Selamün aleyküm hocam, İsa aleyhisselamın Kuran’da geçen mucizeleri nelerdir ve bunlar arasında suyu şarap yapma olayı da var mıdır? S. Kemal Çağlayan - Fransa 

*******

Ve aleyküm selam.

Kur'an-ı Kerim'de, peygamberler ve tebliğlerinin anlatıldığı yerlerde, mûcize ve nübüvvet, birbirinin destekleyicisi ve Allah Teala'nın nimeti olması cihetiyle, bir beraberlik arz eder. Hz. İsa, hayatı ve ailesi anlatılırken, mûcizeleri biraz daha ön plana alınarak sunulur. Onun hayatı, babasız olarak ve ilahi nefha (üfleme) ile anne karnına düşüp doğması, oradan göğe çekilmesi gibi hususlar hep mûcizevî çizgide gerçekleşmiştir. Bu hârikulâde durumların anlatımı, Bakara, Al-i İmrân, Mâide ve Meryem surelerinde daha ziyade görülmektedir. Bunlar arasında “suyu şarap yapma” hadisesi diye bir mûcizeden bahsedilmemektedir. Bkz. http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2043-muharref-incil-de-suyun-saraba-cevrilme-safsatasi.html

Kur’an’da bahsedilen mûcizelerin başlıcaları şunlardır:

1. Rûhu'l-Kudüs ile desteklenmesi:

Bu mûcize Bakara suresinde iki ayrı ayette aynı ifadeyle geçmektedir: “Biz onu Rûhu'l-kudüs ile te’yid eyledik (destekledik).” [Bakara suresi, 87, 253]

Müfessirlerin çoğunluğunun en doğru görüş olarak tercih ettikleri, Ruhu'l-Kudüs'ün Cebrail'e (a.s.) işaret ettiğidir. [Ali b. Ahmed el-Vahidîi, el-Vasit fî Tefsîiri'l-Kur'an, 1, 171, Beyrut, 1994; M. el-Kurtubi, el-Câmi'li Ahkâmi'l-Kur'an, 1, 180, Beyrut, 1988; Celaleddin es-Süyûti, ed-Dürrü'l-Mensûr fi't-Tefsiri bi'l-Me'sûr, 1, 212-213, Beyrut, 1983; M. Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur'an Dili, l, 342, 343, İstanbul] Ancak Cebrail'in (a.s.), Hz. İsa ile diğer peygamberlerden daha farklı mahiyette bir alakası vardır ki ayette bu alakanın mûcizevi bir keyfiyette olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu mevzuda büyük tefsir alimi Ebu Ca'fer Nahhas şöyle bir açıklamada bulunur: “Ruh” isminin Cebrail'e verilip, Cenab-ı Hakk'ın bir ismi olan “el-Kuds” kelimesine bunun izafe edilmesi, Cebrail'in (ve diğer meleklerin) anasız, babasız ve bir doğum olmadan, Allah'ın kendisinde bir ruh yaratmasıyla meydana geldiğine delalet eder. Hz. İsa'nın (a.s), Cebrail (a.s.) ile teyit edilmesi ifade edilirken bu ismin tercihi, Hz. İsa'nın da tıpkı Cebrail (a.s.) gibi babasız olarak ve Cebrail'in bu hayat şifresini Hz. Meryem'e üflemesiyle rahme düşüp hârikulâde bir şekilde doğduğunu anlatmak içindir. [Kurtubî, Tefsir, .l, 180]

2. Beşikteyken konuşması:

Bu mûcize Kur'an-ı Kerim'de üç yerde geçmektedir:

a) Al-i İmran suresinde: Meleklerin, Hz. Meryem'e müjdelediği çocuğun özellikleri sayılırken zikredilmiştir: “Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih insanlardan olacaktır.” [Ayet: 46]

b) Maide suresinde: Allah Teala, Hz. İsa'ya, annesine ihsan buyurduğu nimetleri hatırlayıp şükretmesini emrediyor ve şöyle buyuruyor: “Düşün ki: sen beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşmuştun.” [Ayet: 110]

c) Meryem suresinde: Hz. Meryem'in, ilahi emir ve takdir istikametinde indinden Ruh'u (Cebrail) gönderip hayat nefhasım üflemesiyle hamile kalıp Hz. İsa'yı dünyaya getirmesi, sonrasında karşılaşmış olduğu sıkıntılar ve bu sıkıntılara göstermiş olduğu sabır ve tevekkül, canlı bir üslupla anlatılmıştır. Bu ayetler, Al-i İmran ve Mâide surelerindeki mûcizeyle alakalı ayetleri daha tafsilatlı bir şekilde açıklar. Çünkü bu surede Hz. İsa'nın beşikte iken konuşturulduğu ve neler söylediği açıkça bildirilmiştir. [Meryem suresi, 16-33,36]

Hz. İsa bu konuşmasında; peygamber olacağını ve kendisine İncil verileceğini, annesinin töhmetten uzak ve bir mûcize olarak kendisini, babasız dünyaya getirdiğini, ilah değil bilakis Allah'ın (c.c) kulu ve rasûlü olduğunu, yalnız Ona ibadet edeceğini, nerede olursa olsun bereketli olacağını, güzel ahlâklı olup annesine iyi davranacağını, böbürlenmeyeceğini ve her zaman iyiliğin peşinde olacağını, teklif yaşına erdikten sonra namazı ikame edip zekât vereceğini müjdelemişti. [Al-İ İmran suresi, 46; Maide suresi, 110; Meryem suresi, 16-33] Müfessirler Hz. İsa'nın bu konuşmadan sonra sustuğunu ve konuşma yaşı gelinceye kadar da bir daha konuşmadığını ifade ederler. [Ebu Muhammed el-Hüseyn b. Mes'ud el-Beğavî, Meâlimu't-Tenzîl, 5, 231, Riyad 1993]

3. Çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıp onu diriltmesi:

Bu mûcize Kur'an-ı Kerim'de şöyle geçmektedir: “Onu (İsa'yı) İsrailoğullarına rasûl olarak gönderecek o da onlara şöyle diyecektir: Size Rabbiniz tarafından bir mûcizeyle gönderildim. Ben size çamurdan kus şekline benzer bir şey yapar içine üflerim, o da Allah'ın izniyle hemen kuş oluverir... Eğer inanmaya niyetiniz varsa, elbette bunlarda sizin için alacak dersler vardır.” [Al-i İmran suresi, 49]

4. Ölüleri diriltmesi, anadan doğma a’mâyı ve abraşı iyileştirmesi:

Hz. İsa'nın elinde zuhur eden mûcizelerden olan bu iki hârikulâde hadiseyi gösteren ifadeler, yukarıda zikredilen ayet-i kerimenin içinde şöyle geçmektedir: “... Keza ben anadan doğma a’mâyı ve abraşı iyileştirir, hatta Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim...” [Al-i İmran suresi, 49]

Düşün ki sen: Sen Benim iznimle anadan doğma amanın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun. Düşün ki sen Benim iznimle ölüleri kabirden diri olarak çıkarıyordun.” [Mâide suresi, 110]

Bu mûcizelerin nasıl ve ne şekilde gerçekleştiğine dair Kur'an-ı Kerim'de başka bilgi mevcut değildir. Bu mûcizeler, tıp ilminin metotlarının çok ileri seviyede olduğu bir devirde zuhur etmiştir. O dönem insanlığının ileri sahada olduğu tıp ilminde tedavisi imkansız olan hastaların iyileştirilmesi ve hatta tıp ilminin ulaşmayı hedeflediği en son nokta olan ölülerin diriltilmesi gibi imkânsız gördükleri safhada Hz. İsa'nın elinde meydana gelen bu mûcizeler ile, onun peygamberliğinin doğruluğu ortaya çıkmış oluyor ve getirdiği ilahi kitap İncil'in de Allah kelâmı olduğu apaçık anlaşılmış oluyordu.

5. İnsanların yediklerini ve sakladıklarını bilmesi:

Bu mûcize de Al-i İmran suresi 49. ayet-i kerimede bizzat Hz. İsa'nın ifadeleri içinde geçmektedir: “...Evinizde ne yediğinizi ve biriktirip sakladıklarınızı da bilirim.”

Hz. İsa, insanlara dün yediklerini yarın için ne sakladıklarını haber vermiş, insanların, kendilerinden başka hiçbir kimsenin bilmediğini sandıkları hususlarda, Hz. İsa'dan haber almaları karşısında, her şeyi işiten ve gören yüce bir kudreti anlama ve tanıma mevzuunda zihinlerinde bir yol açılmıştır. Müfessirler, bu ayeti semadan sofra inme mûcizesi ile de irtibatlandırmışlar ve mevzu ile alakalı Taberî'den şu hadisi nakletmişlerdir: “İsrailoğulları önlerine indirilen sofradan bir şey biriktirmemeleri hususunda uyarılmışlardı. Bunu yapınca sofra önlerinden kaldırıldı.” [Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te'vili'l-Kur'an, l, l34, Hayfa-1968]

6. Semadan sofra indirilmesi:

Bu mûcize, adının verildiği Mâide (sofra) suresinde zikredilmektedir. Havârilerin Hz. İsa'dan, Allah Teala'nın gökten bir sofra indirmesini talep etmeleri ve Hz. İsa'nın da dua etmesi neticesinde bu sofranın indirileceği bildirilerek ayette şöyle geçmektedir: “Allah buyurdu ki: Ben onu yukarıdan size indiririm. Fakat bundan sonra her kim nankörlük edip kâfir olursa, onu dünyada hiç kimseye yapmayacağım şiddette cezalandırırım.” [Mâide suresi, 112-115]

Havarilerin bu talepleri esnasındaki üslupları, sofranın indirilip indirilmediği, sofradaki yiyeceklerin ne olduğu, bu durumun ne kadar süre devam ettiği vb. hususlarla alakalı olarak tefsirlerde birçok görüşler serdedilmiş ve münazara edilmiştir.

Hulâsa; Hz. İsa Mesih, doğum öncesi, doğumu, risâleti, göğe yükseltilmesi ve ahir zamanda yere indirilmesi ile günümüze kadar uzanan çizgide hâlâ insanoğlunun zihninde yaşayan bir mûcizedir denilebilir.

İsa aleyhisselam, materyalizmin ve esbab-perestliğin (her şeyi sebeplere bağlayan düşüncenin) gözlerine mil çektiği, kulaklarını duyamaz hale getirdiği ve kalblerini çalışamaz duruma soktuğu yarı canlı bir topluma, onların maddi bir takım hastalıklarını tedavi etmek suretiyle esas manevi hastalıklarını iyileştirmek üzere gönderilmiş olan ülû’l-azm bir peygamberdir (aleyhi ve aleyhimüsselâmü ve alâ Nebiyyinâ hâssah).

Basîretli ve firâsetli dokunuşlarıyla a’mâ gözleri hakikate açmış, mûcize ölçüsünde telkin ve konuşmalarıyla sağır kulakları vahye âşina kılmış ve hayat fışkıran nefhasıyla da ölü kalpleri marifet diriliğine ulaştırmış, daha doğrusu bunlara vesile olmuştur.

Maddenin ve dünyevî gâyelerin âdeta insanoğlunun yegâne hedefi haline geldiği bir zaman diliminde, Miladî 2014 / Hicrî 1435 yıllarını yaşarken, iki bin küsur yıl önce ülû’l-azm bir peygamber olan Hz. Mesih'in bizzat kendi dilinden ve gönlünden yayılan mukaddes nûra ve o nûrun işaret ettiği hidâyete, Muhammedî feyzin bereketine-aydınlığına, bütün beşeriyetin özellikle de Hıristiyanlık âleminin ne kadar ihtiyacı vardır!

Topyekün insanlığın, hak din İslâm’ın gösterdiği hakikatin manevi ikliminde, fertler- cemiyetler ve milletler nezdinde alt üst olan değerleri yerli yerine oturtarak, Hâtemü’l-enbiyâ Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) pâk şeriatiyle yeniden denge ve ölçü üzere metafizik-bâtınî mayalı bir inanç-amel ve ahlâk dünyasına doğru yol alabilmesi temennisiyle...

Go to top