Selamun Aleykum. Bir insaat işcisi çalısırken oruc tutamıyo günah olur mu ? çalışmasa oruc tutsa da ac kalır evinde ? ne yapmalıdır? Harun

*******

Ve aleyküm selam.

Malum olduğu üzere helâlinden rızık temini farzdır. Dinî emirleri yerine getirmek de farzdır. Bunun için, uluslararası insan hakları belgelerinde iş ve çalışma hayatında da din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması çalışanların hakkı, işverenlerin görevi olarak belirlenmiştir. Fakat bu hak, hatta Müslüman işverenler tarafından bile, bazan tam manasıyla sağlanamamaktadır. Sağlansa bile, mahiyeti icabı bazı işler, ağır ve zordur. Bu gibi durumlarla karşılaşanlar için dinimizde, bilhassa oruç mevzuunda birtakım kolaylıklar vardır.

Esas itibariyle bir insanın ibadetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. İnsanın ibadetini sağlıklı bir şekilde yapmakla geçimini temin ikilemi (iki şıktan birini istemese de seçmek zorunda kalma) arasında bırakılması insan hakları açısından kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir. Böyle bir durumda bırakılan kişi, eğer toplum kendisine daha iyi iş imkânları sağlayamıyorsa, dolayısıyla işinden ayrıldığı takdirde geçim sıkıntısı çekmesi kesin veya kuvvetle muhtemel ise, bu durumda oruç tutmayabilir. Geçici bir süre ağır bir işte çalışmak durumunda kalan kişi ise, bu durumda oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar erişeceğinden endişe ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkân bulurlarsa kaza ederler, değilse oruç yerine fidye verirler.

Kur'an'da oruç tutmamayı mubah kılan mâzeretler / özürler olarak hastalık, yolculuk ve oruca güç yetirememeden söz edilmiştir . [Bakara, suresi, 184-185] Fakihler de oruç tutmama ruhsatını bu üç durumla sınırlı tutmayı tercih etmiş, bu üç durumun ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkat halinde oruç tutulmayabileceğini söylemekte mütereddit davranmışlardır. Bunun en başta gelen sebebi, mükelleflerin sübjektif (kişinin düşünce ve duygularına dayanan, enfüsî) ve değişken bir durum olan meşakkati belirlemede ölçüsüz veya mütesâhil davranıp (kolaylığa kaçıp), olur olmaz bahanelerle orucu terketmesine yol açma, yani bu ruhsatı kötüye kullanma endişesidir. Bununla birlikte oruç ibadeti, netice itibariyle kul ile Allah arasında kalan bir yükümlülük münasebeti olduğundan, mükelleflerin yukarıda sayılan mazeretler ışığında şahsî inisiyatiflerini kullanması, mâzeretleri içlerine sinmediği sürece orucu terketmemesi, haklı ve geçerli bir mâzeretlerinin bulunduğuna iyice kani olduklarında ancak zikredilen ruhsattan yararlanması isabetli bir tutum olur. Nitekim Diyanet İlmihali'nde ağır işlerde çalışanların durumları hakkında özetle bu bilgiler verildikten sonra burayı kaleme alan zat, meselenin takva cihetine işaretle şunları hatırlatmaktadır:

Bu fetva ile birlikte, otuz sene önce aşırı sıcak altında, gerek kendi işimizde çalışırken, gerekse askerlik döneminde Allah'ın yardımıyla bir gün olsun orucumu bozma yoluna gitmedim. Yakınlarım ve tanıdıklarım da o tarihlerde tarım işlerinde, gün içinde sabah erkenden çalışma gibi tedbirler alarak, hiçbir şekilde oruca ara vermediler.” [A.g.e., 1, 397]

Velhâsıl, meseleyi bu ölçüler çerçevesinde değerlendirip, mübarek Ramazan ayında oruç tutmamak için değil, tutabilmek için sebepler-bahaneler aramalı ve bulmaya gayret göstermeliyiz. Mecbur ve muztar kaldığımız durumlarda da, elbette ki ruhsatlardan yararlanabileceğimizi unutmamalıyız.  Nitekim hadis-i şerifte, “Allah Taala azimetle amel edeni sevdiği gibi, ruhsatlarla amel edeni de sever.” buyrulmuştur.

Go to top