Selamun aleykum hocam. Bazı yerlerde Abdülhamid’in hal fetvasını veren kişinin Elmalılı Hamdi Efendi olduğu belirtiliyor. Bunun tam olarak aslı nedir, bu söylentinin doğruluk payı var mıdır? H. Zekeriya Eroğlu - İstanbul

*******

Ve aleyküm selam.

Sevgili kardeşim; o devirde hata etmeyen mi var? Abdülhamid Han (r.aleyh) tabiri caizse tam bir “yalnız adam!” İşte bu hengâmda haliyle Elmalı'lı merhum da hata etmiş. Ama bu hatasından dolayı pişman olduğuna ve imanla gittiğine dair sahih bilgiler var. O da bize yeter. Dolayısiyle meseleyi daha fazla eşeleyip deşelemenin münasip olmayacağı, o büyük âlimin ruhunu rencide edeceği açıktır. Bu noktada söyleyebileceğimiz en güzel söz, en hoş dua ve niyaz, Rabbimizin (c.c.) bize öğrettiği olmalıdır. Ne buyuruyordu Cenab-ı Mevlâ-yi Zû’l-Celâl;

“Ve şunlar ki, onların arkalarından gelmişlerdir. Şöyle derler: ‘Ey Rabbimiz, bizleri ve önceden iman ederek bizleri geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve gönüllerimizde, iman etmiş olanlara (mü’minlere) karşı kin tutturma! Ey Rabbimiz, şüphe yok ki, Sen raûf’sun (çok re’fetli-şefkatlisin), rahîm’sin (pek merhametlisin)!” [Haşr suresi, 10]

***

Site açıldığında Abdülhamid Han (k.s.) ile alakalı kaleme aldığımız diğer yazıları da okumanızı tavsiye ederim:

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1923-ii-abdulhamid-han-in-manevi-ciheti.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1367-ii-abdulhami-rahmetullahi-aleyh-in-manevi-sahsiyeti.html

http://www.halisece.com/tarih/1778-ii-abdulhamid-han-voltaire-piyes-fransizlar-ve-ingilizler.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1148-kadinlarin-carsaf-giymeleri.html

Ayrıca,  meşhur muhalif ve muârızlar hakkındaki yazıyı, Mehmet Akif ve diğerlerinin Ulu Hakan Cennet-mekân hazretleri aleyhindeki sözlerini de mutlaka okuyunuz:

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/600-m-akif-in-abdulhamid-han-a-muarizligi.html

***

At izi, it izi

O devir öyle bir devir ki; Türkçemizdeki meşhur tabiri ile ‘koyun iziyle keçi izi…’, ya da bir başka deyimimizle ‘at iziyle it izi birbirine karışmış...’ Ne derseniz deyin! Hakkı bâtıldan, hatayı sahihten tefrik, doruyu eğriden, güzeli çirkinden ayırt etmek öyle zor ki, bunu başarabilmek her babayiğidin harcı değil. Kimler… kimler… ve de kimler hata etmemiş ki… Nitekim ardından da nedâmetler-pişmanlıklar, i‘tizârlar, istimdâtlar gırla gitmiş! Elmalı’lı merhum da “pişman olanlar” grubuna dâhil olanlardandır.

Malumunuz, tarihi hadiseleri kendi devri ve kendi şartları içerisinde değerlendirmek gerekir. Aksi halde doğru neticeler elde etmek mümkün olmaz. Bugün bu tenkitleri yapanlar -tabii insafsızca ve gereksiz şekilde yapanları kastediyorum- o gün yaşasalardı hangi halde, hangi cenahta bulunurlardı acaba! Öyle değil mi?

***

Gelelim meselenin tarihî veçhesine

Evet, hakikaten II. Abdülhamid Han’ın (r.aleyh) hal‘ fetvâsı’nı Elmalı’lı Hamdi Yazır merhum mu vermiştir? Bu meselenin aslı nedir?

Hemen ifade edelim ki; II. Abdülhamid Han’ın (k.s.) hal‘ fetvâsı’nı Elmalı’lı Hamdi Yazır merhum vermemiştir. Zaten veremezdi de… Çünkü ne Şeyhu’l-İslâm ne de Fetvâ Emîni idi. Binaenaleyh meselenin aslı-esası şudur:

Kendisinden fetvâ istenen Fetva Emini Hacı Nuri Efendi, fetvâyı vermeye yanaşmamış… Ulu Hakan Abdülhamid Han (k.s.) hakkındaki ‘31 Mart’ı tezgâhlamak, dinî kitapları tahrif edip yaktırmak ve devlet hazinesini saçıp savurmak’ gibi suçlamaları kabul etmemiş… Fetvanın gerçekleri yansıtmadığını öne sürerek imzalamayı reddetmiş,  padişaha kendiliğinden ferâgat teklif edilmesi tavsiyesinde bulunmuştu.

Ancak sarıklı milletvekillerinden Mustafa Asım Efendi, Hacı Nuri Efendi’ye, ‘eğer fetvâyı vermezse İttihatçıların Abdülhamid’i öldürecek kadar gözlerinin dönmüş olduğunu’ söyleyip râzı etmiştir. Merhum Elmalı’lı ise, hal‘ fetvâsı’nın yalnızca müsveddesini yazmıştır, o kadar[Tarihçi Mustafa Armağan’ın bu husustaki bir soruya cevabı bu mealde]

***

Vicdan azabının ağırlığı

Prof. Dr. A. Ragıp Akyavaş'ın “Tarih Mahşeri” kitabının 1’inci cildinden şu önemli iktibası da yapıp meseleyi noktalayabiliriz:

“Sultan Abdülhamid Han (r.aleyh) hakkında malûm fetvâyı hazırlayanlar içinde tefsir sahibi Elmalı’lı Küçük Hamdi Efendi, hadiseden uzun bir müddet sonra, bulunduğum bir sohbet meclisinde;

‘Hayatımda bu kadar ağır bir vicdan azabı çekmedim… Başıma ne geldiyse bunun manevî sillesidir. Gençlik sâikasıyla bir iştir işledim. Allah beni affetsin!’ diye üzülerek bahsetmişti.” [Bkz. Prof. Dr. A. Ragıp Akyavaş, Tarih Mahşeri (2 cilt), Ankara 2003]

***

O meş’ûm fetvaya ve hadisenin teferruatına gelince

İşte Sultan Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek için kaleme alınan fetva metni

“Dâire-i Meşîhat

Suret-i fetvâ

İmâmü'l- Müslimîn olan Zeyd, bazı mesâil-i mühime-i şer'iyyeyi, kütüb-i şer'iyyeden tayy ü ihrâc ve kütüb-i mazkûreyi men' ü hark ü ihrâk ve beytü'l-mâl'de tebzîr ü israfla müsevveğ-i şer‘i hilâfında tasarruf ve bilâ-sebeb-i şer‘i katl ü habs tağrîb-i raiyye ve sair gûnah mezâlimi i‘tiyâd eyledikten sonra salâha rücu' etmek üzre ahd ü kasem etmişken yemininde hânis olarak ahval ü umûr-i müslimîni bi'l-külliye muhtel kılacak fitne-i azîme ihdâsında ısrâr ve mukatele îka‘ etmekle men'a-i Müslimin Zeyd-i mezbûrun tagallübünü izâle ettiklerinde bilâd-ı İslâmiye'nin cevânib-i kesîresinden mezbûru mahlu' tanıdıklarına dâir ahbâr-ı mütevâliye vürûd idüb mezbûrun bekasında zarar-ı muhakkak ve zevâlinde salah melhûz olmağın Zeyd-i mezbûre imâmet ve saltanattan ferâgat teklif etmek veya hal' etmek suretlerinden hangisi erbâb-ı hall ü akd ve evliya-yı umûr tarafından ercah görülür ise icrası vâcip olur mu?

El-Cevap: Olur.

Ketebehu el-fakir es-Seyyid Muhammed Ziyaeddin ufiye anhu”

Günümüz Türkçesiyle meali

“Müslümanların imamı olan kimse, bazı önemli şer’î mevzuları şerîat kitaplarından çıkarsa ve bu kitapları yasak etse, yaksa, yırtsa… Devlet hazinesini israf edip şerîata aykırı şekilde harcasa… İdare ettiği kimseleri şer'î sebep olmadan öldürse, hapsetse, sürse, başka türlü zulümleri de âdet edindikten sonra, doğru yola yemin etmişken sözünden dönse… Müslümanların yaşayışını tamamen bozacak şekilde fitne çıkarmakta direnip onları birbirine öldürtse… Buna engel olacak durumdaki Müslümanlar, onun zora dayanan tutumunu ortadan kaldırıp, İslâm memleketlerinin pek çok yelerinden mezbûrun tanınmadığına dair haberler gelmekle yerinde kalmasında zarar ve ayrılışında iyilik olduğu düşünülürse; kendisine imamlık ve sultanlıktan vazgeçme teklif etmek veya hal‘ etmek şekillerinden hangisi erbâb-ı hall ve akd tarafından uygun görülmüşse, bu kararın uygulanması yerinde ve gerekli olur mu?

Cevap: Olur.

Yazan: Fakîr es-Seyyid Muhammed Ziyâeddîn ufiye anhu.”

***

Hal‘ için öne sürülen esbâb-ı mûcibe

Hal‘ fetvasındaki gerekçeler tamamen uydurma, hiç birinin aslı-esası yok.

Bu fetvada öne sürülen, “Şer-i kitapların yasaklanması ve yakılması, tebaanın öldürülmesi, hazinenin israf edilmesi” gibi mevzular bütünüyle iftiradan ibaretti. Çünkü Sultan II. Abdülhamid Han, kendisine bu iftiraları atanlardan daha âbid, daha zâhid, daha müttakî, kısacası daha dindar olmakla meşhurdu. Kan dökmekten kaçınmasıyla tanınmış, hatta Hareket Ordusu'na da bu sebeple karşı koydurmamıştı. Ayrıca Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinden beri artan borçların ödenmesi, kendi döneminde olduğu halde israfla itham edilmişti.

Yukarıda da ifade edildiği gibi Hacı Nuri Efendi, fetvanın gerçekleri yansıtmadığını öne sürerek imzalamayı reddetmiş,  padişaha kendiliğinden ferâgat teklif edilmesi tavsiyesinde bulunmuştu.

Bu sebeple fetvanın son kısmı değiştirilerek, usûle aykırı bir tarzda Şeyhu'l-İslâm Ziyaüddin Efendi tarafından imzalanıp oya sunulmuş, İttihatçı mebuslar da Hal‘i, Hal‘i diye bağrışmıştı. Bunun üzerine Sadrazam Said Paşa;

- “Efendiler, okunan fetva-yı şerife ve millet tarafından gösterilen arzu-yı umumi mucibince Sultan Abdülhamid Han-ı Sani'nin Hilafet ve Saltanattan hal'ine karar veriyor musunuz?” diye sormuştu.

İçlerinde ferâgat teklifine taraftar olanlar bulunmasına rağmen Talat Paşa'nın tehditvâri bakışları ve baskısıyla onlar da ayağa kalkınca hal‘e oybirliği ile karar verilmişti.

Bu kararı Sultan II. Abdülhamid Han’a tebliğ etmek için Meclis-i Ayan üyelerinden eski Bahriye Nazırı Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi, Draç Mebusu Arnavut Esad Toptani Paşa ve Türk-Müslüman düşmanlığıyla tanınmış Selanik Mebusu Yahudi Emanuel Karasu Efendi'den oluşan bir heyet teşkil edilmişti. İttihatçı yazarlarca dahi “azîm bir hata-yı siyasi”,”af olunmaz bir hata ve silinmez bir leke” olarak nitelenen bu heyet Sultan'a;

- ”Millet seni azletti” diyerek takriben 33 yıl (32 sene, 7 ay, 27 gün) süren saltanatının sona erdiğini bildirmişti.

Hüküm Allah'ındır[En’âm suresi, 57; Yusuf suresi, 40] İlâhî kelâmını terennüm ederek durumu kabullenen Sultan II. Abdülhamid Han’ı hal‘ edilmekten ziyade, teşkil edilen hey’etin yapısı ve kararın tebliğ şekli üzmüştü.

Tahttan indirildikten sonra Çırağan Sarayı'nda ikamet etmek istediğini bildiren Sultan II. Abdülhamid Han’a ret cevabı verilmiş ve hemen o gece Mahmud Şevket Paşa (Sahib-i Zaman k.s. hazretlerinin tavsifiyle Mel'un Şeytan Paşa)’nın emriyle eşyasını bile alamadan birkaç bavulla Selanik'teki Alatini Köşkü'ne gönderilmişti.

Sultan II. Abdülhamid (r.aleyh), ailesi ve maiyetiyle birlikte yola çıkmadan önce muhafızlığına tayin edilen geleceğin TBMM başkanı ve T.C Başbakanı Binbaşı Ali Fethi (Okyar)'a Yıldız Sarayı'ndaki yatak odasının anahtarlarını teslim etmiş ve;

Oğlum. Benim saraydakilerden kimseye emniyetim yoktur. Sen iyi bir çocuğa benziyorsun, bu anahtarları alın. Şu kadar senedir dişimden tırnağımdan arttırdığım yatak odamdadır. Sana emanet ediyorum” demişti.

Ancaaak…

Onun İstanbul'dan ayrılmasından sonra Yıldız Sarayı'nın her köşesi İttihatçılarca didik-didik aranmış ve her darbede olduğu gibi ekonomik açıdan bir yağma yaşanmıştı. Bu vesileyle saray ilk defa bütün detaylarıyla yerli ve yabancı basına açılmıştı. II. Abdülhamid Han’ın otuz üç yıllık arşivini özellikle de “jurnalleri (Önemli olayları kaydetmeye mahsus defteri)” tetkik etmek için bir komisyon kurulmuş ve bunların birçoğu Enver Paşa'nın emriyle bugün İstanbul Üniversitesi'ne tahsis edilmiş bulunan Harbiye Nezareti bahçesinde yakılmıştı. [İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.4, İstanbul, 2011; Hilal Gazetesi, 2 Mayıs 1909] 

Rabbim celle şânuhu encâmımızı hayreylesin. Amin…

Go to top