Hocam Selamun Aleyküm size Cennet Derecesi hakkında soru sormak istiyorum hocam öğrendiğime göre Cennette girdiğimizde derecemiz sabit olmuyormuş sürekli artıyormuş bu doğru mudur ve doğruysada Derecemiz sonsuza kadar mı artacak yoksa artmanın bir sınırı var mı? Cevaplarsanız Sevinirim çok merak ettiğim bir soru

Soru: Ata tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Bak “Ata”! Senin de, bizim de, topyekün mü’minlerin de öncelikle yapması gereken, Müslüman olarak ruhumuzu teslim edip ölebilmek, Rabbimizin huzuruna imanla çıkabilmektir. Lazım olan budur. Tamam mı “Ata”?

Onun için de ayet-i kerimede bildirildiği üzere Cenab-ı Hakk’a daima, “Beni Müslüman olarak öldür ve sâlihler arasına kat” [Yusuf suresi, 101] diye ilticada bulun.

Dile getirdiğin bu vehimler gereksiz ve faydasızdır. Zira Allahu Teâla’nın kudreti sonsuzdur, sınırsızdır, dilediğini dilediği gibi yapar, yaratır. Sen kafanı yorma! Senin kafanı yorman gereken husus, biraz önce belirttiğimiz gibi, bu dünyadan imanla göç edebilmenin yollarını arayıp bu minval üzere yürüyebilmektir.

O meseleleri, anlaması gerekenler anlar, bilmesi gerekenler bilir. Kavraması gerekmeyenler için de zaten yapacak bir şey lazım gelmez. Cennet’e girmeyi sanki garanti ettin de, iş oradaki mertebelerin terfii durumuna mı kaldı?!

İşin özü; bu ve benzeri sahada aklın kavrayabileceği pek fazla bir şey de yoktur aslında, inanmak kâfidir. Onun için İslâm dini sadece akıl değil, akılla birlikte nakil dinidir. Aklın durduğu, idrâk edemeyip iflas ettiği yerde, nakil devreye girer. O, neyi nasıl haber veriyorsa, öylece kabul etmek ve inanmak durumundasın. Yoksa terazinin topuzunu kaçırır, muhâli kemirmeye başlarsın!

Düşünsene, küçücük bir çipin içine dünyaları sığdırıyor âciz insanoğlu… Hz. Mevlâ’ya zor olacak olan nedir ki?! Zaman içinde zaman, mekân içinde mekân yaratır; hatta, zaman ve mekân mefhumlarının cârî olmadığı âlemler halk eder. Meselâ âlem-i emr hakkında neler biliyorsun? Kaç tabakadır, enmûzeci nerededir, melekler oraya kaç yılda ulaşır, insanoğlu nasıl bir anda irtibata geçebilir? Şöyle kendini bir yokla bakalım. Var mı bu taraklarda bir bezin..?!

Hâsılı, sen nasıl istiyorsan öyle anlayabilir, inanabilirsin, bu kimseyi ilzam etmez... Yeter ki bu vb. lüzumsuz kuruntularınla, mış’larla-muşlarla bizi meşgul etme!

Aslında sana tavsiyem; şairin dediği gibi,

İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez

Zira bu terâzi bu kadar sıkleti çekmez

Bunlarla uğraşmayı, şeytanın ve nefsin verdiği vesveselerle meşgul olmayı bırak, kulluğuna bak. Mevlâ’ya nasıl daha iyi bir kul, Rasûlü’ne nasıl daha iyi bir ümmet olabilmenin gayretinde ol. Cennet’i ve derecelerini, oradaki terfi-i derece durumlarını düşünmektense, oraya girebilmenin yollarını ara. Gerisi kolay! Onlar seni alakadar eden meseleler değil.

Bak mesela;

7 türlü şefaat vardır, bunlardan biri de;Cennet'te terfî-i derece (makam-mevki ve rütbelerin yükselmesi) içindir. O bakımdan yapmamaz gereken, bu şefaati elde etmeye, bâhusus Efendimizin (s.a.v.) şefaat-i uzmâsına mazhar olmaya çaba göstermektir. Bk. http://www.halisece.com/akaid/346-sefaat-nedir-kac-turludur-nerelerde-kimler-tarafindan-yapilacaktir.html

Ayrıca unutma ki; mü’minlerin Cennet’te mîras yoluyla elde edecekleri makam ve mevkiler de vardır. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle gelmiştir:

"Hiç bir kâfir ve hiç bir mü’min yoktur ki, hem Cennet’te, hem Cehennem’de bir yeri olmasın. Ve binaenaleyh (bundan ötürü) Cennet ehli Cennet’e, Cehennem ehli Cehennem’e girdikleri zaman, Cennet, Cehennem ehline (görebilecekleri şekilde) kaldırılır gösterilir. Oradaki yerlerine bakarlar ve kendilerine, ‘İşte siz Allah'a (c.c.) itaat ederek amel etmiş olsaydınız, bunlar sizin makamlarınız idi’, denilir. Sonra ‘Ey Cennet ehli, haydi amelleriniz sebebiyle siz bunlara vâris olunuz’, denilir. Binaenaleyh (bunun üzerine) onların yerleri Cennet ehli arasında taksim edilir / bölüştürülür". [Bk. Elmalı’lı, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, 1971, 3, 2166, (A’raf suresi, 43. ayet tefsiri)]

Velhâsıl; Allahu Teâla’nın emirlerine, Rasûlu’nün (s.a.v.) sünnetlerine iyi yapış. Ulemânın-sulehânın, Allah dostlarının gösterdiği yoldan ayrılma. Daima emrolunduğu gibi istikamet üzere ol ve neticede Müslüman olarak ölmeye bak. Öbür tarafı Cenab-ı Hakk’ın fazl u keremine, lûtuf ve ihsânına kalmış bir şey. O, mutlak adâlet ve hikmet sahibidir, zulme / zerre miktarı bir haksızlığa uğratılmazsın. O’nun cömertliğinin haddi-hududu / sınırı da yoktur. Yeter ki kulluğunda ihlâsı elden bırakma.

Tamam mı?

Gerisi lâf u güzâf!

Unutma!

Go to top