Selamun aleykum hocam, tasavvufta bazı kelimelerin anlam ve açıklamalarını soracaktım. kutbi azam, imameyn, evtâd, büdelâ, nücebâ, gavs ne demektir? S. Mustafa Özkan - Gaziantep

 

*******

Ve aleyküm selam.

Değerli kardeşim;

Sıfatlarını saydığınız, her birerinin ayrı ve farklı vazifeleri bulunan Allah dostlarına tasavvuf lisanında “Ricâlu’l-gayb”, “Ricâlullah” ya da bir başka ifadeyle “Gayb erenler" de denilmektedir. Arapça’da yetişkin, büluğa ermiş insan manasına gelen "racül" kelimesinin cem’îsi ile, gözden saklı, görülüp bilinmeyen şeyler hakkında kullanılan "gayb" kelimesinin terkip biçimi olan “Ricâlü’l-gayb” tabiri, bir tasavvuf ıstılahı olarak üçler, yediler, kırklar... diye bilinen evliyâullahı ifade eder.

Bu Allah dostlarının en başında Kutbü’l-aktâb bulunur. [Bkz. http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/23-tasavvuf/359-tasavvufta-kutub-kutbul-aktab-kutb-i-irsad.html] Bunlar, kâinattaki hadiselerin sevk ve idaresinden sorumludurlar. Bâtın âlimlerine göre bunlar; Nücebâ, Büdelâ, Evtâd, İmâmeyn ve Kutb-i A’zam olan Gavs'dan teşekkül ederler.

Nücebâ kelime olarak seçkinler, soylular anlamındadır. Tasavvuf ıstılâhında ise, Kırklar’a isim olmuştur. Nücebâ adı verilen bu veliler kırk kişidir, bu sebeple kendilerine Kırklar da denir. Bunlar bütün halkın yükünü taşır, sıkıntılarını gidermeye çalışırlar. Diğer bir ifadeyle, sadece halkın hukuku hususunda faaliyet gösterirler, haklar’dan gayrısına bakmazlar. [Bkz. Kâşânî, ilgili md.] Bu Allah dostları ahlâk-ı kerîme ve irfan sahibidirler. Son derece şefkatli ve yaratılıştan merhametli olduklarından, taşıyamadıkları yükler hususunda halka yardımcı olur. İsmail Hakkı Bursevî hazretleri, bunların sayısının sekiz olduğunu söyler. [Bkz. Kitâbü’l-Hitâb, s. 315]

Büdelâ denilen veliler ise yedi kişidir; bunlara Yediler de denilir. Büdelâ kelimesi, bedel yani karşılık-denk, bir şeyin halefi ve değişiği manasına gelen ‘bedel’in cem’îsidir. [Bkz. Kamus (terc.) 3, 1168] Bunların içlerinden biri imamlarıdır. Bulunduğu yerde zâtına bedel olarak cisim ve sûretini bırakıp sefere çıkmak, uzak mesafelere gidip aynı anda-zamanda muhtelif yerlerde gözükmek, Büdelânın hususiyetlerinden / özelliklerindendir. Hâl hareket ve şekil bakımından aslından ayırt edilemeyen bu bedene bedel ve bedîl denir. İşte bu bedel bırakma gücüne sahip olan velîlere Büdelâ dendiği gibi [Bkz. Kâşânî, Târifât, md, yediler], Ebdâl ismiyle de anılmışlardır. 

Evtâd ismini alan evliyaullah ise dört zâttır. Yerleri; doğu, batı, güney ve kuzey olmak üzere âlemin dört ayrı ciheti / bölgesidir. İçlerinden biri imamlarıdır. Direk, sütun, çivi veya kazık manalarına gelen veted kelimenin cem’îsi olan Evtâd'ın bunlara isim olarak verilişi, cihanı ayakta tutan dört direk mesabesinde oluşlarındandır. İbn Arabî’ye (k.s.) göre, Allah Teala bu bölgeleri bu velî kulları vasıtasıyla korur. [Bkz. Kâşânî, Târifât; Bursevî, Kitâbü’l-Hitâb, 308] Bu dört velî sırası ile Abdülhay, Abdülalîm, Abdülmürîd ve Abdülkadir isimlerini alırlar. Bu isimler şöyle de sıralanır: Abdurrahmân, Abdülvedûd, Abdürrahîm, Abdülkuddûs. [Bkz. Ferheng-i Tehânevî, 2, 1454]

İmâmeyn (İmâmân: iki imam): Tasavvufta, birisi Kutb’un sağında öbürü de solunda bulunan iki velîdir. Sağda bulunan imam, melekût âlemine yani ruhânî âleme bakar… ve O'nun vücûdu Kutbiyyet merkezinden ruhaniyyet âlemine yönelen bir aynadır. Soldaki imam ise, mülk (madde) âlemine bakar… O'nun vücudu da, cisimler dünyasına aynadır. Soldakinin mertebesi daha yüksek olduğundan, kutbun halifesi odur. [Kâşânî, İbn Arabî, Târifâf]

Gavs'a gelince… Kelime olarak sığınma, iltica etme anlamınadır. Tasavvuf lisanında ise, kendisine sığınıldığı zaman kutb’a gavs denir. [Bkz. Kâşânî, Târifat] Mühim ve esrarlı işlerini halletmek isteyenler, ona muhtaç olurlar... Teberruken vasıta kılınarak duası alınır. Zira onun duası asla reddedilmez. Maneviyat erbabı darda ve sıkışık durumda kaldıkları zaman, ‘Yetiş yâ Gavs!’, ‘Meded yâ Gavs!’, ‘İmdâd yâ Pîr!’ diye feryâd eder ve kutb’un manevi himayesine iltica ederler. Gavs-i a’zam, en büyük gavs demektir; buna kutb-i ekber de denir. O, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) bâtınından ibarettir. Velâyet mertebesinin en ulvî makamı budur. Abdülkadir Geylanî (k.s.) hazretlerine Gavs-ı a’zam denir.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere bu zevât-ı kirâma / velîler topluluğuna, “Ricâlü’l-gayb” yerine “Ricâlullah”, "Gayb erenler" de dendiği vâkidir. Gayb erenler; huşu' ve huzû-i Rabbânî sıfatıyla mevsûf ve Rabbânî tecellîlerin tesiri altında olduklarından dolayı ne halk onları tanır, ne de onlar halkı tanırlar. Lakin her asırda mevcutturlar.

Söz konusu zevâtın (kaddesallâhu esrârahum) mânevî meclisine “Dîvân-ı Sâlihîn” denir. Kutub, bu meclisin reisidir, başında yer alır.

Her hafta tensib edilen bir gecede 'Dîvan-ı Sâlihîn' kurulur. Rasûlüllah (s.a.v.) teşrîf ederse, reis O’dur. Teşrîf etmezlerse, Vâris-i Rasûl olan zât riyâset eder. Ve ahvâl-i âleme ait kararlar alınır, hükümler verilir. Cârî hâdisâtın (meydana gelen hâdiselerin) ekserisi bu hükümlere bağlıdır.” [Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden, nakleden, Ali Erol, Hatıratım, s. 53]

Go to top