Hocam ALLAH Razı Olsun bide şöyle söliyim

1-) Yani şöyle söyliyeyim bizim kaldığımız ilçede 12 tane falan kuyumcu var ve dernek başkanımız var liste halinde fiyat aynı olması gerekiyo ama pek uyulduğunu zannetmiyorum müşteriye göre indirim oluyor örnek diyelim bir küpe veya yüzüğü alırken 20 yada 30 lira bazen daha fazla malın kalitesine göre işçilik verip alıyoruz ben mesela ortalama müşteriden 70-80 lira işçilik hesaplayıp satıyorum diğer kuyumcularda hemen hemen aynı yada daha fazla 150 lira işçilik hesaplayanı bile duydum yani bu aldığım kar haddi fazlamı sizce hocam. Bu arada şafii mezhebindenim.

3-)Hocam güzel diyorsunuzda zaten borcunu getirmeyen adam sıkıntıda olduğunu söyler param var ama getirmiyorum demezki. Nerden bilebilirimki sıkıntıdan mı keyfi olarak mı geciktirdiğini.

*******

Sevgili Fatih;

Ben de, “Rabbim (c.c.) cümlemizden ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’den ve evladından râzı olsun”, diyerek mukabil dualarımdan sonra, verdiğim cevaplara ilaveten senin üslûbunla “şöyle söyliyeyim”:

İlk sorunuz gereksiz. Zira geçen seferki cevapların içinde onların hepsi anlatıldı… Lütfen iyi ve dikkatli okuyun; o zaman görecek, anlayacak ve meselenizi kendiniz rahatlıkla halledeceksiniz. Çünkü İslâm bize şablon vermiyor, kıstas yani kriter / ölçü veriyor. Ölçü de her yerde aynıdır, okkanın her yerde 400 dirhem olduğu gibi... İl’de de ilçe’de de… Verilen ölçülere göre neyin ne olması gerektiğine karar verecek kadar da her halde aklınız-fikriniz-mantığınız-bilginiz var. Bunda kuşku yok, dolayısiyle aynı şeyleri tekrar etmenin de gereği ve anlamı yok.

İkinci soru da keza lüzumsuz! Tabir caizse ‘ipe un sermek” kabilinden edilmiş laflar, sudan bahaneler… Madem ‘güzel diyorsam, mazeretlerin arkasına sığınmayacak, cızlanıp sızlanmayacak, hayatın gerçeklerini görmezden gelmeyeceksin. Toplumun katmanları var; gerek inanç, gerek amel-ibadet, gerekse ahlâk noktasında… Hatta iş, kabiliyet, rızık-nasip noktasında… Hepsi aynı değil. Çeşit çeşit… Sen de bunların dışında yaşamıyorsun, uzayda da değilsin. Gardını ona göre alacaksın. İnsan sosyal bir varlık. O toplum olmasa, sen kendi başına hangi ticareti, hangi muamelatı yapabilirsin? İslâm ahkâmı da içtimaî meselelerin-oluşumların / sosyal problemlerin dışında düşünülemez. Meşhur sözdür, ‘dikensiz gül olmaz’. Madem gülü seviyoruz, ona talibiz, öyleyse dikenine de katlanmasını bileceğiz.

Soruyorum sana, söyler misin bana; senin, müşterin olarak bilemediğin insanın durumunu ben nerden bileceğim? Müneccim de değilim, dedektif de değilim! Biraz zahmet edip araştırıp soruşturacaksın? Hem nasıl öyle peşinen herkesin yalan söyleyeceği kanaatinde olabiliyorsun? Şayet kafan şartlanmışsa, yalan söylediğini düşünüyorsan, o zaman bir dedektif tut, neticeyi sağlıklı olarak tesbit et, ona göre kararını ver. Niçin sûizanla hareket ediyorsun?

Kısacası bu menfî düşüncelerle günaha-vebâle gireceğine, hiç bulaşma o tür işlere… Kim seni zorluyor ki, itimat etmediğin, dürüstlüğüne inanmadığın insanlara borç vermeye..? Mesela benim de var şu anda alacaklarım… Ödeyemediler. Nesini alacaksın ki o insanların? Yapmışsın bir iyilik, heder mi edeceksin onun Allah indindeki ecrini..? Çok şükür Mevlâ’ya, emekli aylığımızla idare edip gidiyoruz. Geçici dünya… Kaç günlük ömrümüz var ki… Onca kendi vebâl yükümüz varken bir de başkalarının ağırlığını yüklenmeye değer mi?

Unutmayalım; Müslüman, beşer olması hasebiyle muhtemeldir her türlü günahı işleyebilir. Ama asla “yalan” söylemez! Bu hüküm, ne senin ne benim, İki Cihan Serveri Efendimizin (s.a.v.) hükmü. Böyle bilip böyle inanmamız ve bu ahlâk üzere olmaya çalışmamız gerekir. Hem Yunus Emre’nin (k.s.) dediği gibi;

“Mal sahibi mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi

O da yalan bu da yalan

Var sen de biraz oyalan!”

Malın-mülkün, servetin gerçek sahibi kim? ALLAH Teala değil mi? Bizler birer emanetçiyiz. Emanetin gereği neyse onu yapmak düşer bize… Öyle değil mi?

Bir an için empati yapmaya ne dersin? Onlar senin yerinde, sen de onların yerinde olduğunu lütfen mülahaza ediver birazcık, şöyle bir nebze… Bakalım düşüncelerin aynı kalabilecek mi?! Mevlâ nelere kadir değildir ki; onları senin yerine, seni de onların yerine geçiriverir! 

Hâsıl-ı kelâm; onca sorunu ilmek ilmek işleyip ‘yüzü'nü verdik, 'astarı’nı da mı istiyorsun, demek geliyor insanın içinden… Her neyse…

Lütfen… Verilen cevapları dikkatlice okuyalım. “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” durumuna düşmeyelim. Bunun ne size ne de bize zaman ve emek israfından başka bir yararı (!) olur. Tamam mı Fatih bey kardeşim?

Go to top