hocam selam aleyküm, hayırlı hizmetler dilerim, size bir sorum olacaktı, seyfi abi bir vaazında hz üstazımızın şöyle söylediğini buyurdu: " ramazanı şerifin birinci günü hangi güne denk gelirse o sene kurban bayramıda aynı güne denk gelir". mesela bu sene ramazanı şerif ayının 1. günü cumartesi, kurban bayramının 1. günü de cumartesi. burası tamam ama bildiğim kadarıyla hicri aylar da bazen 29 bazen 30 çekiyorlar, burdaki hesaplama benim kafamı karıştırdı, size muracaat etmek istedim. teşekkür ederim. fatih 

*******

Ve aleyküm selam.

Haklısın kardeşim; hemen her ramazan-bayram önlerinde-arifelerinde böyle çıkışlar, benzeri açıklamalar oluyor maalesef! Bu da asıl itibariyle İslâm âlemindeki ihtilâftan kaynaklanmaktadır. Ülkemizde de Arap ülkelerinin, bilhassa Mekke ve Medine’nin de sınırları dahilinde bulunduğu Suudların yaptıklarının doğru olacağı / olabileceği gibi bir yanlış kanaat yaygındır. Hele hele nakledilen söze muvafık olarak ramazan ayının girişi ile kurban bayramının başlangıcı bu seneki gibi aynı güne denk gelirse… Halbuki Suudların bu meseledeki kıstasları / kriterleri yanlıştır, buna mümasil olarak haliyle hesap ve tesbitleri de hatalıdır. Meseleyle alakalı muhtelif toplantılarda bu durum kendilerine hatırlatılmış, lakin tatminkâr bir cevap alınamamıştır. Kısacası onların hesaplamalarında “ru’yet” tamamen gözardı edilmektedir. Oysa bu noktada aslolan ne sadece ru’yettir, ne de yalnızca hesaptır; ru’yet’le hesabın birlikte olması / bulunması esastır.

Hz. Üstâzımızın (k.s.), “ramazan-ı şerifin birinci günü hangi güne denk gelirse o sene kurban bayramı da aynı güne denk gelir sözleri, yine aynı mevzudaki bir diğer sözleriyle beraber ele alındığında anlaşılan o ki, bu söz mutlak tarzda değil, ‘denk gelebilir’ manasında mukayyettir. Malum olduğu üzere usûl-i fıkıhta, “Mâ min âmmin illâ ve qad hussa minhü’l-ba’z (Hiçbir umumi söz-hüküm yoktur ki, içerisinden bazıları müstesna kılınmasın)” kaidesi meşhurdur. Sizin de işaret ettiğiniz gibi, kamerî aylar bazen 29 bazen de 30 çeker. Dolayısiyle ramazan ayının başlangıcı ile kurban bayramının ilki aynı güne de denk gelebilir, farklı günlerde de olabilir, nitekim oluyor da...

Gene bu noktada astronomik açıdan gerek ramazan ayı “ictimâ”ının, gerekse Zilhicce ayı “ictimâ”ının gece yarısından önce vukûu ile gece yarısından sonra vâki olmasının da tesiri vardır. Ve… kamerî aybaşlarının tesbitinde temel ölçülerden biri olan bu hadise de, ikisinin devamlı surette aynı güne denk gelmelerine mânidir.

Üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan Efendi (k.s.) hazretlerinin, yukarıda işaret ettiğimiz ve aşağıda nakledeceğimiz, ramazan ayının girişiyle alakalı ihtilâfa binaen sorulan bir soruya mukabil verdikleri cevaplarını da unutmamak lazım. Çünkü aynı mevzudaki sözlerin tam ve isabetli olarak anlaşılabilmesi, ancak diğerlerinin de nazar-ı dikkate alınıp değerlendirmesiyle mümkündür. Teşbihte hata olmaz, hatasız da teşbih olmaz demiş atalarımız. Bu husus aynen, Edille-i Şer’iyye-i Asliye’nin (ayet ve hadisler) biribirini tefsir ve tavzih edişi gibidir. Binaenaleyh nakil, bu hassas ölçülerden dolayı zordur, azami derecede dikkat ve itina gerektirir. Bu itibarla büyüklerden nakilde bulunmak, bir bakıma müstakil kendi fikrini beyandan çok daha zordur.

Evet, biraz önce hatırlatmada bulunduğumuz Hz. Üstâzımızın (k.s.) bahis mevzuu suale cevapları, merhum Kemâl Bey Ağabeyimizden bizzat işittiğime göre, aynen şöyle olmuştur:

“Biz (oruca), takvimle başlar takvimle bitiririz”.

Bu sözün manası gayet sarih / net değil mi? Âdeta istikbâle mâtuf kerâmet-i gaybiyye mahiyetindeki bu kelâm üzerine edilecek bir lâf olabilir mi? Aynı zamanda bu söz, ülkemizde Kandilli Rasathanesi tarafından yapılan hicrî aybaşı hesap ve tesbitlerinin doğruluğunu dolaylı, hatta bi bakıma direkt olarak tasdik eder mahiyette değil midir? Memleketimizde kamerî aybaşlarının tesbiti o günlerden günümüze kadar aynı usûl üzere devam etmiş ve ramazan-kurban girişleri bazen aynı bazen de farklı tarzda olagelmiş, Hz. Üstâzımızın (k.s.) ise hâl-i hayatlarında bizlere farklı herhangi bir ikaz ve ihtarları vâki olmamıştır.  

Velhâsıl bu mesele, hemen her yıl bu muayyen günlerin arifesinde farklı kişi ve cemaatler tarafından “temcit pilavı” gibi ısıtılıp-ısıtılıp toplum önüne konulmakta ve Müslümanların kafaları karıştırılmaktadır. Nitekim nâçizâne Fazilet takvimiyle meşgul olduğum 90’lı yıllarda da aynı şeyler konuşulup kafalarda istifhamlar oluşunca, bu meseleyle ilgili bir yazı kaleme almamız istenmiş ve hazırladığımız bu yazıyı takvime de koymuş idik. Söz konusu yazı “İCTİMA’ NEDİR, KAMERÎ AYBAŞLARI NASIL TESBİT EDİLİR?” başlığı altında halen her yıl takvimin sonunda yer almaktadır. Lütfen o yazıyı dikkatlice okuyun. 

Âcizâne kanaatim, onu okuduktan sonra kafalarda bu mesele hakkında oluşan pürüzler-tereddütler zâil olacaktır. Söz konusu ilmî makaleye siteden de ulaşabilirsiniz. Linki: http://halisece.com/sorulara-cevaplar/164-ramazanda-takvim-ve-imsakiyeler-neden-farkliydi.html

Go to top