Tekrar Selamun aleyküm sevgili hocam, Hocam haklı olarak biraz sitem etmişsiniz ama gerçekten eski paylaşımlara/sorulara baktığım halde bulamadım bu olaya benzer bir konu başlığı o yüzden rahatsız ettim ve yine affınıza sığınarak tekrar rahatsız ediyorum. Hocam dediğiniz gibi öyle bir bayanla evlilik elbette düşünülemez, arkadaşın sorunu o değil sadece merak ettiği, bir bayanın nikahlı kocasını iftiralarla terk etmesi ve boşanmaya zorlamasının günahı nedir/nasıldır? Daha açık sormak gerekirse bildiğimzi gibi küçük günahlar büyük günahlar kısmın da bu bayanın ve ailesinin yaptığı yuva yıkmaktır iftiralarla, tekrar özür dileyerek bitiriyorum hocam tek öğrenmek istediğimiz bu bayanın ve ailesinin nikahlı kocasını terk etmesi, iftiralar vs sebebi ile ne kadar günahkar oldukları, elbette Allah bilir en doğrusunu ama bilinen kısmı ile öğrenmek istediğimiz bu ? Teşekkür ederim hocam şimdiden hakkınızı helal edin.

Soru: sencer tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Tekrar ve aleyküm selam kardeşim;

Aslında iftiranın, yuva yıkmanın içtimâi-ahlâkî bakımdan ne denli çirkin ve uhrevî cihetten ne mertebe büyük bir günah olduğu aşikâr değil mi? Bunu burada uzun uzadıya anlatmanın muhatabınıza ne gibi olumlu bir yönü / faydası-katkısı olacak? Görüldüğü üzere bu format esas itibariyle -elimizden geldiğince- kardeşlerimiz tarafından dile getirilen soruların cevaplanmasına münhasır. Talebiniz ise, meselenin nasihat yönüyle alakalı. Onu da pek çok dinî eserde ve hatta nette de bulabilirsiniz, öyle değil mi?

Her neyse, madem öyle arzu etmişsiniz, o halde vaktimizin müsaadesi nisbetinde açıklamalarda bulunmaya gayret edelim.

***

İftira etmek, yuva yıkmak

Yuva yıkmak, hele hele iftiralarla bir aile düzeni bozup dağıtmak elbetteki büyük günahtır. Nitekim Türçemizde deYuva yıkanın yuvası olmaz” diye çok mânidar bir söz vardır. Tabii ki her Müslümanın bu çok çirkin ve tehlikeli günahı işlemek şöyle dursun, yakınında bile bulunmaması icap eder. Hasbelbeşer işlemişse şayet, iftira ettiği insanlardan helâllik alması, gerek kendisi gerekse muhatapları hakkında da Cenab-ı Hakk’a tevbe ve istiğfarda bulunması gerekir.

Kur’an-ı Kerim’de, sihir gibi bazen küfrü de içinde barındıran bir suç-günah mekanizmasından bahs edilirken, Sihirbazlar, Harut ve Marut’tan (iki melek) koca ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı.” [Bakara suresi, 102] diye beyan buyrulmuş, onun çok çirkin bir vizyonu ortaya konmuştur. İlahi Kitabımız Kur’an-ı Hakîm’in bu ifadesinden yuva yıkmanın ne kadar büyük bir günah olduğunu anlamak mümkündür. Eğer bu insanlar gereğince tevbe ve istiğfar etmeden, muhataplarıyla helalleşmeden ölürlerse, muhakkak ki ahiretteki cezası çok büyüktür.

Fahr-i Âlem (s.a.v.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Üç kişiye Allah (c.c.) lânet etmiştir:

1- Anne-babasından yüz çevirene,

2- karı-kocanın arasına girip onları ayırmaya uğraşana,

3- bir de Müslüman toplumun arasına nifak sokmak için dedi-kodu yapmaya çalışan kimseye.” [Müttakī el-Hindî (v. 975/1567), Kenzü’l-Ummâl, Hadis no: 43930]

Şer'î haddlerin umumi manası, Allahu Teâla'nın koyduğu helâl-haram ölçüleridir. Bu mana aşağıdaki âyet-i celile ve hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır:

Nisâ suresi 12. âyette mirasla ilgili hükümler açıklandıktan sonra şöyle buyurulmaktadır:

"Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedî kalırlar. İşte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah'â ve O'nun Rasûlüne karşı gelir, O'nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır." [Nisa suresi, 13-14] Burada Allah'ın (c.c.) emirleri ‘O'nun sınırları' olarak ifade edilmiş, bu sınırları aşanların ceza ile / azapla karşılaşacakları haber verilmiştir.

"Allah'ın yasak sınırına uyup o sınırı aşmayanlar kendilerine Cennet va'dedilen mes’ud / bahtiyar kişilerdir. Allah onlarla alış-veriş yapmış, Cennet karşılığında mallarını ve canlarını satın almıştır.” [Tevbe suresi, 111] "O tevbe edenler, o ibadet edenler, o hamdedenler, o oruç tutanlar, o rukûa varanlar, o secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırı koruyanlar... Müjdele o mü'minleri! [Tevbe suresi, 112]

Allahu Teâla'nın yasak sınırları, şüphesiz O'nun haram kıldığı işlerdir. Allah'ın (c.c.) haram kıldığı fiiller yani günahlar, sizin de belirttiğiniz gibi, büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır.

Büyük günahların sayısı hakkında kesin bir rakam yoktur. Doğruya en yakın olanının 125 olduğunu ifade eden A. Ziyaeddin Gümüşhânevî (v. 1311/ 1893) Gafillerin Kurtuluş Yolu isimli kitabında bunları tek tek açıklamıştır. [Bkz. Gafillerin Kurtuluş Yolu. Terc. Ali Kemal Saran]

Hadis-i Şerifte Allahu Teâla'nın haram kıldığı şeyler, "Allah'ın korusu" olarak vasıflandırılmıştırtir: "Muhakkak helâl belli, haram da bellidir. İkisinin arasında çok kimselerin bilemeyecekleri (birtakım) şüpheli şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını kurtarmış olur. Kim şüpheli şeylere dolarsa, korunun etrafında (sürüsünü) otlatan çoban gibi, çok sürmez içine düşer. Haberdar olun!. Her hükümdârın bir korusu vardır. Dikkat edin Allah'ın yeryüzündeki korusu da haram kıldığı şeylerdir. Haberiniz olsun! Cesed içinde bir parça et vardır ki, o iyi olursa bütün cesed iyi olur. O bozuk olursa bütün cesed bozuk olur. Biliniz ki o, (et parçası) kalbdir." [Nevevî, Riyazüssalihîn, (Terc. Mehmed Emre), Hadis no: 586]

İftiranın Şer’î bakımdan dünyadaki cezası

İslâm ceza hukuku (Ukûbat) ıstılâhı-terimi olarak haddler; "belirli bazı suçlara İslâm'ın tayin ettiği cezalar"dır. Bu cezayı gerektiren suçlar beş nev’idir: zina, hırsızlık, içki içmek, kazf (namuslu kadına ve erkeğe atılan iftira) ve hırâbe (yol kesme).

İslâm ceza hukukunda "hadd"ler "Allah hakkı" olarak kabul edilmiştir. Yani haddi (İslâm'ın tesbit ettiği cezayı) gerektiren suçlar âmme hukukuna tecavüz manası taşımaktadır. Kısas kul hakkı olduğu için buna hadd denilmemiştir. Hadd’in dışında kalan yani Kitap ve Sünnet’le tayin edilmeyip hâkimin takdirine bırakılmış cezalara ise tâ'zir cezaları denir. Hapis, teşhir, sürgün vb. [Bkz. ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletühu, Dimaşk 1405/1985, IV, 284 vd.]

İçki içme cezası dışındaki haddler Kitap’la (Kur'an), içki içme cezası ise Sünnet’le sabittir.

Bunlardan sorunuzla alakalı olan kısmı yani iftira mevzuunu kısaca ele alalım.

Hadd-i kazf: Zina iftirası cezası. Muhsan yanı namuslu kadınlara (ve erkeklere) zina iftirasında bulunmanın cezası Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır:

"Namuslu kadınlara (ve erkeklere zina suçu) atıp da sonra (bu suçlamalarını isbat için) dört şâhid getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şâhitliğini asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir." [Nûr suresi, 4]

Namuslu bir erkeğe yapılan zina iftirası da yine 80 değnekle cezalandırılır. Namuslu olmanın şartları ise hür olmak, akıllı ve ergin olmak, Müslüman olmak, iffetli olmaktır. Bu ceza dünyaya ait bir cezadır. Asr-ı Saadet’te de tatbik olunmuştur. Nitekim Hz. Âişe (r.anha) validemize iftira atılınca, âyet-i kerimeler inmişti. Bu âyet-i kerimelere (Bkz. Nûr suresi, 11-16 vd.) göre iftira edenler cezalandırıldı. İki erkekle bir kadına kazf haddi uygulandı. 

Hâsılı, kazf kelime olarak, fırlatmak, atmak demektir. İslamiyet’te -yukarıda da belirtildiği üzere- muhsan olan erkek veya kadına iftirada bulunmaktır, büyük günahlardandır. Kazf edene bu hadd vurulur. Tabii eğer şer’î hukuk câri ve mer’î ise… Yoksa Allah’a havale edilir, O nasıl isterse öyle yapar. Dilerse cezanın tamamını ahirete erteler, dilerse bir kısmını dünyada da verir.

Rabbim cümlemizi böyle bir günahtan ve bu cezayı istihkak etmekten muhafaza buyursun. 

Go to top