Hocam Selamun Aleyküm

Soru 1: Hocam ticaret yaparken kar payı nasıl olmalı.

Soru 2: Ben kuyumcuyum bazen müşteriden aldığımız küpe yüzük bilezik vs yeni olduğu zaman hurdaya deilde vitrine koyup tekrar satıyoruz bu caiz midir.

Soru 3: İşyerine Babam Amcam ve Ben bakıyoruz bazıları borç istemeye geldiğinde babama yada amcama verme diyorum sağlam biri deil bu borcunu geciktirir önceden de geciktirmişti dediğimde yada birine borç vermişizdir (Babam veya Amcama) bak daha getirmedi borcunu sağlam bi adam olmadığını sölemiştim desem gıybet yada suizan da bulunmuş olurmuyum.

*******

Ve aleyeküm selam kardeşim;

1- Ticarette “kâr payından kastınız, herhalde “kâr haddi” olmalı. Kâr payı, ortaklar arasındaki ortaklık nev’ine ve sözleşmesine göre farklılık arz eder ki, o ayrı bir bahistir.

İslâm hukukunda alış-verişlerde kâr için yüzde hesabiyle bir sınır getirilmemiş, umumi manada arz ve talep kanunlarına bağlı, serbest rekabet esasları içinde kendiliğinden oluşacak fiyatlar ölçü alınmıştır. Ancak serbest rekabet esasını korumak ve insanların temel ihtiyaçlarının istismarını önlemek için gerekli tedbirler alınmıştır. Faizin, karaborsacılığın, yalan ve hilenin yasaklanması, karşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve gerektiğinde narh’a başvurulması bu tedbirler arasında sayılabilir. Diğer yandan satım akdinde, yüzde üzerinden belirli bir kâr sınırının konulmaması, satıcının dilediği fiyata satış yapabileceği anlamına da gelmez. Yalan yere yemin, malın ayıbını gizleme, mal darlığından yararlanma gibi yollarla müşteriyi etkileyerek piyasa fiyatının üzerine çıkmalarda “fâhiş fiyat” söz konusu olur. Burada hakkı olmayan fazlalık satıcıya meşru olmaz, helâl değildir.

“Fâhiş fiyat nedir, miktarı yüzde kaçtır, onu biraz açalım.

İslâm’da aldatma “gabn” tabiri ile ifade edilir. "Gabn” de, fâhiş ve yesir gabn olmak üzere ikiye ayrılır. Bunların anlamı; çok aldatma ve az aldatma demektir. Az aldatma satım akdine zarar vermez; çünkü bundan kaçınmak güçtür. Diğer yandan insanlar, küçük fiyat farklarına rıza gösterirler. Fakat piyasa fiyatının üstüne çok çıkılırsa, müşteri aldatıldığını düşünür ve fazlalığı satıcıya helâl etmez. Bu yüzden de fâhiş fiyat (gabn-i fâhiş / çok aldatma) meselesi ortaya çıkar.

Fâhiş fiyat miktarları içtihatla belirlenmiştir.

Hanefîlere göre, bilirkişilerin değerlendirme alanı dışında kalan çok yüksek veya çok düşük fiyatlarda “gabn” söz konusu olur. Belh fakihlerinden Nusayr bin Yahyâ (rh. v. 268/881), satım akdine mevzu olan malların az veya çok tasarrufa uğramalarını göz önüne alarak fâhiş gabni;

- Gayr-i menkullerde %20,

- Hayvanlarda %10,

- ve diğer Menkul mallarda ise %5 olarak sınırlamış ve piyasa fiyatının üstünde veya altında bu oranlar aşılarak yapılacak satışların “fâhiş gabn” derecesinde olacağını belirtmiştir. [İbn Nüceym el-Bahru’r-Râik, Mısır 1334, 7, 169]

Belirlenen bu orana ulaşmayan fazlalakılar da “yesir gabn” şumûlüne / çerçevesine girer. Meşhur Mecelle hukukumuz bu ölçüleri,Madde 165 -Gabn-i fâhiş; urûzda nısf-ı uşur ve hayvanatta uşur ve akarda humus mikdarı veya daha ziyade aldanmaktır.” diyerek kanun maddesi haline getirmiştir.

Ancak “fâhiş gabn”in satım akdinin fesih sebebi olabilmesi için hile ve aldatma ile birlikte bulunması gerekir. Aksi halde yani hile ve aldatma olmayınca bir kimsenin müşteriye vereceği doğru bilgilerle malanı dilediği fiyata satmasına da İslâmî bir engel yoktur.

Mâlikîlere göre malın kıymetinin üçte birinden daha fazlasıyla piyasa fiyatının üstüne çıkmak veya aşağı düşürmek fâhiş fiyattır. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) tatbikatı da bu tarzda olmuştur.

Paranın sık sık değer kaybettiği ve eşya fiyatlarının sürekli yükseldiği bir ekonomide Hanefî mezhebinin fâhiş gabn oranları çok düşük gibi görülebilir. Mesela; metresi 90 ila 100 lira arasında satılan bir kumaşı, öyle olmadığı halde, saf ipek olduğunu söyleyerek 106 liraya satmak fâhiş fiyat olacaktır. Mâlikîler’e göre ise bu oran, 130 lirayı aştığı takdirde fâhiş gabn sınırına girecektir. [Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, Erkam Yayınları, İstanbul, 1418/1998, s. 649-50]

Ancak şunu unutmamak lazım; zaruri ve mecburi bir durum olmadıkça Müslümanların mutlaka kendi mezhebine uyması, onun hükümlerine tâbi olması gerekir. Zira mezhepleri telfik, işine gelen hükümleri biraraya getirip onlarla amel etmek caiz değildir, kişiyi mezhepsizliğe götürür. Zâhidü’l-Kevserî (rh.) hazretlerinin ifadesiyle, Mezhepsizlik” de, “dinsizliğe götüren bir köprüdür”!

Kâr haddi için ayrıca bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1017-ticarette-kar-haddi.html 

*** 

2- Tabii teâmül olarak hurda hurda fiyatından, yeni de yeni fiyatından alınıp satılıyor. Bu sebeple şer’î açıdan baktığımızda, yapılan muamelede bir problem yok, dolayısiyle caizdir. Ancak, siz müşteriye bir iyilikte bulunup ona, ‘biz sizin malınızı sıradan bir hurda fiyatına değil de, daha yüksek fiyata alıyoruz; çünkü altınınız temiz, bizmz bunu farklı şekilde değerlendirme imkânımız olabilir’ diyebilirsiniz. Çok da güzel bir âlicenaplık ve kadirşinaslık örneği olur. Toplumumuzda hayli unutulmuş, yıpranmış güzel bir huyumuzu canlandırmış, yayılmasına önayak olmuş olursunuz. Cenab-ı Hak nezdinde de mutlaka mükafatını görürsünüz.

***

3- Eğer söz konusu kişi zengin olduğu, yani borcunu zamanında ödeyebilecek imkânı bulunduğu halde geciktirmişse, bu bir zulümdür. Bu zulüm, İslâm hukukuna göre onun hem cezalandırılmasını hem de gıybetini caiz kılar. Aksi halde yani borcunu fakirlik ve imkânsızlığından dolayı geciktirmesi durumunda onun hakkındaki konuşulan o sözler gıybete girer. Sorunuzun ikinci kısmı da birinci kısmıyla irtibatlı. Fakat şunu ilave edebiliriz; onun gıyabında o sözleri konuşmadan evvel, araştırıp onun da hangi sebepten dolayı borcunu daha getirmediğini tesbit etmeniz, bilmeniz gerekir. Eğer borcunu imkânsızlıklarından dolayı geciktirmişse, gene gıybete girmiş olursunuz. Dikkatli olmak lazım!   

Go to top