es-Selamu aleykum hocam..

Hocam yaşayan bİr Şeyhin kendisine Rabıta yapan müritleri var iken,Kendisi de daha önce İcazet aldığı Mürşidine Rabıta yapar diye bilmekteyim..Burada Rabıta yaptığı Mürşid-i kamil dünyasını değiştirip ahirete intikat etti ise ve üveysilik kanalı açık değil ise Yaşayan Şeyhin Feyiz kaynağı kim olmaktadır?Allah razı olsun Hocam..selam ve dua ile..

*******

Ve aleykümü’s-selâm. 

Sevgili kardeşim, öncelikle kendin için de sair maneviyat yolcuları için de gereksiz ve de hiç mi hiç alâkadar etmeyen bir alana girdiğini hatırlatmak isterim. Diline doladığın meselenin; seni de, beni de, diğer tasavvuf erbabı kişileri / mürîdânı da ilgilendirmediğini bilmelisin.

Mürşid-i kâmil neyi, nasıl yapacağını sana mı / müritlerine mi soracak hâşâ! Ya da şöyle soralım; böyle birinden mürşid-i kâmil olur mu Allah aşkına? Onu tesbit ve tayin eden kimdir? Allah ve Rasûlü değil mi? Herhalde işin bu yönünü düşünmek, bunun şuurunda olmak bile bu noktanın idrâki ve böyle bir istifhamın zâitliği-lüzumsuzluğu için yeterli olur kanaatindeyim. Kaldı ki dikkatle okunursa, onların beyanları içerisinde bu soruların cevabı da vardır zaten anlayana…

Ayrıca mürşid-i kâmilin vefatı, onun irşad ve tasarrufuna mâni midir ki, ‘Rabıta yaptığı Mürşid-i kamil dünyasını değiştirip ahirete intikat etti ise ve üveysilik kanalı açık değil ise Yaşayan Şeyhin Feyiz kaynağı kim olmaktadır?’ gibi akla-mantığa zarar, ilmî kıstaslara zıt, dolayısiyle tasavvuf düstûr ve irfanına aykırı bir soru tevcih ediyorsun… Bunu anlatmaktan -tabiri caizse- dilimizde tüy bitti, kalemimizde mürekkep kalmadı. Lütfen okuyun yazılanları… Öbür taraftan, Allah Teala neye kadir değildir ki, -hâşâ- Rasûlü’nün vârisini nûrsuz-feyizsiz bıraksın. Dilerse bil-vâsıta, dilerse bilâ-vâsıta…O,  “ol” der, “oluverir her şey”. O’nun için hiçbir işte bir güçlük söz konusu değildir. Öyle değil mi? Maamafih bu ve benzeri meseleleri düşünmek bizim işimiz de değil aslında... Kafamızı-gönlümüzü lüzumsuz yere böyle şeylerle meşgul etmemeliyiz.

Yine bu ifadelerinizden anlaşılıyor ki, ‘üveysilik’in de ne olduğunu tam olarak anlayamamışsınız. Doğru bilgi için sitedeki üveysilikle ilgili açıklamayı lütfen okuyun.

Son hatırlatma:

Allah dostlarının “Tasavvuf, hâzâ edeptir.” ya da “Tasavvuf, bütünüyle edeptir; edebe uymayan kimse, Hakk’a kurbiyyetten uzaktır.” sözlerini unutmamak lazım. Dolayısiyle haddimizi bilmek, hududu aşmamak, kantarın topuzunu kaçırmamak ya da bir başka ifadeyle, mayınlı arazide dolaşmamak gerek! Herkes bulunduğu mevkii, uyması gereken umdeleri-âdâbı, bilmeli; mürşidân-ı kirama karşı edebini korumalıdır. Tasavvuf, Rasûlullah Efendimiz’den (s.a.v.) günümüze kadar ulaşan ve kıyamete kadar da devam edecek olan sahih ve salim bir yoldur, sırat-ı müstakimdir. Bu sahadaki itaat-teslimiyet-sadakat ve istikamet umdelerinde Efendimiz’e (s.a.v.) ve Ashabına (r.anhum) tam ve kâmil manada uymak gerekir. Vesselâm...

Bilmukabele hayır-dualar...