyler de fıtrattandır. Nitekim hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur: 

"İçini tırmalayan, kalbinde çarpıntılar oluşturan, gönlünü bulandıran şeyi terket" [İbn Hibban; Hakîm]

"Hayr, nefsin kendisine ısındığı, kalbin rahatladığı, yüreğin oturduğu şeydir. Şer de nefsin kendisine ısınamadığı, kalbin mutmain olmadığı, içinde tereddüt ve ıztırablar meydana getiren şeydir, her ne kadar müftiler hilafına fetva verseler de. " [Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 194]

“Seni işkillendiren şeyi bırak, işkillendirmeyene geç” [İmam Ahmed bin Hanbel, Nesâî, Taberânî], "Kötülük, insanın içine sıkıntı verir". [Müslim, Sahih, Birr, 14]Çünkü fıtrata aykırıdır.

Kur'an-ı Kerîm insanı âfâk ve enfüsteki ayetleri düşünmeye, akletmeye çağırdığı gibi insanın, en çok acz içindeyken, meselâ suda-gemide yol alırken aniden gelen bir fırtınada deniz ortasında acz içinde kalınca, bütün inkâr-yalanlama, fitne ve fücûru, ortak koştuklarını unutup, hemen Allah'a yalvardıklarını da haber vermektedir. Bu da insanın fıtraten şuurunda, Allah'ın varlığına dair bir delildir. Bu manevî hak duygusu her ferdde mevcuttur ve İnsanı yoldan çıkaran, işlediklerini süslü göstererek onu âsi yapan şeytandır. [Münâvî, Feyzu'l-Kadir, Beyrut, 1972, V. 34; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul, 1978, VI, 3822]

***

Dünyadaki her yeni doğan çocuk, tertemiz, sâf, her şeyi alma kabiliyeti ile donatılmış yapısını konuşma çağına kadar sürdürür. Bundan sonra ona Lâilâheillallâh öğretilmez ve fıtrata uygun olarak eğitilmezse, ailesi onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, vb. yollarda eğitir ve buna göre onda bir kişilik yapısı gelişir. Halbuki Allah Teala, “Yüzünü samimiyetle ve tamamen bu dine çevir. Allah'ın sıfatlarında sebat et ki, o insanları bu fıtrat üzerinde yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler[Rûm suresi, 30] buyurmaktadır.

Buna göre bütün insanlar Allah'a inanmak ve ona kulluk etmekle fıtratta sebat etmelidirler. Yoksa Allah Teala'nın öğütlerinden yüz çevirerek, bağımsız davranarak, ayetleri yalanlayarak fıtrata aykırı düşüleceği gibi, bu sebeple Allah'ın azabına da müstahak olurlar. Çünkü fıtratı bozmak, Allah'a karşı gelmek demektir. Meselâ müşrikler, fıtrata uygun doğan hayvan yavrularının kulağını keserlerdi. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Kâbe'de Allah'a ortak koştukları birçok putlar bulundururlardı. Fıtratı inkâr etmek için kendilerine de vahiy indirilmesini veya peygamberlerin birer melek olması gerektiğini ileri sürerlerdi. Onların helâk edilmeleri de bu yüzden oldu. Hiç kimse Allah'ın insanı kul olarak yaratması kanununu değiştiremedi ve değiştirmeye kalkanların azapla kuşatılması da bir hak / kanun olarak tatbik olundu.

İslâm'a göre hayatın manası, ancak fıtrata uygun yaşamaktır. Yeryüzündeki gelmiş geçmiş hiçbir beşeri-bâtıl din ve ideoloji bunu sağlayamamıştır. Üstelik lâik çağdaş düşünce sistemleri, vahye karşı “doğal-pozitif akıl lâiklik” karşıtlığıyla oldukça basit ve insan fıtratıyla uyum sağlamayan bir şekilde insanın kurtuluşunu din dışı bir yola sokmak istemişlerdir. Ancak insanın fıtratı her şeye rağmen, her türlü muhteşem teknik gelişmelere, maddi ilerlemelere rağmen tabiatı gereği gerçek saadet ve selameti bulamamakta, büyük bir manevî boşluğa düşmektedir. Bu boşluk Cenab-ı Hakk’ın sınırlarını aşmak ve nefsine zulmetmektir. [Talâk suresi, 1] Bu boşluğu çeşitli dinler doldurmak istemekte; ancak hepsi de fıtrata aykırı muharref ve ilkel teklifler getirdikleri için insanlar İslâm'dan başka kurtuluş olmadığını en net şekilde görmekte ve anlamaktadırlar. Çünkü “Kalpler, ancak Allah'ı zikirle huzur bulur[Ra'd suresi, 28]

2- Kendisinde acele edilmesi icab eden 6 ameli beyan eden hadisi serif?” 

Söz konusu meseleyle alakalı olarak Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:

"Şu altı şeyden önce (ahirete müteveccih) iyi ameller işlemekte acele edin: "Güneşin battığı yerden doğması, Duhân, Dâbbetü'l-arz, Deccâl, her birinize özel olan ölüm ve (sizin salih amelinize engel olacak kamu) âmme hizmeti." [İbn Mâce, Sünen, Fiten, 28]

Mevzu ile ilgili başka bir hadis-i şerif de şöyledir:

“Yedi şey gelmezden önce hayırlı amelleri işlemeye devam edin, neyi bekliyorsunuz?

– Her şeyi unutturacak yoksulluğu mu?

- Azdırıp saptıran zenginliği mi?

- Bedeni ve bütün güçleri bozan hastalığı mı?

- Bunaklık meydana getiren ihtiyarlığı mı?

- Ansızın geliveren ölümü mü?

- Yoksa gelmesi beklenen Deccâl fitnesini mi?

- Yahut kıyamet saatini mi bekliyorsunuz?

Ki onun gelmesi daha dehşetli ve daha acıdır.” [Tirmizi, Sünen, Zühd, 3]

Bu dünyada her şey fani olduğu gibi insan da fanidir, yani geçici bir müddet için burada bulunmaktadır. İnsana verilen müddet/ömür ve imkânlar da sınırlıdır, geçicidir. İhsan edilen bu imkân ve zamanı, en kıymetli yerde kullanmalı ve bunun için de acele etmelidir.

Her ibadeti zamanında ve sanki son ibadetimiz gibi yapmaya gayret göstermeliyiz.

Her günahı da terk etmeli ve "eğer bu günahı işlersem, günah işlerken ölebilirim" diyerek, o günaha yönelmekten sakınmalıyız.

İster ibadetleri terk ederek, isterse günahları işleyerek yaptığımız her hataya hemen son vermede de acele etmeliyiz. “Sonra başlarım” veya “sonra yaparım” demek gibi şeytanî bir hileye düşmeden, ibadetleri yapmaya başlamalı, günahları bırakmaya niyet edip uygulamalıyız.

Hadislerde geçen maddeler aslında birer örnektir. Bunlar başka rivayetlerle çoğaltılabilir. Nitekim Hz. Ali’den (r.a.) gelen bir rivayet de şöyledir: Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bana şu tenbihte bulundu: “Ey Ali, üç şey vardır ki, sakın onları geciktirme:

(1) Vakti girince namaz, (hemen kıl!)

(2) Hazır olunca cenaze, (hemen defnet!)  

(3) Kendisine denk birini bulduğun bekâr kadın, (hemen evlendir!) [Tirmizî, Sünen, Salât, 127, Hadis no: 171]

Kezâ, Efendimiz (s.a.v.) diğer bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır:

Salih ameller yapmakta acele ediniz. Zira yakın bir zamanda karanlık geceler gibi bir takım fitneler meydana çıkacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamı eder. Mü’min olarak akşama kavuşur, kâfir olarak sabahlar. Dinini az bir dünyalığa satar.” [Müslim, Sahih, İman, 186; Tirmizî, Sünen, Fiten, 30; İbn Mâce, Sünen, İkâme, 78]

Ebu Nuaym el-İsbehani, Hâtemü’l-Esamm’ın (rahımehumallah) şöyle söylediğini nakletmektedir: “Denilir ki; beş şey hariç, acele Şeytan’dandır. Bunlar; misafire yemek ikrâm etmek, ölüyü kefenleyip defnetmek, bekârı evlendirmek, borcu ödemek, günahtan tevbe etmek”. Bazı kaynaklar bu sözün, merfu bir hadis olduğunu da nakletmektedirler.

Hâsılı; önemli olan, bu sayılanlar ve benzerleri başımıza gelmeden önce, sanki hemen geliverecekmiş gibi tedbir almaktır. Ona göre bir hayat tarzı sürmektir. Hiçbir hayrı sonraya bırakmamak ve hiçbir günaha yönelmemektir. Eğer bir hata yaptıysak hemen tevbe etmek ve bir daha ona dönmemektir.

3- İnsanlari araştırmamakla alakalı 2 hadisi serif?”

Bu sorunuzdan kastınız, herhalde ‘insanların gizli yönlerini araştırmak” olmalı…

Bu hususta İslâm’ın düsturu bellidir, gizli olanları araştırmak yasaktır, tecessüse girer. Oysa Cenab-ı Hak, “Velâ tecessesû: Tecessüs etmeyin / birbirinizin ayıbını-kusurunu araştırmayın[Hucurat suresi, 12] buyuruyor.

Böylece yüce dinimiz İslâm, başkalarının özel hayatını araştır­mayı yasaklar. Kişilerin özel hayatının gizliliği hakkına saygı gösterilmesini ister. Kur’an-ı Kerim’de bununla ilgili olarak şöyle buyrulur:

"Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız. Orada hiçbir kimse bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, 'Geri dönün!' denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir". [Nur suresi, 27-28] 

***

Bu hususta vârid olan bazı hadis-i şerifler

(1) “Her kim başkalarının ayıplarını, kusurlarını yakalamak için uğraşır­sa, Allah da onun ayıplarını ortaya koyar”. [Tirmizi, Sünen, Birr, 83] 

(2) “Üç defa kapıyı çalınız. İzin verilirse girin, aksi halde dönün”. [Müslim, Sahih, Edeb, 33]

(3) “'Müsaade almadan bir kimsenin evinin içine bakmak hiçbir kişiye helâl değildir”. [Tirmizî, Sünen, Salât, 148,]

(4) “Her kim rızaları olmaksızın bir kavmin konuştuklarını dinlerse kıyamet gününde onun kulaklarına kurşun dökülecektir.” [Tirmizî, Sünen, Libas, 19]

(5) “Kim bir kavmin (veya ailenin) evine müsaadelerini almaksızın bakıp (onların) gizli hâllerini öğrenmek isterse o aileye onun gözünü çıkarmaları helâl olur”. [Buharî, Sahih, Diyat, 15]

(6) “Ey dili ile inanıp kalbine iman girmeyenler! Müslümanlar’a eziyet etmeyiniz ve onların gizli taraflarını araştırmayınız! Allah Müslüman kardeşinin gizli tarafını araştıranın gizli tarafını araştırır. Ve Allah, kimin gizli tarafını araştırırsa, evinin içinde bile olsa onu herkese karşı mahcup eder”. [Tirmizî, Sünen, Birr, 85]

Görüldüğü üzere Efendimiz (s.a.v.), başkalarının özel hayatını araştırmanın kötü bir davranış olduğunu ve bundan kaçınılması gerek­tiğini gayet açık bir şekilde ortaya koymuştur.

***

Özel hayatın gizliliği

Özel hayatın gizliliği, halen yürürlükte olan beşerî hukukumuzda da önemli bir esastır. Çünkü hayatınızda başkalarının görmesini, duymasını, bilmesini istemediğiniz bir çok özel anlarınız vardır. İnsanın hiç kimseyle paylaşamayacağı, sadece kendisini ilgilendiren anılar, bilgi­ler, olaylar vb. onun özel hayatını oluşturur. Hiç kimse bir başkasının özel hayatını araştırma, onun sırlarını açığa vurma, mektuplarını ya da elektronik postalarını oku­ma, telefonlarını dinleme hakkına sahip değildir. Bu sebeple herkes, özel hayatın gizliliği hakkının temel insan hakları arasında yer aldığını bilmelidir.

Başkalarının özel hayatını araştıran kişi, onların sırlarını, kusurlarını, ayıplarını, eksik yönlerini araştırıyor, demektir. Böyle davranan kişi, özel hayatın gizliliği hakkı­nı ihlâl ve muhatabına saygısızlık etmektedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 12. maddesine göre, “Kimsenin özel hayatına, ailesine, konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa korunmaya hakkı vardır.” Anayasamızda ise, hâkim kararı ve yetkili mercinin yazılı izni bulunmadıkça 21. maddeye göre, “Kimsenin konutuna dokunulamaz… kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz…” ve 22. maddeye göre, “Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır… haberleşme engellenmez ve gizliliğine dokunulamaz…”

Go to top