S.a. hocam; klasik müzik dinlemek caiz midir?

*******

Ve aleyküm selâm kardeşim;

İslâm’da şiir ve musiki ile ilgili iki ana görüş vardır. (Bkz. Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-ı Âlâî, Devlet ve Aile Ahlakı) Bunları kısaca İmam Gazali (rh.) ve İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin görüşleri olarak, ya da tasavvufta Cehrî ve Hafî zikir yollarının tavırları / tutumları / görüşleri başlığı altında ele alabiliriz.

a) Zikr-i cehrî ile alakadar olan yollarda şiir, şair ve musikinin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bunlara göre, eğer şiir ve musiki Allah’ı ve ahireti hatırlatıyorsa makbul, nefsani duyguları-arzuları kamçılıyorsa merduttur, reddolunur, kabul edilemez.

b) Zikr-i hafî ile alakadar olan yollarda ise şiire ve musikiye bakış açısı ve bu yolun büyükleri tarafından yapılan değerlendirmeler oldukça farklıdır. Onlar şiirin, musikinin hiçbir türü ile ilgilenmemişlerdir. Mesela İlahi ve Mevlid’le ilgili dahi İmam-ı Rabbani hazretlerinin Şah-ı Nakşibend hazretlerinden naklen verdiği cevap  çok dikkat çekicidir (mealen): ‘Bizim yolumuzun dışındaki büyükler bu gibi şeylerle meşgul olmuşlardır, red ve inkâr etmeyiz. Bizim yolumuzun büyükleri ise bunlarla meşgul olmamışlardır, kabul etmeyiz.’

Tegannî (makamla okuma / şarkı söyleme), raks ve semâ ile alakalı değerlendirmeleri de şöyledir:

“Raks (mûsıkî refâkatinde yapılan düzenli hareket) ve semâ (dönmek), hakîkatte oyun ve eğlenceden ibârettir. Allah Teâlâ şu âyet-i kerîmeyi tegannîden men için inzâl buyurmuştur:

“İnsanlar arasında, (bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve bir eğlence için) boş lafa müşteri çıkan adam vardır.’ [Lokman sûresi, 6]

İbn Abbas’ın (r.anhuma) talebesi ve tabiînin büyüklerinden Mücâhid (r.a.) şöyle dedi:

“Bu âyet-i kerimede geçen ‘lehve’l-hadîs’ yani boş laf, tegannîdir (şarkı, türkü söylemektir). Medârikte ise, ‘Lehve’l-hadis; kıssa, hikâye, yatsıdan sonraki (mâlâyani) konuşmalar ve şarkı-türkü söylemektir’ denilmiştir. İbn Abbas ve İbn Mes’ûd (r.anhüm), bunun mânâsının tegannî olduğuna dair yemin etmişlerdir.

“O kimseler ki, yalancı şâhidlik etmezler” [Fürkan sûresi, 72] âyet-i kerimesini izah ederken Mücâhid (r.a.) şöyle demiştir: ‘Yani şarkı ve türkü söylenen yerlerde bulunmazlar.’

İmam Hüdâ Ebû Mansûr Mâtürîdi’den (r.a.) nakledildiğine göre, şöyle demiştir:

“Zamanımız kurrâlarından birine, tegannî ile Kur’an okurken, güzel okudun diyen kimse kâfir olur... Karısı kendisinden boş olur... Allah Teâlâ, onun hasenâtını, yani yaptığı iyilikleri iptal eder, hükümsüz kılar!”

Ebû Nasriddebbûsî’nin bildirdiğine göre, Kaadı Zahîreddîn Harzemî (r.aleyhima) şöyle demiştir: “Bir şarkıcıdan veya başka bir yerden şarkı ya da benzeri bir şey dinleyen, yahut başka bir haram iş gören kimse; bunu, inanarak veya inanmayarak güzel kabul etse, derhal mürted olur. Zira, dînin hükmünü bâtıl saymış olur. Dînin hükmünü bâtıl sayan bir kimsenin mü’min olmadığında bütün müctehidler ittifak etmişlerdir. Cenâb-ı Hakk, bu gibi şeylerden bizleri muhâfaza eylesin!

Tegannî’nin haram olduğuna dâir âyetler, hadisler ve fıkhî rivayetler o kadar çoktur ki, saymak zordur. Vaziyet anlatıldığı gibi olunca, bir şahsın, tegannînin mubah olduğuna dair nakledeceği mensuh (hükmü kalkmış) bir hadis veya şâz (zayıf-hükümsüz) bir rivayete itibar edilmez. Zira hiçbir fakîh, hiçbir vakit tegannînin mubah olduğu hakkında fetvâ vermemiştir. Raksedip ayakları yere vurmayı câiz görmemiştir. Nitekim bunlar, İmâm Hümâm Ziyâeddîn Şâmî’nin, Mültakıyt isimli risâlesinde anlatılmıştır.

Sofiyyenin (tasavvuf erbâbının) amelleri, helâl ve haram mevzuunda senet değildir. Fakat onları ayıplayamayız da; mâzur görürüz. İşlerini Allah’a bırakınız.

“Helâl ve haramı anlamakta, İmam Ebû Hanîfe, İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’in
(rahimehullah) kavilleri mûteberdir. Şiblî’nin ve Ebû Hüseyin Nûrî’nin (k.s.) amellerine bakılmaz.

“Bugün, şeyhlerinin amellerinden başka bir şeye bakmayan ve kulak asmayan sofiyye, raks ve semâ’ı dinleri ve şerîatleri hâline getirmişlerdir. Şeyhlerinin amellerine istinad edip, onu, tâatları ve ibâdetleri olarak kabûl etmişlerdir. ‘Onlar öyle kimselerdir ki, dinlerini bir oyun bir eğlence haline getirmişlerdir...’ [A’râf sûresi, 51]

“Yukarıdaki rivâyetlerden anlaşılmış oluyor ki;

Bir kimse, haram bir fiili güzel kabul ederse, İslâm zümresinden çıkar, mürted olur. Bunun üzerine, semâ ve raks meclisine tâ’zim etmenin (kabul ve tasvip ederek saygı göstermenin); hatta, onu ibâdet ve tâat hâline getirmenin şenâetini (fenalığını) düşünmek lâzımdır!..” [Bkz. İmam-ı Rabbani (k.s.), el-Mektubat, 1, 266]

***

Netice; zikr-i hafî erbabının bırakınız musiki dinlemesini, şiirle meşgul olanların dahi, her şeyde ve her alanda olduğu gibi, kıstaslara/kriterlere son derece riayet etmeleri, ölçüyü kaçırmamaları icap etmektedir.