Halis abim hayirli akşamlar… Çok güzel bilgiler geliyor. Tesekkurler.

Roka hakkında bilginiz var mı? Merhum Kemal bey abimiz, “Ben yemiyorum, siz de yemeyin” buyurmuş… Sizin bilginiz vardır diyorum… Bu konuyu açıklayabilir misiniz?

Soru: Yılmaz tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

*******

Selamün aleyküm Yılmaz kardeşim; size de hayırlı akşamlar.

Dilerseniz öncelikle bilmeyenler için roka hakkında bir nebze ansiklopedik bilgi vermeye çalışalım.

Roka’nın diğer İsimleri: Eruca sative, Garden rocket, Roquette’dir.

Botanik Bilgi: Turpgiller familyasından olup sapı tüylü, 40 santimetre kadar boyunda bir bitkidir. Çiçekleri sapın ucundadır. Rengi beyaza çalar, üzeri mor damarlıdır. Çok kokuludur. Yaprakları almaşık dizilişlidir.

Faydaları:

  • Karaciğer ve dalak hastalıklarında faydalıdır.
  • Karında biriken suyu boşaltır. İdrar söktürür.
  • Karaciğer ağrısını dindirir, iştah açar, hazmı kolaylaştırır.
  • Kanın temizlenmesine yardımcı olur.
  • Sıtma ateşini düşürür.
  • Mafsal iltihaplarını giderir.
  • Safrayı artırır. 
  • Sarılığı keser.

Şer’î bakımdan yenmesi caizdir / mubahtır. Herhangi bir mahzur / sakınca söz konusu değildir.

Ancak hemen bütün yiyecek ve içeceklerde olduğu gibi, gayet tabii ki bunun da görüntüsünden veya kokusundan hoşlanmayanlar da olur, olabilir. Nitekim merhum Kemal Bey Ağabeyimiz de, roka’nın da mevzu edildiği bir konuşma esnasında, “Evet yiyorlar... Yiyen yer. Ama ben hoşlanmıyorum. Bana kabir otunu hatırlatıyor” açıklamasında bulunuyorlar.

Kabir otunu bilirsin. Mezarlıklarda görülür. Tıpkı roka’ya benzer. Dikkat edersen baharın Karacaahmet’te kabirlerin üzerinde görebilirsin.

Sadededinde olduğumuz meseleye devam edelim.

Söz konusu o mecliste bulunanlardan bazıları, bu “kabir otu” ifadesini, “kâfir otu” diye anlıyorlar. Gittikleri yerlerde ve çevrelerinde de, haliyle anladıkları gibi anlatıyorlar… Yani “Roka yenmez, Abimiz, o kâfir otu” buyurdular, diyorlar.

Velhâsıl, mesele bu minval üzre yanlış olarak yayılıp gidiyor. Görüldüğü üzere halen de -maalesef- tam olarak anlatılabilmiş ve silinip tashih edilebilmiş değil. İnşaallah bundan böyle düzelir, düzeltilir de, bir daha mevzu olmaz.

Halbuki kısaca akledip düşünülse, böyle bir hata söz konusu dahi olmaz. Çünkü bu güzide câima, İslâmî ilimlerle meşgul ve hemhâl olan bir toplum. İnsanların ve cinlerin dışında Allahu Teâla’nın “iman edin” emrine muhatap ve bununla mükellef olan başka bir yaratığın olmadığını… Hayvanat ve nebâtatın / bitkilerin tamamının da muhatap olmayanlar kategorisine dâhil bulunduğunu en iyi bilenlerdendir.

O halde kısaca, “iman edin” emrine muhatap olmayan bu yaratıklardan herhangi bir bitki nasıl “kafir otu” olabilir ve böyle bir tavsifte bulunulabilir, diye düşünmek yeterli olmaz mı?

Aslında mevzu bu kadar basit.

Her neyse…

***

Meselenin manevi yönüne, takva cihetine gelelim.

Mâlum olduğu üzere tasavvufta şöyle bir temel kaide vardır:

Mürîdin fıkhı, mürşidinin (mürebbiinin-emîrinin) amelidir”.

Binaenaleyh bu durumda hâlis bir mürid de, itaat edip saygı ve sevgi duyduğu büyüğüne tebaan, ‘Madem o sevmiyor, yemiyor, o halde ben de ona ittibaen / uyarak adı geçen bitkiyi yemiyorum” der, diyebilir. Buna da kimsenin itirazı olmaz, olamaz; zira böyle bir tutum ve davranış, kimseyi ilzam etmez / bağlamaz.

Bitti!..

Mevzu ile ilgisi bakımından aşağıdaki linke de bakmanızı ve özellikle 2. maddedeki Lacivert takke meselesini okumanızı tavsiye ederim.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3985-usul-olmadan-vusul-olmaz-dusturu-ve-lacivert-takke-meselesi.html

Go to top