S.aleykum hayirli cumalar hocam kaybolan bir esyayi bulmak icin okunacak dua nedir ve neler yapmak gerekir tesekkurler hocam. Beydes Fatih - Facebook

*******

Ve aleyküm selam, size de hayırlı cumalar kardeşim.

Sözünü ettiğiniz hususta öncelikle yapmamız gereken iş; eşyamızı kaybetmemeğe, dikkatli ve tedbirli olmağa çalışmaktır. Buna rağmen kaybolursa da arayıp araştırmak... Hırsızlıktan şüpheleniyorsak, emniyet güçlerine haber vermek... Bunların dışında ne yapılır, hangi dua okunur bilmiyorum. Müneccimlikle de alakamız yok. İmam-ı Azam (rh.) gibi bir akla-zekâya-mantığa, ilme-irfana da sahip değiliz ki, sana o yolla bir yardımımız dokunabilsin. [Mevzuun sonunda ondan birkaç fıkra nakledeceğiz. Belki işinize yarayabilir. H.E.]

Bu ve benzeri girift / karanlık işlerle meşgul olanlara da inanmamanızı, kendilerinden uzak durmanızı tavsiye ederim. Bu mevzuda maddî tedbirlerin yanında bildiğimiz bir şey varsa, o da, kaybolan nesnenin bulunması, ona tekrar kavuşabilmemiz için Cenab-ı Hakk’a iltica etmek, dua ve niyazda bulunmaktır.

Gaybın kısımları: Mutlak ve izâfi gayb

Malum olduğu üzere mutlak gaybı yani henüz olmamış gelecekte vuku bulacak şeyleri Allah'tan (c.c.) başka kimse bilmez. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "(Rasûlüm) De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler." [Neml suresi, 65] buyurulmuştur.

Ve yine buyrulmuştur ki; “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” [Maide suresi, 90]

Mutlak gayb için hüküm bu. İzâfi (uyd. göreceli) gayb için de Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Kim arrâfa-kâhine-falcıya (gaybten haber verdiğini iddia eden kimseye, kaybolmuş malın-eşyanın yerini sormak için) gider ve onu tasdik ederse, kırk gün hiçbir namazı kabul olmaz." [Riyazu's-Salihin, Hadis no: 1666] "Ona inanan kişi, bana indirileni (Kitabı ve vahyi) inkâr etmiş olur." [Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4, 66]

Ve yine İbn Abbas’ın (r.anhuma) haber verdiğine göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Kim yıldızlar(ın kıpırdanışın)dan ilim alırsa, sihirden bir (ilim) dal(ı) elde etmiş olur. (Bilgisi) arttıkça, (sihirbazlığı da) artar.[Riyazu’s-Sâlihîn, Hadis no: 1668] buyurmuşlardır.

O bakımdan çeşitli akıl-mantık ve ilim dışı işlemlerle mutlak gayb durumunda olan gelecekteki olaylar hakkında, olumlu veya olumsuz haber vermek iddiasına kalkışmak ve benzeri işlerle uğraşmak, bunlara inanmak haramdır, büyük günahlardandır. Bunlardan uzak durmak gerekir.

Bu mevzuda daha geniş bilgi için bkz.

http://halisece.com/islami-makaleler/341-gayba-iman-qmugayyebat-i-hamseq-fal-ve-falcilik.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2169-sihir-ya-da-buyu.html

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1678-yildizname-nedir.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1143-islam-da-burclarin-yeri-nedir.html

***

İmam-ı Azam (rh.) hazretlerinin keskin zekâsından bazı örnekler

Cimri bir kimse parasını bir yere gömmüş… Fakat bir müddet sonra oraya gittiğinde bu parayı yerinde bulamamış… Çıkarıp almışlar! Hasis / cimri / pinti bir kişiliğe sahip olduğu için, buna fazlaca üzülmüş ve neredeyse ölecek duruma gelmiş... Bazı dostlarının tavsiyesiyle İmam-ı Azam hazretlerine müracaat edip bir çare bulmasını rica etmişler. Bunun üzerine İmam-ı Azam  (rh.): 

- “Bana yerini gösterin” demiş. Göstermişler. Hz. İmam başka bir vakitte o yere gelip burada bazı insanların mantar devşirdiklerini görmüş… Yanlarına yaklaşıp bunlardan birine: 

- “Siz burada her zaman mantar devşirir misiniz?” diye sormuş. Adam da:

- “Evet, her zaman devşiririz,” cevabını vermiş. İmam-ı Azam (rh.):

- “Hepiniz birlikte toplayıp sonra aranızda taksim mi edersiniz?” diye sorunca adam:

- “Hayır, herbirimiz ayrı ayrı kendi hesabımıza devşiririz.” demiş. İmam-ı Azam hazretleri tekrar sormuş:

- “Hepiniz buradan beraber mi ayrılırsınız?” Adam:

- “Hepimiz beraber gideriz, fakat şu adam her zaman geri kalıp bizden sonra gelir.” demiş.

Bunun üzerine İmam-ı Azam (rh.) bir kenarda oturup dağılmalarını beklemiş… Herkes gidip sadece o kişi kalmış. Bu sırada Hz. İmam, o zatın yanına yaklaşıp:

- “Bu yere bir adam bir miktar para gömmüş, bu parayı sen çıkarıp almışsın, hem aldığını görmüşler ve şâhitlik ediyorlar. Başkaları duymadan harcadığın sana kalsın sahibi onu bağışlar, gerisini ver.” demiş.

Adam bu söz karşısında korkup aldığı parayı getirerek İmam-ı Azam’a (rh.) teslim etmiş. O da sahibine vermiş. Bu hadisenin sırrını açıklarken İmam-ı Azam hazretleri şöyle diyor:

- “Görmüşler” sözümden maksadım Allah Teâlâ'dır. Çünkü Cenab-ı Hak kullarının yaptığı bütün işleri görür.”

İmam-ı Azam hazretlerinin zekâsı o derece üstün idi ki; bir şeye bir defa baksa, derhal onun künhüne-keyfiyetine vâkıf olurdu.

***

İmam-ı Azam'ın (rh.) zekâsının üstünlüğüne delâlet eden vak’alardan biri de şudur:

Adamın biri, parasını bir yere gömüp saklamış… Fakat sakladığı yeri bir türlü hatırlayamıyordu. Kime sorduysa çaresini bulamadı. Nihayet, ‘benim derdime bulsa bulsa o çare bulabilir’, diyerek İmam-ı Azam'a (rh.) gider.

İmam-ı Azam rahmetullahi aleyh, adama:

- Senin sorun fıkıhla alakalı değil, ama ben yine de sana bir yol göstereyim, diyerek şunu tavsiye etti: Sen git bu gece sabaha kadar namaz kıl. Ümit ediyorum ki Allah sana paranı koyduğun yeri hatırlatır.

Adam tavsiyeye uydu. Başladı namaz kılmaya...

Daha gece yarısı olmadan paranın yerini hatırladı. Namazı bıraktı, gidip parasını koyduğu yerden aldı.

Sabah olunca doğru İmam-ı Azam hazretlerinin yanına giderek teşekkür etti ve:

- Allah senden razı olsun. Daha gece yarısında paranın yerini hatırladım, gittim aldım, dedi.

İmam-ı Azam (rh.) hazretleri:

- Keşke sabaha kadar ibadete devam etseydin. Demek ki Şeytân-ı aleyhillâne senin sabaha kadar namaz kılmana tahammül edemedi ve onu hatırına getirerek senin bu ibadetine mâni oldu. Hatırına geldikten sonra da şükür namazına devam etseydin daha iyi olurdu, diye cevap verdi.

 ***

Hz. İmam’ın (rh.) keskin zekâsına bir başka misal:

Onun zamanında adamın birisinin tavus kuşu çalınmış... Adam bunu anlatmak ve nasıl bulacağını sormak üzere İmam-ı Azam hazretlerine gelmişti. İmam-ı Azam Ebu Hanife (rh.), adama bu meseleyi kimseye söylememesini tenbihledi, o da hiç kimseye söylemeden bekledi. Cuma günü oldu. Herkes cuma namazı kılmak için mescide gelmişti.

İmam-ı Azam hazretleri va'z ederken:          

- Ey tavus kuşunu çalan adam! Daha çaldığın kuşun tüyleri başındayken camiye gelmeye utanmıyor musun? dedi.

(Cemaat içinden birisi hemen elini başına attı. Böylece hırsızın kim olduğu anlaşılmış oldu.)

İmam-ı Azam (rh.) da,

- Git, hemen adamın kuşunu ver, ondan sonra camiye gel, dedi.

Adam, bu hırsızlığı yaptığına-yapacağına bin pişman olmuş, bu arada çaldığı kuşu da sahibine vermek mecburiyetinde kalmıştı. [İmam-ı Azam hazretleri hakkında gerek bu anlattıklarımız ve gerekse daha başka malumat için bkz. Fıkh-ı Ekber Aliyyü'l-Kaarî Şerhi]

Go to top