Geçen gün yayınladığınız bir yazıda sakal konusunda alimleri belli bir sıralandırmaya koymadan fetva verdiniz örneğin kadı ıyazın mekruh dediğini naklettiniz oysaki kadı ıyaz malikidir hanefi değildir lütfen burda  hükmü yazarmısınız yani hanefi fıkıh kitaplarından naklederek.. 

 

*******

Dikkatli okursanız anlarsınız. Kadı İyâz (rh.) hazretlerinin Hanefî olduğunu söylemedik; Mâlikî olduğunu ise, hangi kaynağa baksan zaten görürsün. Peki bizim söylediğimiz ne? Onun, sadedinde olduğumuz mesele hakkındaki görüşleridir. Bu bir…

İkincisi, cevabi yazımızın başında da belirttiğimiz üzere meseleyi arîz ve amîk (geniş ve derin) bir şekilde tahlil etmeye gayret ettik. Ve öyle de yaptık. Şu cümledeki “Cumhur” tabiri de mi dikkatinizi çekmedi:

Sakal bırakmak farz, traş etmek ise haramdır görüşü, âlimlerin cumhuruna aittir”. Ardından da dayandıkları delilleri ana hatlarıyla kaydettik, açıkladık. “Cumhur”un şumûlüne Hanefî fukahası da dahildir. Ama illa da Hanefî mezhebi diye müstakillen tasrihini istiyorsan, onu da nakledelim. Kaldı ki küçük bir araştırmayla bulunamayacak, bilinemeyecek bir husus olmadığı da âşikâr. Bunu rahatlıkla yapabileceğiniz, ifade tarzınızdan belli. Dolayısiyle gereksiz yere niçin ısrar ettiğinizi de anlamış değilim. Lütfen, lüzumlu ve zaruri olmayan böylesine basit ayrıntılarla birbirimizi meşgul etmeme noktasında itina gösterelim. 

Hanefi mezhebine göre sakal

Hanefi âlimlerine göre, erkeğin sakalını kesmesi haramdır. [Bkz. İbn Âbidîn, Dürrü’l-Muhtâr, 5, 261] 

Sakalın bir tutamdan fazlasını kesmek vaciptir. Bir tutamdan azını kesmek ise, mubah görülmüştür. [İbn Âbidîn, a.g.e., 2, 113; Ayrıca bkz. el-Menhelü’l-Azbü’l-Mevrûd, 1, 186]

Kezâ bir başka kaynakta da şöyle denilmiştir: “Hanefilerce erkeğin sakalını traş etmesi haramdır. Bir tutamdan fazla uzatmaması sünnettir. Bir tutamdan fazlasını kısaltabilir. Sakalın kenarlarından uzayanları almakta da bir beis yoktur”. [el-Cezîrî, el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa, 2, 51] 

***

Öbür sorunuz hem yersiz hem gereksiz hem de faydasız…

Yazılı icazet verip vermemeyi sana ya da bana mı soracaklardı! Kaldı ki verilmiş olsa, öyle yazılı bir icazet neye yarar, kimi ilzam eder? Ne gibi maddi-manevi yararı olur.

Ayrıca yapılan dini eğitim ne zaman legal oldu ki, bırakınız icazet vermeyi, icazetin sözü edilebilsin!

Bizim hangi şartlarda, nasıl ve ne türlü sıkıntılar-meşakkatler-ıztıraplar içerisinde okuduğumuzu / okuyabildiğimizi biliyor musunuz? Onun için derim ki; geç kardeşim böyle lüzumsuzlukları… İşine-hizmetine bak, üzerine düşenlerle ilgilen, boyunu-haddini aşan işlerle vaktini harcama, kafanı yorma!

Son olarak meşhur bir kaideyi hatırlatayım: “el-Umûru merhûnetün bi-evkâtihâ”… Bütün işler vakitleriyle-zamanlarıyla merhundur, ipoteklidir; dolayısiyle hiçbir şey vakti-zamanı gelmeden tahakkuk etmez.

 

Go to top