Merhaba Halis Hocam;

Feraiz hakkında bilgi rica ediyorum. Selam ve dua ile...

Soru: Adem OKSAL tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Merhaba Adem bey kardeşim;

Sorun çok mutlak olduğu için, Ferâiz'le ilgili biraz da geniş sayılabilecek bir çalışmayı paylaşmak istedim. Umarım faydalı olur.


Feraiz: İslâm’da Miras Hukuku

Vâris kimdir?

Vâris, mirasçı, miras hakkı olan kişi… "Verise (mirasçı oldu)" fiilinden ism-i fail. Bir tâbir olarak vâris’in anlamı, ölen bir kimsenin mal varlığına mirasçı olan hısımlarını ifade eder.

Mirasın rükünleri üçtür:

- Mûris: Vefat edip geride miras bırakan kimse veya kimseler…

- Vâris: Kendisine miras intikal eden, yani terekede payı ve hakkı olan insanlar…

- Tereke: Mirasçılara intikal eden mal ve haklar...

Bu üç unsur olmadıkça miras cereyan etmez.

***

Mirasçı olmanın sebepleri üçtür:

Nesep hısımlığı, evlilik ve velâ

1. Hısımlık: Varisin, miras bırakana mirasçı olabilmesi için aralarında hısımlık bağının bulunması gerekir. Usûl, fûrû, yani ana, baba, dede ve nine gibi kendi neslinden gelinenlerle; çocuk, torun gibi kendi neslinden gelenler; yine ölenin kardeşleri ile amcalar bu hısımlardandır. Bunlar mûrise yakınlık derecesine göre mirasçı olurlar. Daha uzak olanın mirasçı olmasını önlerler, buna "hacbetme" denir.

Bu hısımlardan erkek vasıtasıyla mûrise bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Ölenin babası, babasının babası veya oğlu, ya da oğlunun oğlu gibi. Bir de payları muayyen mirasçılar vardır ki, bunlara "ashâbu’l-ferâiz" (farz sahipleri) denir. Bunlardan kalan mirası asabe alır. Sadece asabe varsa, mirasın tamamı bunlara kalır. Farz sahipleri ve asabe yoksa, bunların dışında kalan ve ölenin uzaktan kan hısımı olan "zevi’l-erhâm" mirasçı otur. Hala, dayı, kızın kızı gibi.

2. Evlilik: Geçerli bir nikâh akdi eşler arasında miras hakkı doğurur. Cinsel temasın olup olmaması sonucu etkilemez. Bu yüzden, zifaftan önce eşlerden birisinin ölümü halinde, diğeri ona mirasçı olur. Eşlerin miras haklarını belirleyen âyetin genel anlamı (bk. en-Nisâ, 4/12) ile Hz. Peygamber'in, cinsel temastan önce kocası ölen Berva' binti Vâşık'ı ölen kocasına mirasçı yapması bunun delilidir (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VIII, 250).

Ric'î (cayılabilir) talaktan dolayı iddet bekleyen kadın, iddetli iken, ölen kocasına mirasçı olur. Çünkü ric'î boşamada evlilik iddet süresince devam eder. Sağlam kocası tarafından bâin talâkla (kesin ayırıcı boşama) boşanan kadın, iddet beklerken kocası ölse, ona mirasçı olamaz. Çünkü bu durumda o, karısını mirastan mahrum etmek boşamakla itham edilemez. Eğer kansını, ölüm hastası olan bir erkek bâin talakla boşamışsa ve kadın iddet beklerken de ölürse, bu kadın ona mirasçı olur. Burada mirastan mahrum etmek amacıyla boşama ithamı söz konusudur.

3. Velâ: Bu, Şâri'in (hüküm koyucunun) belirlediği hükmî bir yakınlık olup, köleyi azat eden efendinin azad ettiği köleye mirasçı olmasını ifade eder. Hadiste; "Velâ, neseb bağı gibi bağ meydana getirir, satılmaz ve hibe edilmez" buyurulur. İbn Hibbân ve Hâkim bu hadisi sahihlemiştir. Hanefiler buna "velâul-müvâlât" veya "mevlâl-muvâlât"ı da eklediler. Bu, iki kişinin birbirine koruyucu ve diyet ödemede yardımcı olmak ve buna karşılık birbirine mirasçı olmak üzere anlaşmasıdır.

***

Mirasın Şartları

Mirasın, mirasçıya geçebilmesi için üç şartın gerçekleşmesi gerekir.

a) Miras bırakanın ölmesi. Bir kimse ölmedikçe malının miras konusu yapılması mümkün değildir. Ağır hastalık, baygınlık, koma veya bitkisel hayata geçmiş olan kimsenin hükmen ölü sayılması caiz olmaz. Ancak kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kimsenin ölümüne hâkimin karar vermesi halinde "hükmen ölüm" esası ortaya çıkar. Düşman ülkesine sığınan mürted de hükmen ölü sayılır. Kaybolan kişi için belli süreler geçmişse hâkim ölümüne hükmeder. Eşi iddet bekler, serbest kalır. Mirası, hüküm sırasında hak sahibi olan hısımlarına paylaştırır.

b) Miras bırakanın ölümü sırasında mirasçının hayatta olması gerekir. Miras bırakandan daha önce ölmüş olan bir hısım bu kimseye mirasçı olamaz. Miras bırakan vefat ettiği sırada ana karnında bulunan çocuğu (cenîn) da sağ doğmak şartıyla mirasçı olur.

c) Miras engelinin bulunmaması gerekir.

***

Miras engellerinden birisi bulununca, mirasçı terekeden bir şey alamaz

Miras engelleri şunlardır:

1- Miras bırakanını öldürmek: Bu prensip, bir an önce, mirasa konmak için mûrisini öldürmeyi düşünecek olan mirasçıları böyle bir kötü düşünceden arındırmak için konulmuştur. Hangi çeşit öldürmelerin miras engeli sayılacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Hadiste "Katil mirasçı olamaz" (Ebû Dâvud, Sünen, Diyât,18; Tirmizî, Ferâiz, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 49) buyurulur. Hanefilere göre, kısas veya keffâret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri miras engeli olur. Kasten öldürme, kasta benzer şekilde öldürme ve yanlışlıkla öldürme bu niteliktedir. (Bkz. es-Serahsî, el-Mebsut, XXVI, 59 vd.; el-Kasânî, Bedâyiu's Saneyi ; VII, 234, 254; M. Cevat Akşit, İslam Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, 55, 56)

2- Din Ayrılığı: Her iki taraf için de miras engellidir. Bir Müslüman bir gayri müslime ve bir gayri müslim de Müslümana mirasçı olamaz. Hadiste şöyle buyurulur: "Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz." (Buhâri, Sahih, Hacc, II, Meğazî, 48, Feraiz, 26; Müslim, Sahih, Feraiz, l; Ebu Davud, Sünen, Feraiz, 10; Tirmizi, Sünen, Feraiz, 15) Bu duruma göre, Müslüman bir erkekle gayrimüslim olan karısı arasında mirasçılık cereyan etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da babaya tabi olarak Müslüman sayılacaklarından onlarla gayri müslim olan anneleri arasında da mirasçılık söz konusu olmaz. Çoğunluğun görüşü budur.

Diğer yandan ashab-ı kiramdan Muaz b. Cebel ve Muaviye ile tâbiilerden Mesrûk b. el-Ecdâ', Saîd b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nahaî gibi bazı müctehitler aksi görüştedir. Bunlar, "Müslüman kâfirlerden miras alır, fakat kâfir müslümandan miras alamaz" prensibini benimsemişlerdir. Dayandıkları delil bazı hadislerdir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İslam arttırır, eksiltmez" (Ebû Dâvud, Sünen, Ferâiz,10, Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236). "İslâm yücedir, onun üzerine yücelinmez" (Buhârî, Sahih, Cenâiz, 79). Sahabe devrinde görülen şu uygulama da bu ikinci görüşü desteklemektedir. Bir yahudi ölünce, biri yahudi, diğeri Müslüman iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğul yukarıdaki ilk prensibe göre bütün mirası almıştı. Bunun üzerine, Müslüman olan oğul mahkemeye başvurup hak istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (r.a) Müslümanı da Yahudi olan babasına mirasçı yaptı. (el-Askalânî, Bülügu'l-Merâm, terc. ve Şerh A. Davudoğlu, İstanbul 1967, III, 206) Ancak çoğunluk fakihler, yukarıda verdiğimiz ilk hadisi bu konuyu düzenleyen ana delil saymış, "İslâm arttırır, eksiltmez" gibi hadisleri ise doğrudan mirasla bağlantılı görmemişlerdir.

Gayr-i müslimler tek millet sayıldıkları için, onların kendi aralarında miras cereyan eder.

3- Teb'alık ayrılığı: Müslümanlar hangi ülkede yaşarsa yaşasın, birbirine mirasçı olurlar. Kısaca devlet, sanır ayrılıkları miras engeli meydana getirmez; belki, mirasların intikali, ikili anlaşmaların yapılmaması veya sonradan olması nedeniyle gecikebilir. Sınır ayrılığı gayri müslimlerin kendi aralarında ise bir miras engelidir.

4- Kölelik: Köle efendisine veya nesep hısımlarına mirasçı olamaz. Çünkü köle özel mülk edinemediği gibi, eğer miras kapısı açılırsa, köleye gelecek miras malları, kendiliğinden efendisine geçer, bu da haksız mülk edinmeye yol açar. Ancak köleye, kendini satın almak üzere kazanç sağlama izni verilmişse bu, konunun istisnasını teşkil eder. (Bkz., Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul, 1983, 419 vd.; "Ashâbu'l Ferâiz", "Asabe", "Miras" ve "Zevî'l-Erhâm" maddeleri)

***

Mirasçıların Sınıfları

Taksim edilecek miras, aşağıdaki sıraya göre mirasçılara paylaştırılır:

1. Ashabu'l-Feraiz:

Bunlar, alacakları miras miktarları Kitap, Sünnet veya İcma' ile belirlenmiş bulunan mirasçılardır. Sayıları 12 olup, 4'ü erkek, 8'i kadındır. Bunlardan on tanesi ölenin nesep bakımından; sağ kalan karı veya koca ise sıhrî yönden hısımıdır.

Ölen mûrisin ashabu'l-feraiz sınıfına giren on iki hısımı şunlardır:

1) Koca,

2) Karı,

3) Baba,

4) Anne,

5) Dede,

6) Kız,

7) Oğul kızı,

8) Ana - baba bir kız kardeş,

9) Baba bir kız kardeş,

10) Sahîh nine,

11) Ana bir erkek kardeş,

12) Ana bir kız kardeş.

Ashabu'l-feraiz'e takdir edilen hisseler altı olup, şunlardır:

1/2, 1/3,1/4, 2/3, 1/6 ve 1/8 (bk. en-Nisa, 4/11, 12.

Bunlara, belirli hisseler anlamında "furûz-ı mukaddere" denir.

2. Asabe:

Mûrise, araya kadın girmeksizin nesep bakımından bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Bir miras tâbiri olarak ise asabe; ashabü'l-feraiz'den birisiyle birlikte bulundukları zaman, onların hisselerinden artanı almaya hak kazanan ve ashabü'l feraiz bulunmadığı zaman da bütün terikeyi alan mirasçıları ifade eder.

Asabe; nesep ve sebep yönünden asabe olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan sebep yönünden asabe, köleyi azat eden efendiden ibarettir. Azatlı kölenin neseben yakını ve asabesi bulunmadığı zaman kendisini azat etmiş bulunan efendisi mirasçı olur.

Nesepten asabenin çeşitleri:

Ölen bir kimsenin nesep bakımdan asabesi üçe ayrılır:

a) Kendi başına asabe olanlar (asabe bi nefsihi):

Mûrisle arasına kadın girmeyen erkek hısımları olup, bunlar dört sınıftır:

1. Mûrisin araya kadın girmeyen erkek fürüu. Oğlu, oğlunun oğlu...

2. Mûrisin araya kadın girmeyen erkek usulü. Babası, babasının babası...

3. Mûrisin babasının, araya kadın girmeyen erkek fürüu. Ölenin ana-baba bir veya baba bir erkek kardeşleri ile bunların ilanihaye oğulları.

4. Mûrisin sahih dedesinin erkek fürüu. Ana - baba veya baba bir amcalarla, bunların araya kadın girmeyen ilanihaye erkek fürüu.

b) Başkası ile birlikte asabe olanlar (asabe bi gayrihî):

Bunlar kadın olmakla birlikte aile içinde asabe fonksiyonunu üstlenen ve bu sebeple de asabe sıfatıyla mirasa giren nesep hısımlarıdır. Bunların belirli hisseleri tek başına olunca 1/2, birden fazla olduklarında ise 2/3 olur. Erkek kardeşleriyle birlikte bulununca asabe olurlar. Buna "müşterek asabelik" denir. Bunlar dört sınıftır:

1) Mûrisin kızları: Mûrisin oğlu ile birlikte bulununca asabe olurlar.

2) Mûrisin oğlunun kızları: Bunlar da mûrisin aynı derecede oğlunun oğlu ile bulununca asabe olurlar.

3) Mûrisin, ana - baba bir erkek kardeşiyle bulunan ana - baba bir kız kardeşi asabe olur.

4) Mûrisin, baba bir erkek kardeşiyle bulunan, baba bir kız kardeşi yine asabe olur.

Müşterek asabe, ashabü'l-feraiz'den kalanı, erkek iki kız hissesi almak üzere ikili bir'li paylaşırlar.

c) Başkasının bulunmaması ile asabe olanlar (asabe maa gayrihi):

Ashabü'l-feraiz'den olan başka bir kadınla bulunmaları sebebiyle asabe olan kadınlar olup,

bunlar da iki sınıftır:

1) Mûrisin kızı veya oğlunun kızı ile birlikte bulunan ana - baba bir kız kardeşi asabe olur.

2) Mûrisin kızı veya oğlunun kızı ile birlikte bulunan baba bir kız kardeşi de asabe olur.

Asabe yukarıda da belirttiğimiz gibi, ashabü'l-feraiz'den hiç mirasçı yoksa bütün terikeyi alır. Ashabü'l-feraiz'den başka mirasçı varsa, o hissesini aldıktan sonra kalanı alır.

3. Hisselerinden başka, kalanı da red yoluyla alan ashabu'l-feraiz:

Mûrisin asabe olan bir hısımı yoksa farz sahiplerinden artan miras, yine hakları oranında farz sahiplerine geri çevrilir. Buna "red" veya "reddiye" işlemi denir. Ancak mûrisin geride kalan karı veya kocası, ashabü'l-feraiz'den oldukları halde, bunlara artan maldan red yapılmaz. Bu ikisi red konusunda müstesnadır.

4. Zevi'l-erham:

Mûrisin ne asabe ve ne de farz sahiplerinden varisleri yoksa malı bu sınıfa gider. Asabe olmayan ve farz sahibi de bulunmayan fakat mûrise nesep bakımından bir yakınlığı olan kimselere "zevi'l-erham" denir. Teyze, hala, dayı gibi...

5. Velâ sahibi (mevlâ'l-muvâlât):

Nesebi bilinmeyen bir kimsenin, bir takım şartlarla başka birini efendi edinmesidir. Bu kimse, gerekli olursa onun adına diyet öder. Buna karşılık da bazı şartlarla ona varis olur.

6. Kendisi üzerine nesep ikrar olunan kimse:

Bir kimsenin nesebi baba bakımından sabit değilken, bir erkek; "Bu benim oğlumdur" diyerek ikrarda bulunsa ve bu ikrarı üzere vefat etse, çocuk bu erkeğe altıncı sırada mirasçı olur. Bu çeşit mirasçılık nadir olarak ortaya çıkabilir.

7. Kendisine üçte birden fazla veya malın tümü vasiyet edilen kimse:

Mûris ölünce, bu yedinci dereceye kadar adı geçen mirasçılardan hiç biri bulunmaz ve sağlığında iken malının üçte birinden fazlasını veya tümünü birine vasiyet etmiş olursa, vasiyet olunan kimse malın üçte birden fazlasını veya tümünü alır. Malın tamamı vasiyet edilince beytü'l-mal'e birşey kalmaz.

8. Beytü'l-mal (İslam devleti'nin hazinesi):

Yukarıda sayılanlardan hiç birisi yoksa bütün mal beytü'l-mal'e intikal eder.

*** 

Feraiz hukuku'nda evlatlığın durumu

Soru: Evlat edinilen çocuğun, kendisini evlat edinen kimselerin mallarında hakları var mıdır? Yoksa İslam fıkhında evlatlık söz konusu olmadığı gerekçesiyle, bu çocuğun hiçbir hakkı olmuyor mu?

Mesela on beş yıl önce; annesi ve babası ölen bir çocuk, resmen bir aileye evlatlık olarak veriliyor. Evlatlık olarak verildiği tarihte bu çocuk henüz dört-beş aylık bir bebek durumundadır. Bu çocuk evlatlık olduğunu dahi bilmeden büyüyor. İki ay önce, bu evlatlığın baba bildiği kimse vefat ediyor. Geriye karısı ve evlatlık edindiği çocuk kalıyor. Ölen kimsenin, bir erkek, bir kız kardeşi halen hayattadır.

Bu durumda terikenin üzerindeki haklar nelerdir ve nasıl hareket edilmelidir? Evlatlığının ölen kimsenin mirasında, şer'an herhangi bir hakkı var mıdır?

Cevap: Önce bir hususa işaret edelim. Kur'an-ı Kerim'de; miras payları açıklandıktan sonra: "-Bunlar Allah'dan birer farizadır" hükmü beyan buyurulmuştur. Fariza: Allahu Teala (cc)'nın farz kıldığı hak, ayırdığı hisse manasınadır. Çoğulu feraizdir. (el-Meydanî, el-Lübab fî Şerhi'l-Kitap, Beyrut, 1400, 4, 186) Peygamberimiz Efendimiz'in (sav): "-Kur'an-ı Kerim'i ve feraiz ilmini öğrenin, insanlara öğretin" (İmam Serahsi, el-Mebsut, Beyrut, yyy., c. 29, s. 136; Ayrıca Tirmizî, Sünen, Kitâbu’l-Feraiz, İst., 1401, c. 4, s. 413, Hadis no: 2091) emrini verdiği malumdur. Feraiz ilminin hedefi; Allah-ü Teala'nın tayin ve tesbit etmiş olduğu hakları, hak sahiplerine teslim etmekten ibarettir. Bu kısa izahtan sonra "Terikenin üzerindeki haklar nelerdir ve nasıl hareket edilmelidir?" sualine cevap vermeye gayret edelim.

Kur'an-ı Kerim'de feraiz ile ilgili hükümler beyan edilirken, "(Bu hükümler ölenin) edeceği vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonradır" buyurulmuştur. Hanefi fukahasının üzerinde ittifak ettiği hüküm şöyledir: "Ölenin bıraktığı maldan; önce techiz ve tekfini için pay ayrılır. Bu hususta israfa kaçılmadığı gibi, cimrilik de yapılmaz. Sünnete uygun şekilde defin işlemi gerçekleştirilir. Daha sonra ölünün hayatta iken yapmış olduğu borçları var ise bunlar ödenir. Bu borçlar Allahu Teala’nın emri olan zekat, keffaret, oruç fidyesi ve nezr (adak) olabileceği gibi, diğer insanlardan alınmış borçlar da olabilir. Borç ödeme hususunda da önce insanlara olan borçları dikkate alınır. Borçların ödenmesinden sonra; ölenin vasiyeti mevcut ise, terikenin üçte birini aşmayacak şekilde yerine getirilir. Bütün bunlardan sonra kalan mal; varislere, sehimleri dikkate alınarak taksim olunur" (İmam Mavsılî, el-İhtiyar fî Ta'lîli'l-Muhtar, İst., 1980, 5, 85; Ayrıca bkz. Şeyh Nizamüddin ve Heyet, Fetâvâ-yı Hindiyye, Beyrut, 1400, 6, 447)

Bilindiği gibi kat'i nasslarla hakları takdir edilen kimselere "Ashab-ı Feraiz" denilir. Ashab-ı feraize dahil olan karısının hissesi; çocugu olmadığı için, dörtte birdir. Bu kat'i nass ile takdir olunan (furuz-u mukaddere) sabit hisselerdendir. Kıyamete kadar hiç kimse değiştiremez. Rasûl-i Ekrem'in (s.a.v.), "Ashab-ı feraizin haklarını veriniz. Geriye kalan mal ise, asabeden en yakın olan kişilere aittir" (Buharî, Sahih, Kitâbu’l-Feraiz, İst., 1401, 8, 5) buyurduğu sabittir.

“Evlatlık” meselesine gelince…

İslam dini; cahiliye döneminde geçerli olan, "evlatlık" müessesesini iptal etmiştir. Hz. Sa’d b. Vakkas'dan (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerif'te Rasûl-i Ekrem'in (s.a.v.), bir çocuğu, babasından başkasına isnad eden kimseyi lanetlendiği, malumdur. Diğer bir hadis-i şerif'te, "Her kim, başka bir kimseye (babası olmadığını bile bile) neseb iddia ederse, o kimseye cennet haram olur" buyurulmuştur. (Geniş bilgi için; M. Ali Sabuni, Ahkam Tefsiri, İst., 1984, 2, 239-252)

Ancak, fakr u zaruret halinde olan bir yetime veya öksüze; nesebini tahrif etmeden (evlatlık edinmeden), sahip çıkan mü'minler, büyük bir hayır işlemiş olurlar. Hatta vefatı halinde; malının üçte birinin, sahip çıktığı öksüze veya yetime verilmesini vasiyet edebilirler. (İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, Beyrut, 1318, 8, 419; Ayrıca bkz. Molla Husrev, Düreri'l Hukkâm, İst., 1307, 2, 427) Zira yetimleri ve öksüzleri koruyan, onların ihtiyaçlarını karşılayan kimseler, ahirette Rasûl-i Ekrem'e (s.a.v.) komşu olacaklardır. Kuşkusuz bu çok büyük bir nimettir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

Öldükten sonra geriye miras bırakan kimseye "Mûris" denilir. Bahsettiğiniz "Şer'an zengin olan"

mûrisin malının dörtte biri; çocuğu olmadığı için, "Ashab-ı Feraiz" durumunda olan karısına aittir. Eğer vasiyet etmiş ise (malının üçte birini geçmemek şartı ile) varis durumunda olmayan ve halk arasında "Evlatlık" olarak nitelendirilen yetime verilmelidir. Mûrisin hayatta olan kardeşlerinin; velev ki vasiyeti sözkonusu olmasa bile, bunu yapmaları müstehaptır. Geriye kalan mal, diğer hak sahiplerine teslim edilir.

Mukabil selam ve dualar...

Go to top