Selamün aleyküm hocam, birkaç kavramla ilgili sorularım olacaktı;  kitabi kime denir, ehli kitap kimlerdir, mecusiler ve sabiiler de ehli kitaptan mıdır? A. Mahmut Aksu.. AEO

 

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Sorularınızı maddeler halinde ele alıp cevaplamaya çalışalım.

1) “Kitâbî kime denir?”

- “Kitâbî”; kelime olarak kitaba mensup, ona bağlı, kitapta yazılı olan, kitaba nisbet edilen, kitapla alakalı olan şey demektir. Yani kelimenin sonundaki “yâ”, nisbiye yâ’sıdır. O bakımdan “kitabî”, aynı zamanda kitap yazan, kitapla ilgisi olan şahıs da demektir. Kitabiyât ise, bibliyografya manasını taşır. [Bkz. Cemâlüddîn Ebu'l-Ferec İbnu'l-Cevzî, Nüzhetü’l- A'yûn, Beyrut 1407/1987, s. 525-527]

İslamî ilimler ıstılahında ise “kitâbî”, semâvî kitaplardan birine tâbi olan kimse manasında kullanılan bir mefhumdur.

Kitâb” ismi, “ke-te-be” fiilinin yani kâf-te ve be maddelerinden mürekkep lafzın masdarıdır. Yazmak, nikâh kıymak, dikmek, bağlamak, gerekli ve farz kılmak gibi manalarda kullanılır. Cem’îsi, “kütüb” olarak gelir. Bu da mektup, saayfa, hüküm, farz, kader manalarında müstameldir.

Usûl-i fıkha göre, “Kitab” kelimesi herhangi bir şeyle kayıtlanmayıp mutlak olarak zikredildiği zaman Mushaf-ı Şerif, yani Kur'ân-ı Kerim kasdedilir.

2) “Ehl-i kitap kimlerdir?”

- Farsça terkibiyle “Ehl-i Kitab” veya Arapça terkibiyle “Ehlü’l-Kitâb” ya da Türkçe ifadesiyle “Kitap Ehli” denildiği zaman, Allah (c.c.) tarafından vahiy yoluyla inmiş Tevrat, Zebur ve İncil’e inanan ve bunlara bağlı bulunanlar, genelde de Yahudiler ve Hıristiyanlar kastedilir. Kur’an-ı Kerim’de onlara böyle hitap edilir. Bu sıfat, onları Allah’a ortak koşan müşriklerden ayırdetmek üzere kullanılmıştır. Kur’an-ı Hakîm’de 37 ayette Ehl-i Kitap’tan bahsedilmektedir.

3) “Mecûsiler ve Sâbiîler de Ehl-i Kitap mıdır?”

a- Mecûsî kelimesi, Arapça isimdir. Zerdüşt dininde bulunun demektir. Zerdüşt ise, ateşe tapan manasına Farsça bir isimdir. Dolayısiyle ateşe tapanların bağlı bulundukları sözüm ona “din”in mensubu olan kişi manasınadır. Mecusîler ateş'e tapan, nur ile zulmeti iki hayır ve şer kaynağı olarak kabul eden bir topluluktur. Bunlara gene Farsça olarak “Gebr” de denilir.

Bazı âlimler, aşağıdaki ayette Ehl-i Kitap’la beraber müşriklerden önce zikredilmelerinden ötürü, bunların da asıl dayanakları semavî kitaplar olduğunu söylemişlerdir.

Şüphesiz o iman edenler, Yahûdi olanlar, Sâbiîler (yıldıza tapanlar), Hıristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah'a) eş koşanlar (yok mu?) Allah, kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah, her şeyi hakkıyla görüp bilendir.” [Hac suresi, 17]

Meşhur olan bir görüşe göre Mecûsiler, biri Yezdân (hayır ilahı) öbürü de Ehreman / Ehrümün (şer ilahı) olmak üzere iki ilaha inanan bir kavimdir. Müşriklerle aralarındaki fark, onların taştan yapılan müşahhas heykellere-putlara tapmayı kabul etmemeleridir. Bir de Zerdüşt, “Zendavesta” adında bir kitap yazıp hayatlarını bu kitaba göre tanzim etmelerini sağlamış ve onları putlara tapmaktan menetmiştir. İşte bu iki noktadan dolayı Ehl-i Kitab’a benzer tarafları bulunmaktadır.

Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

Mecûsîlere Ehl-i Kitap muamelesi yapın, onlardan cizye almakla yetinin, müşrikler gibi dine girmeye zorlamayın.” [Ebu Davud, Sünen, Harac, 31; Muhammed Tahir bin Âşûr (1296-1394/1879-1973), et-Tahrîr ve't-Tenvîr (Tahrîru'l-Ma'nâ's-Sedîd ve Tenvîri'l-Akli'l-Cedîd min Tefsîr'l-Kitâbi'l-Mecîd), Hac suresi, 17. ayet tefsiri ]

el-Belâzûri (rh. v. 279/892) Fütûhu’l-Büldân ve Ensâbu’l-Eşrâf’ındaki bir rivayetinde, Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) Ebu Zeyd'e (r.a.), Umman Mecusîlerinden cizye almasını emretmiş olduğu zikredilir. Keza yukarda belirttiğimiz gibi, Allah (c.c), Kur’an-ı Kerim'de, "Mecûsî"leri Yahûdi, Sâbiî ve Hristiyanlardan sonra, müşrik putperestlerden önce zikretmiştir. [Hac suresi, 17] Bu ayet istikametinde ve Rasûlullah'ın (s.a.v.) tatbikatları ışığında, İslâm hukuku, Mecusîlere Ehl-i Zimmet statüsü tanımıştır.

Nitekim Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) hilâfeti esnasında Bahreyn Mecûsîleri cizye ödemeyi reddettikleri için, üzerlerine asker gönderilmişti.

Kimi âlimlere göre de Mecûsiler, Yahudi ve Hıristiyanlık’tan bazı şeyler almış olduğundan Ehl-i Kitap tasnifinde zikredilmiştir. [Bkz. Ebussuud Efendi, İrşâdü'l-Akli's-Selîm İlâ Mezâye'l-Kitâbi'l-Kerîm (Tefsir), ilgili ayet tefsiri]

b- Sâbiîler: Bunlar yıldızlara tapan, tenâsuh fikrine inanan, beşer nev’inden Rasûl ve Nebî (peygamber) kabul etmeyen; ancak kâinatı dolduran ve gezegenlere yerleşmiş bir takım mücerret ruhları şefaatçi olarak kabul eden bir kavimdir. Sâbiîler de Ehl-i Kitap’tan sapmış bir topluluk olarak değerlendirilmiştir. Maamafih âlimler, Mecûsiler mevzuunda olduğu gibi, Sâbiîler hakkında da farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

Bazılarına göre, yukarda zikri geçen ayette olduğu gibi, Sâbiîler, Yahûdiler ve Hıristiyanlarla beraber ayrı bir topluluk oluşturmuşlardır.

Ebu’l-Aliye, Rabî b. Enes, Dahhak (rahımehumullah) gibi bir kısım âlimlere göre, Sâbiîler Ehl-i Kitap’tan bir topluluktur, Zebur okurlardı.

Bu sebepledir ki, İmam-ı Azam Ebu Hanife ve İshak b. Rahuye (rahımehumallah) hazeratı onları Ehl-i Kitap gibi kabul edip, kestiklerinin yenmesinin ve kızlarıyla evlenmenin caiz olduğunu söylemişlerdir. [Detaylı ve geniş bilgi için bkz. İbn Kesir, Tefsir, Bakara suresi, 62. ayetin tefsiri; Elmalılı, Maide suresi, 69, Hac suresi, 17. ayetlerinin tefsiri]

Sonuç itibariyle öne çıkan görüş şudur:

İster Yahudi ister Hıristiyan olsun, İster Mecûsî isterse Sâbiî olsun, bunların itikadî bakımdan şirke düşmemiş olanlarına Ehl-i Kitap denilir, hüküm ona göre uygulanır. Şirk sınırları içine girmiş bulunanlara ise, müşrik demekten öte verilebilecek bir yafta yoktur. 

Go to top