Selamün Aleyküm Hocam.

İddetle alakalı bazı sorularım var. Maalesef günümüzde çok soruluyor.

1-      Tecavüze uğrayan bir hanım evli ise eşinden bir müddet ayrı kalması gerekir mi? Bekar ise herhangi biriyle evlenmesi için beklemesi gereken bir müddet var mı?

2-      Evli bir hanım şeytana uyup zina eder ve pişman olursa eşiyle beraber olması için bir bekleme müddeti var mıdır?

3-      Bazen iki genç zina ediyor, aileleri de hemen onları evlendiriyor. Böyle bir durumda hemen nikah ve düğün yapılıp münasebette bulunmalarında sakınca var mıdır? Kızın hamile olup olmaması durumu değiştirir mi, nikaha veya nikah kıyılsa bile münasebete engel midir?

4-      Böyle nikahsızken münasebette bulunup hamile kalan ve sonradan nikah yaplılıp çocuğun babasıyla evlenen bir kadının çocuğu veled-i zina olur mu? Mirasta ve sair meselelerde sonradan olacak kardeşlerinden farkı var mıdır?

*******

Ve aleyküm selam kardeşim.

Evvela site yenileme çalışmaları ve diğer bazı sebepler yüzünden sorunuzun arada unutulup cevabının gecikmiş olmasından dolayı özür dileriz.

Sâniyen, aslında bu vb. girift ve geniş çaplı sorularınız, bu formatta pek de cevabı hak etmediğini hatırlatmak isteriz. Mesela bu soruları ve sonuçlarını düşünelim; biz burada Müslümanlar için çok büyük bir felaket, hatta akla gelmesi bile insanı hafakanlara bürüyecek bir deşetengiz fiil olan tecavüzün ve yine büyük günahlardan zinanın fıkhî hükmü üzerinde dururken, okuyucunun aklına, ‘demek ki tabii olarak böyle şeyler olabilecek, olsa da bir çaresi-çıkar yolu var nasıl olsa…’ gibi bir istihfaf (hafife alma) mantığının oluşmasına, bu gibi fiillerin hafife alınıp yaygınlaşmasına da sebep olabilir miyiz, endişesini taşımıyor değilim. Meselenin bir yönü bu.

Öbür yönü ise, başta söylediğimiz, zaman zaman da hatırlattığımız gibi, bu denli geniş ve nazik mevzular bu formatın sahası dışında... O bakımdan âcizane, bunları umumun önünde değil de, çevrenizdeki hocahanımlarla, hocaefendilerle vicahen görüşüp halletmeniz daha doğru ve daha isabetli olur kanaatindeyim.

Bu hatırlatmalardan sonra dilerseniz sorularınz üzerinde, olabildiğince bazı açıklamalarda bulunmaya çalışalım.

1-Ulemânın ekseriyetine göre zina eden bir kadın, hamile olsa da olmasa da iddet beklemesi gerekmez, evlenebilir. Bu görüşte olanlar; iddetin nesebi korumak için meşrû kılındığını, zina eden kimse içinse neseb sabit olmadığından, iddet beklemeye de gerek olmadığını söylemişler… Ve buna Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), “Çocuk yatağa (yatak sahibine) nisbet edilir, zinakâr için ise (nesepten) mahrumiyet vardır” [Buhârî, Sahih, Büyû', 3, 100, Husûmât, 6, Vesâyâ, 4, Meğâzî, 53, Ferâiz, 18, 28, Hudûd, 23, Ahkâm, 29; Müslim, Sahih, Radâ', 36, 37; Ebu Dâvud, Sünen, Talek, 34; Tirmizî, Sünen, Radâ', 8, Vesâyâ, 5; İbn Mâce, Sünen, Nikâh, 59, Vesâyâ, 6; Mâlik, Muvatta', Akdiye, 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 25, 59, 65, 59, 104, II, 179, 207, 239, 280] hadisini delil getirmişlerdir. Bununla beraber, zina eden kadının rahminin temizlenmesi gerekçesiyle bir veya üç âdet görünceye kadar beklemesi gerektiği görüşünde olan fakihler / âlimler de vardır. Bu sebeple ihtilaftan kurtulmak için asgarî bir âdet görünceye kadar beklenmesi uygun olur.

Bu hadiste kastedilen, sahih nikâhla evli olan kocadır. Çocuk ona nisbet edilir. Eğer nikâh yoksa cinsî yakınlık zina sayılır ve doğacak çocuk böyle bir erkeğe nisbet edilemez. Çünkü zina, nesebin isbatı için bir sebep olmaya elverişli değildir.

Hâsılı, tecavüzün-zinanın fıkhî-hukukî bir hükmü olmaz. Nitekim Hanefîde,"Zina eden kadına iddet gerekmez. Bu İmam-ı Azam Ebû Hanife ile İmam Muhammed'in (rahımehumallah) içtihadıdır. Tahâvî Şerhi’nde de böyledir." [Bkz. Şeyh Nizamüddin ve Hey’et, el-Fetâva’l-Hindiyye, Beyrut, 1400, 1, 526] Bununla beraber kadın zinadan dolayı hamile kalmışsa, bunu evleneceği kişiye mutlaka söylemesi gerekir. Zira kadın zina ettiği kişinin dışında başka bir erkekle evlendiğinde, kıyılan nikâh sahih olmakla beraber, doğum yapıncaya kadar cinsî yakınlıkta bulunmaları caiz olmaz.

2-Bunun cevabı da ilk sorunun cevabında mündemiçtir. Ortaya çıkan fiilin tecavüz veya zina olması, kadının evli ya da bekâr bulunması hükmü değiştirmez, iddet gerekmez.

 3-Hayır, mahzurdan öte yapılması icap eden odur. Bu mesele Rasûlullah Efendimizden (s.a.v.) sorulduğunda, “Evveli sifah (zina) ve ahiri nikâhtır, haram helâli tahrim eylemez (haramlaştırmaz).” [Alûsi, Rûhu’l-Meânî, 18, 88]buyurmuşlardır. Hz. Ebu Bekir Sıddîq, İbn Ömer, İbn Abbas ve Câbir'den ve Tâvus, Saîd b. Müseyyeb, Câbir b. Zeyd, Ata, Hasen'den ve dört İmam'dan (radıyallahu anhum) naklonunan görüşte caiz oluşudur. [Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'an, 12, 169; Süyûtî, ed-Dürru’l-Mansur, 6, 126-130] Farklı görüşler de vardır, merak edenler araştırabilir. Ancak biz burada mevzuyu dağıtmamak, kafaları karıştırmamak adına sadece bu hususta öne çıkan görüşü serdettik.

Kızın hâmile olup olmaması bir şeyi değiştirmez. Bu durum nikâha da cinsî yakınlığa da engel teşkil etmez. Çünkü bir başkasından değil, nikâhlısı olan insandan hâmiledir. Şeyhulislâm Feyzullah Efendi bu meseleyi, Fetâvâ-yi Fevziye’sinde şöyle açıklamıştır: “Zinadan hâmile kalan kadını, doğumdan evvel nikâh etmek caizdir. Eğer o kadınla zina eden (evlendiği erkek değil de) başkası ise, çocuk olmadan önce cimâ caiz olmaz.” [Ayrıca bkz. Bedâyi’, 3, 193; İbn Âbidîn, 3, 503; Muhyiddîn Abdülhamid, el-Ahvâlü’ş-Şahsiyye, s. 55-56]

4-Bu noktada iki farklı görüş vardır:

a)Eğer doğum, asgarî gebelik süresi olan 6 aydan önce olursa, çocuk veled-i zina olmaz. Yani bir nevi ric’at-i qahqarî kaidesince o hüküm (yapılan nikâh akdi), geriye doğru giderek, nikâhsızlık dönemini de şumûlüne (kapsamına) alır. Baba da onun nesebini inkâr etmezse, o çocuğun nesebi babaya ait sayılır ve ona mirasçı da olur. Fakat 6 aydan sonra doğum gerçekleşirse, çocuk veled-i zina sayılır ve zinaya ait hükümler uygulanır; o çocuk, babasına mirasçı olamadığı gibi babası da ona mirasçı olamaz.

Veled-i zina hakkında gelen hadislerde şöyle buyrulmuştur:

"Her hangi bir erkek hür veya köle bir kadına zina ederse, doğacak çocuk zina çocuğu olur. Mirasçı olamaz ve ona da mirasçı olunmaz.[Bkz. Ebu Dâvud, Sünen, Ferâiz, 9; İbn Mâce, Sünen, Ferâiz, 14; Darimî, Sünen, Ferâiz, 45; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VI/66] "Nebî sallallâhu aleyhi vesellem liânla nesebi reddedilen çocuğun mirasını anneye ve ondan sonra annenin hısımlarına bağlamıştır." [Bkz. Buhârî, Sahih, Ferâiz, 17; Ebû Dâvud, Sünen, Ferâiz, 9; Dârimî, Ferâiz, 24] "Zina çocuğu, nesebi mulâane ile reddedilen çocuk gibidir" [Dârimî, Sünen, Ferâiz, 45] "Nebî sallallâhu aleyhi vesellem, mulâane çocuğunun annesine mirasçı olmasına hükmetmiştir." [Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 216] Mülâane ve liân için bkz. http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1252-mubahele-nedir-mulaane-ve-lian-neye-denir.html

Sonuç olarak zina veya liân çocuğu ile anne ve onun hısımları arasında mirasçılık şöyle cereyan eder:

Meselâ bir kimse ölünce; anne, anne bir erkek kardeş ve zinadan baba bir erkek kardeşi bulunsa; anne üçte bir, anne bir erkek kardeş altıda bir alır. Artan mirası red yoluyla paylaşırlar. Sonuçta tüm mirasın üçte ikisi anneye, üçte biri de ana bir erkek kardeşe gider. Zinadan baba bir erkek kardeş mirastan düşer.

Yine; zinadan veya liândan çocuk ölünce; annedede (annenin babası) ve dayı kalsa bütün mirası anne alır. Çünkü burada dede ve dayı zevi'l-erhâm grubu mirasçılardan olup, payı nassla (âyet-hadis) belirlenen ashâb-ı ferâizden (farz sahiplerinden) anne varken onlara miras gitmez. Burada üçte biri ashâbü'l-ferâiz sıfatıyla, kalan üçte ikiyi ise red yoluyla alır.

b) İkinci görüşe göre çocuk ne zaman doğarsa doğsun, veled-i zina sayılmaz; dolayısiyle mirasta da diğer kardeşleriyle aynı haklara sahip olur. Bu cümleden olarak muasır / çağdaş ulemadan bazıları, güya çocuğu kollamak-korumak adına mantıken bu yönde görüş bildirmişlerdir. Lakin ilk görüşün, yani kadim ulemanın vardığı hükmün; daha isabetli ve ihtiyata daha uygun olduğu görülmektedir.

Go to top