Selamün aleyküm hocam;

Bir arkadaşım kaynağı belli bir bilgi paylaştı, aynen kopyalıyorum, bu konuda bir açıklamada bulunabilir misiniz lütfen?

Hanefîlerden İbnü’l-Hümâm (r.h.)’ın belirttiğine göre; Terâvîh namazını sekiz (8) rekat kılan kişi terâvih namazının sünnetini yerine getirmiş kabul edilir, kalan 12 rekat ise müstehaptır. Bununla birlikte yerleşik uygulamayı esas alarak 20 rekat kılmak daha faziletlidir. (Kemaleddin ibnü’l-Hümam es-Sivasî,Fethu'l-Kadîr, I, 468)

Soru: Ahmet Furkan Uğurlu tarafından yazıldı. Kategoru: Soru – Cevap

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Tamam, nakledilen bilgi esas itibariyle doğrudur, verilen kaynak sağlamdır. Hâşâ bizim onlar hakkında bir diyeceğimiz olamaz. Ama işaret ettiğiniz gibi, bunun bir açıklaması olmalıdır. Ki, elbette vardır. Ama bunu bu yalın haliyle yani zâhirî fıkıh üslûbu ile bırakırsanız, haliyle insanların, özellikle temel İslâmî ilimlere vâkıf olmayan Müslümanların kafasını karıştırırsınız. Atalarımızın tabiriyle, ‘İki câmi arasında kalmış bînaz’ durumuna sokarsınız. En kötüsü de onları, kolay ve basit yollardan elde edebilecekleri büyük kârlardan / mükâfatlardan mahrum eder, zarar ve ziyana uğramalarına sebep olursunuz.

Hatırlanacağı üzere geçen yıllarda da aynı nakaratlar belli çevrelerce tekrarlanıp durdu. Tabiri caizse ‘Temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp ortaya kondu’. Maksat belli. En başta dinî bilgi ve tecrübesi zayıf Müslümanların kafalarını karıştırmak, gönüllerini bulandırmak, 20 rek’at kılanları ise atalete / tenbelliğe sevketmek… Ve maalesef hiç başarılı olmadılar-olamadılar da diyemeyiz. Rabbim (c.c.) şerlerinden Ümmet-i Muhammed ve evladını hıfz u himaye ve vikaye buyursun.

Başta da ifade ettiğimiz gibi nakiller doğru olmakla beraber Hulefâ-i Râşidîn döneminden bu yana oluşmuş ‘mürekkep bir icma’, belli bir uygulama var. Tabiri caizse oturmuş taşları oynatmanın kime ne faydası dokunacak! O bakımdan bunun kısa cevabı:

- Terâvih namazı yirmi (20) rek’attir, olması gerekir ve öyledir de… Nitekim öyle olduğunu da aşağıda yapacağımız izahlarla anlatmaya çalışacağız inşaallah…

***

Müstehap nedir?

Üzerinde olduğumuz meselenin tavzihi için öncelikle ‘müstehap’ nedir, ne değildir onu bilelim; ne olduğunu görüp anlamaya çalışalım ki, bunu hafife almayıp değerini hakkıyla takdir edebilme hasletine sahip alabilelim.

Müstehap lûgatte kısaca, "sevilmiş şey" mânâsına gelir. Yani sevimli olan, tercih edilen ve güzel bulunan amel / iş ve davranış demektir.

Fıkıh ıstılâhında ise müstehapRasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) zaman-zaman yapmış oldukları şeydir / şeylerdir. Mesela kuşluk ve evvâbîn namazı gibi… Peygamber Efendimiz (s.a.v.), müstehap denilen hususları sevip, devamlı olmamakla beraber zaman-zaman yapmışlar, Selef-i Sâlihîn de bunları seve-seve işlemiş ve diğer ehl-i imanı da bunları yapmaya teşvik etmişlerdir.  

Müstehabba; fukahadan, sünnet-i gayr-i müekkede hükmünü verenler olduğu gibi, mendub, nâfile, tatavvu‘ ve edeb ismini verenler de vardır. Bilhassa güzel ve medhe / övgüye lâyık bir haslet ve davranış olması hasebiyle, fıkıh kitaplarında müstehap yerine edeb kavramı / tâbiri çok kullanılmıştır. Edeb’in cem’îsi / çoğulu da âdâb’dır.

Müstehaplar, ibadetlerin ve beşerî münasebetlerin daha güzel ve daha verimli olmasını sağlayan âdâb ve ahlâk umdeleri-esasları mahiyetindedir. Meselâ sabah namazının ortalık aydınlanıncaya kadar, sıcak mevsimlerde öğle namazının serin vakte kadar tehir edilmesi / geciktirilmesi, akşam namazında acele edilmesi böyledir. Akşam namazının vaktiyle ilgili detaylı bilgi için bkz. http://www.halisece.com/namaz/361-aksam-namazi-vakti-ile-ilgili-cok-onemli-bir-hatirlatma.html

Evet, esas itibariyle müstehabbın terki dinen kınamayı gerektirmez. Yani yapmayana niçin yapmadın, etmedin denmez, sırf bu sebeple kişi ayıplanmaz; fakat o mü’min, yapılması evlâ ve güzel olanı terk etmiş olur. Hakiki bir Müslümanın, imkân ve vüs’ati nisbetinde müstehapları işlemeye gayret etmesi bakımından da, herhalde bu ikaz ve hatırlatma yeterli olması icap eder. Zira gerçek Müslüman, kâmil mü’min yarın ahirette daha az pişman olabilmek içinher alanda, her zaman, her şeyin en iyisine, en güzeline taliptir. Çünkü kıyamet günü herkes pişman olacaktır. Nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bu hususta başta ashâbını ve sonra da biz ümmetini îkaz sadedinde buyuruyorlar ki:

“– Ölüp de pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur.”

“– O pişmanlık nedir yâ Rasûlallâh?” diye sorulduğunda:

“– (Ölen), muhsin (ihsan sahibi, iyi) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şâyet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını verdiler. [Tirmizî, Sünen, Zühd, 59/2403]

Yani sâlih kimseler bile dünyada neden daha çok ibadet etmediklerine, Allah yolunda niçin daha çok koşturamadıklarına, sahip oldukları nîmetleri Allah yolunda neden daha fazla sarf etmediklerine dair pişmanlık duyacaklardır. Kâfirlerin, fâsıkların, gâfillerin nedâmetini / pişmanlıını ise ifâde etmeye kavramlar yetmez, kelimeler âciz kalır.

Binaenaleyh her ne kadar ‘terâvîh namazını sekiz (8) rek’at kılan kişi, müekked sünnet olan terâvih namazını yerine getirmiş olsa / böyle kabul edilse dahi, kalan 12 rek’atı kılmak da müstehaptır, yani gayr-i müekked sünnettir. Ecri-sevabı-mükâfatı büyüktür. Ayrıca unutmamak lazımdır ki;

Yarın hesap gününde farzlarımızla alakalı noksanlarımız, hata ve kusurlarımız bu ve benzeri nâfilelerle ikmâl edilip tamamlanacaktır. Onlardan yana yoksun olanların eksikleri nasıl ikmâl edilecek, yırtıkları neyle yamanacak! Atalarımızın tabiriyle ‘ya yama yırtığa denk gelmez, açığı kapatmazsa’ ne olacak? Bütün bunları iyi düşünmek ve müstehaplara riayette ona göre davranmak icap eder.

***

N e t i c e

Hanefilere göre, terâvih namazının rek’at sayısı yirmi (20) olup bu sayı Hz. Ömer'in (r.a.) uygulamasına dayanır. Çünkü Hz. Ömer (r.a.) halîfeliğinin sonuna doğru bu namazı Mescid-i Nebevî'de Devlet başkanı sıfatıyla yirmi (20) rek’at olarak kıldırmıştır. Bu miktara sahâbeden karşı çıkan da olmamıştırRasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Benden sonra, benim sünnetimden ve Râşid Halîfelerim'in yolundan ayrılmayın." [Ebû Dâvûd, Sünen, Sünnet, 5; Tirmizî, Sünen, İlim, 16; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime, 6; Dârimî, Sünen, Mukaddime, 16]

Mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'ye (rh.), Hz. Ömer'in (r.a.) yaptığı uygulama sorulunca şöyle demiştir:

"Terâvih, kuvvetli bir sünnettir. Hz. Ömer (r.a.) onu kendiliğinden çıkarmış değildir. O, bu hususta yeni bir şey de icad etmedi. O, bunu ancak kendi bildiği bir delile dayanarak yapmıştır. Rasûlullah’tan (s.a.v.) bir ahid (bir söz / bir tatbikat) olarak yapmıştır." [ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletühu, Dimaşk, 1405/1985, II, 44]

Mevzu ile ilgili daha geniş bilgi için lütfen bkz.

http://www.halisece.com/genel-fikhi-konular/277-teravih-namazi-20-rekat-ve-muekked-bir-sunnettir.html

http://www.halisece.com/genel-fikhi-konular/2801-nafile-ibadetler-ve-ameller.html

Go to top