Selamun aleyküm 

Hocam bir kadının tesettürlü olarak televizyona çıkması ya da televizyonda bir program yapması caiz midir?

*******

Ve aleyküm selam.

Söz konusu meselenin bir kaç yönü vardır. Bunları ayrı-ayrı ele almadan kısa yolla sağlıklı bir neticeye varıp, isabetli bir cevap bulabilmek mümkün olmaz. Şöyle ki:

1- Tesettür yönünün İslâm’ın tesettür emrine uygun olması icap eder. Müslüman kadının eli ve yüzü dışında bütün vücudunu örtmesi, açık kalmaması gerekir. Giyilen bir elbisenin tesettüre uygun olması için de altını göstermeyecek şekilde kalın, avret yerlerini örtecek ve organlarını belli etmeyecek derecede geniş ve uzun olmalıdır. Altını gösterecek şekilde ince ve şeffaf, uzuvları belli olacak tarzda dar olan bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz. Kur’ana, Sünnet’e, fıkha uygun şer’î tesettürün özellikleri şunlardır:

Dikkat çekmeyecek; binaenaleyh göze batacak çarpıcı, cırtlak, alaca-bulaca renkler kullanılmayacak… Sade ve bol olacak… Etekler yere kadar uzanacak, fakat yerde sürünmeyecek… Vücut hatlarını belli etmeyecek…

Hz. Âişe (r.anha) validemizin rivayetine göre, kız kardeşi Hz. Esmâ (r.anha) birgün Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) huzuruna çıktı. Üzerinde altını gösterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) onu görünce yüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu “Ey Esmâ, bir kadın büluğ çağına erince -yüzünü ve ellerini göstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi sahih (doğru ve helâl) olmaz." [Ebû Dâvud, Sünen, Libas, 31] Kadın giyimiyle alakalı olarak ayrıca bkz.

http://www.halisece.com/islami-makaleler/130-islamda-giyim-kusamin-olcusu.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2159-musluman-kadin-pantolon-giyebilir-mi.html

2- Yüce dinimiz İslâm, kişiyi fitne ve fesada sürükleyen görüntü, davranış ve hallere karşı koruyucu tedbirler almıştır. Çünkü İslâm’da insanın safiyet ve vakarının muhfazası ve bozulmaması esastır. Bu tedbir ve koruma hem erkek için, hem de kadın için eşit seviyede düşünülür.

Diğer yandan insana verilmiş olan özellik-güzellik, kabiliyet-istidat ve farklılıklar bir başkasının vebâl altına girmesine sebep olmamalı, yanlış duygulara kapılmasına meydan vermemeli, nefsini azdırmamalıdır.

Cenab-ı Hâlık-ı zû’l-Celâl tarafından kadına ihsan edilen sesi de bu çerçeve içinde düşünmek gerekir. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, esas itibariyle başta insan olmak üzere hiçbir varlığın sesi mutlak olarak haram ve günah sınıfına sokulmaz. Çünkü yaratılışında bir haramlık mevcut değildir. Bunun içindir ki, hiçbir âyet ve hadis kadının sesini haram kılıcı bir hüküm bildirmez.

Ancak kadının sesi yaratılışı icabı dikkat çekicidir. Bâhusus ses normalin dışında bir tonda çıkarsa, birtakım mahzurları / sakıncaları beraberinde getirmektedir ve dinî tabiriyle “fitneye” sebep olmaktadır. Demek ki, haram olan sesin kendisi değil de, kontrol dışı bir mahiyet taşımasıdır.

Cenab-ı Hak bu husustaki ölçüyü, Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimizin (s.a.v.) hanımlarının şahsında şöyle beyan vediyor:

Ey Peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'tan korkuyorsanız, konuşurken kırıtmayın ki, kalbinde bir hastalık bulunan, kötü bir ümide kapılmasın. Güpgüzel, dosdoğru söz söyleyin (yabancılarla câzibeli bir şekilde değil, ciddiyet ve vakarla-ağırbaşlılıkla söz söyleyin, konuşun)!” [Ahzâb suresi, 32]

Yani, söylediğiniz söz / konuşma tarzınız fitneye sebep olmasın. Câzibeli ve yabancıları / başkalarını şüpheye düşürecek bir halde edalı ve işveli bir şeklinde konuşmayın. Müfessir Elmalılı merhumun ifadesiyle, ‘Yayılarak, kırıtarak, sınık, yılışık’ olduğunda ‘kalbi çürük kötülüğe meyilli kimseler’ bir ümide kapılırlar. Bundan dolayı da günaha girilmiş olur.

Reddü’l-Muhtâr’da bu meseleye şu şekilde bir açıklık getirilir: “Tercih edilen görüşe göre kadının sesi avret değildir. Yalnız zekâsı kıt olanlar zannetmesinler ki, biz kadının sesi avrettir demekle konuşmasını kasdetmiyoruz. İhtiyaç halinde ve benzeri durumlarda kadının yabancı erkeklerle konuşmasına cevaz veriyoruz. Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını, yumuşatmalarını ve nağmeli bir şekilde okumalarını caiz görmüyoruz. Çünkü bunlarda erkekleri kendilerine meylettirmek ve şehvetlerini tahrik etmek vardır.” [İbn Âbidîn, a.g.e., 1, 272] Daha detaylı bilgi için bkz. http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2517-yolda-kulaklik-meselesi.html

3- Bir erkek ve kadının nikâhsız olarak ellerinin birbirine değmesi ve yalnız kalmaları da caiz değildir. Mahrem olmayan kadına bakmak haram olduğuna göre, onlara dokunmak veya tokalaşmak mutlaka haramdır. Nitekim Nesâî ve İbn Mâce’nin Sünen’lerinde geçen bir hadis-i şerif şöyledir: Rasûlullah’a (s.a.v.) bîat eden kadınlar dediler ki: ‘Ey Allah'ın Rasûlü, biat ederken elimizi tutmadınız’. Efendimiz (s.a.v.), ‘Kadınların elini tutup tokalaşmam’, buyurdu. [Nesâî, Sünen, Bîat, 18; İbni Mâce, Sünen, Cihad: 43]

Hz. Âişe (r.anha) validemiz kadınların bîatı ile ilgili olarak şöyle demiştir: "Allah'a yemin ederim ki, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) eli bir kadının eline dokunmadı. Onlardan, yalnızca sözle bîat aldı." [Buharî, Sahih, Ahkâm, 49; İbni Mâce, Sünen, Cihad, 43]Bîatla alakalı geniş bilgi için bkz. http://halisece.com/islami-makaleler/1-islamda-biat-nedir-nasil-yapilir-kadinlarin-biati-nasildi.html

Bu şartlara uymak kaydıyla kadınların televizyona çıkmasının fetvâ yönüyle caiz olduğunu söyleyebiliriz. Aksi halde kadının televizyona çıkması caiz olmaz. 

Go to top