Halis ECE 

 

Mensubu olmakla şereflendiğimiz yüce dinimiz İslâm’da, komşu hakkı çok mühim bir mevzudur. O bakımdan Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) komşu hakkında, “Mâ zâle Cibrîlü, yûsıynî bi’l-câri, hattâ zanentü ennehû seyüverrisehû: Cebrâil (a.s.) o kadar tavsiyede bulundu ki, ben komşu komşuya varis olacak zannettim" buyuruyor. 

Bu itibarla onları darıltmamak… gönüllerini kırmamak… hâl ve hatırlarını sormak… onları hoşnut etmeye çalışmak… zaman zaman ziyâret edip bir ihtiyaçları olup olmadığını sormak, varsa elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışmak, biz mü'minler için yerinde bir davranış olur. 

Ancak komşu, dînimizin aleyhinde bir tutum ve davranış içinde bulunuyorsa, o zaman “ziyâret edilme” hakkını kendi eliyle kaybetmiş demektir. O takdirde iş, “Kaç sevaptan, girmemek için günaha” sözünün gereğini yapmaktır. Yani mademki onlara faydalı bir mesaj veremiyoruz, bilakis onlar bize zararlı şeyler telkin ediyorlarsa; bu zararlara mâruz kalmamak için, onları ziyaretten (ondan gelecek sevaptan) vazgeçeriz. 

Meşhur Mecelle hukukumuzun önemli maddelerinden biri malum: “Def-i mazarrat celb-i menâfi’den evlâdır.” kaidesidir. Yani bir şeyin zararından sakınmak, ondan fayda temin etmekten önce gelir.

İslâm büyüklerinden Ebû Müslim Havlanî (rh.) bir gün atına binmiş, yoluna revân olmak üzere iken çevresinde toplananlar atı çok beğenmiş, medhetmeye başlamışlar. 

Ebû Müslim sormuş: 

- Böylesine beğendiğiniz at ne işe yarar, söyleyin bakayım... Her biri başka bir şey söylemiş. Demişler ki: 

- Böylesine güzel bir atla cihâd edilir. 

- Yarışa çıkılır, birincilik kazanılır. 

Ebû Müslim bunlara itiraz etmiş: 

- Bilemediniz, demiş. Sonra da sözünü şöyle tamamlamış: Böylesine sür’atli koşan atla kötü komşudan kaçılır; kötü komşudan, anladınız mı şimdi? 

Demek ki, Ebû Müslim Havlanî hazretleri, yanlış duygu ve düşünce telkin ederek kötü örnek olan komşudan ata binip de kaçacak kadar endişe ediyor, uzak kalmayı düşünüyor. 

Ne var ki, kaçan insan kendini kurtarıyor ama karşıyı kurtaramıyor. Belki yapılacak en isâbetli şey; fazîlet, ferâgat ve fedakârlık gösterip yaşayışımızla fiilen örnek olmak, sabır ve tahammül ile yine de bir şeyler anlatabilmek, bazı mesajlar verebilmek... Tabii herkesten böylesine bir sabır-tahammül beklenemez, metânet/dayanıklılık istenemez. Zarar görmeyecekler için böyle düşünülebilir ancak... 

İmâm Gazâlî (rh.) hazretleri komşuyu şöyle târif ve tasnif eder: 

“Bazı komşu ‘ekmek’ gibi her zaman lâzımdır. 

Kimileri ‘ilaç’ gibi bazan gereklidir. 

Bir kısmı da ‘dert’ gibi hiçbir zaman lâzım olmaz. Hep uzak kalınmasında maslahat/fayda vardır.” 

Kısacası; bize dert gibi olan komşuya, biz de hiç olmazsa ilaç gibi olmalıyız ki; bir farkımız olsun. 

***

KOMŞULARA İYİLİK-İKRAM 

Rabbimiz buyuruyor ki: “(Yalnızca) Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.” (en-Nisa, 4/36) 

Asıl mevzumuz olan komşularla ilgili bahse girmeden önce, ayet-i kerimede geçen “Yalnızca Allah’a ibadet edin” emriyle alakalı Rasûlüllah Efendimizin bir hadisini nakledelim. 

İki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v.) bir gün buyurdular ki: Allahu Teala Musa aleyhisselâma şöyle vahyetmiştir

“Yâ Musa! Şüphesiz ben Allah’ım! Ki, benden başka ilah yok, ancak ben varım. Siz de ancak bana ibadet edin, çünki benim şerikim/ortağım yok. Kim benim kazama (hükmüme) rıza göstermezse, kim benim nimetlerime şükretmezse, kim benim verdiğim belalara sabretmezse, kim benim ihsanıma (verdiklerime) kanaat etmezse, o kimse benden başka kendisine bir Rab arasın… 

Yâ Musa! Eğer yeryüzünde bana secde edenler olmasaydı, gökten bir damla rahmet yağdırmazdım. Ve hiç bir yeşilliği veya mahsûlü yeşertip bitirmezdim. Eğer sırf benim rızam için bana kulluk edenler olmasaydı, göz açıp yumuncaya kadar bile bir kâfire mühlet ve ömür vermezdim. Eğer bana (nimetlerime) şükredenler olmasaydı yağmurları gökyüzünde hapseder, yere indirtmezdim. Eğer tevbe edenler olmasaydı, günahkârları yaşatmaz helak ederdim. Eğer salihler (iyiler) olmasa idi, o zaman ben de âsileri/günahkârları elbetde helak ederdim.” (Riyazu’s-Salihin, S. 245) 

Tefsir-i Taberânî’ye göre, üzerimizdeki hakları itibariyle komşularımız üç kısımdır, buyurmuş Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)... 

1. Üzerimizde tek hakkı olan komşumuz: Bu gayrimüslim olan komşumuz-komşularımızdır ki, bunların, üzerimizde sadece komşuluk hakları vardır. 

2. Üzermizde çift hakkı olan komşumuz: Bu da Müslüman olan komşumuzdur ki, onun, üzermizde hem komşuluk hakkı hem de mü’min kardeşliği hakkı vardır. 

3. Üzerimizde üç hakkı birden olan komşumuz: Ki bu ise, hem Müslüman, hem komşu, hem de akrabamız olandır. 

*** 

MEVZU İLE İLGİLİ DİĞER BAZI HADİSLER 

1. “Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz!” Ashap: “Kim ya Rasûlellah?” dediler, Peygamberimiz de: “Komşusu kötülüklerinden emin olmayan, olamayan herkes” buyurdu. (Riyazu’s-Salihin, C. 1, S. 341) 

2. “Ashab-ı kiram (r.anhüm) Peygamberimize (s.a.v.) dediler ki: “Falanca kadın gündüzleri hep oruçlu, geceleri ise sabaha kadar hep ibadet eder. Fakat komşularına da eziyet etmekten geri kalmaz.” 

Peygamberimiz: “O cehennemliktir” buyurdu. Sonra da: “Komşuluk hakları nedir bilir misiniz?” dedi ve şunları saydı: 

- Eğer komşun senden yardım isterse, ona yardım edeceksin. 

- Eğer destek isterse, onu destekleyeceksin (meşru yerde tabii). 

- Eğer borç para isterse (imkânın varsa) vereceksin. 

- Eğer fakir düşerse, elinden tutacaksın

- Eğer hastalanırsa, ziyaret edeceksin. 

- Eğer ölürse, cenazesine gideceksin. 

- Eğer ona bir hayır isabet ederse, onu tebrik edeceksin. 

- Eğer ona bir musibet isabet ederse, taziyede bulunacaksın

- Eğer önünde bina yapıyorsan, çok yükseltip onun rüzgarını-güneşini kesmeyeceksin. Ona eziyet vermeyeceksin. 

- Eğer evine meyve alırsan, ona da vereceksin. Eğer vermeyeceksen, göstermeyeceksin

- Eğer çocuğun varsa, onun çocuğunu dövmesine izin vermeyeceksin.” 

Bundan sonra da Rasûlümüz: “Öğrendiniz mi? Neymiş komşu hakları?” buyurmuşlar ve sonra da, “Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın rahmet ettiği kimseler hariç, kimse komşu haklarını hakkıyla ödeyemez (ki o ödeyenler de) çok azdır” buyurmuşlardır. 

3. “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş ise, komşusuna sakın eziyet etmesin. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş ise, misfarine izzet ve ikramda bulunsun. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş ise, ya hayır söylesin yahut sussun!” (Riyazu’s-Salihin, S. 245) 

4. “Komşusunun aç yattığını bile bile bir insan tok karınla yatabiliyorsa, demek ki o kimse, bana iman etmemiştir.” (Muhtaru’l-Ehadis, Harf-i Ma) 

*** 

Hz. Ebu Zerri’l- Gıfari (r.a.) anlatıyor ve buyuruyor ki: 

Benim dostum ve habibim Muhammed (s.a.v.) bana üç şeyi vasiyet etti

1) “Başındaki amir, burnu kesik bir köle bile olsa, onun emrini dinle ve ona itaat et. 

2) Çorba yaptığın zaman, suyunu bol koy, çok olsun. Sonra da evinin etrafındaki komşularından kimler muhtaç ise, onlara ikram et. 

3) Namazlarını, vaktinde kıl.” 

Yine Peygamberimiz buyuruyorlar ki: “Dünyada şu üç şey mü’minin seadetindendir.

Birincisi: İyi bir komşu.

İkincisi: Geniş bir ev veya işyeri.

Üçüncüsü: İyi bir binek/vasıta.” (Muhtaru’l-Ehadis, Harf-i Se) 

***

KOMŞULARLA VE DİĞER İNSANLARLA İYİ GEÇİM

Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: 

Allah katında en sevimli olanınız, ahlâken en güzel olanınız ve halk ile de güzel geçineniniz, onlarla ülfet edip, onlardan ülfet göreninizdir. Allah katında en sevimsiz olanınız ise, insanlar arasında laf getirip götüren ve böylece kardeşlerin arasını açan, temiz ve iyi insanlarda da kusur ve ayıp arayanlarınızdır.” (Taberani rivayet etmiştir) 

Yine buyuruyor ki: “Kendisinde şu üç haslet veya hiç değilse (bu üçten) biri bulunmayan kimseye siz de asla değer vermeyiniz

1. İsyandan, günahtan kendisini çekip çevirecek, Allah korkusu bulunmuyorsa. 

2. Kötüye ve kötülere karşı kendini susturacak veya susmasını bilecek bir hilm, bir olgunluk yoksa. 

3. İnsanlar ile iyi geçinmesini sağlayacak güzel bir huy/ahlâk yoksa..." (İmam Gazali, İhya Tercümesi, C. 3, S. 119) 

***

KOMŞULARA İTİBAR VE İKRAM İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

1. Hz. Aişe (r.anha) Validemiz anlatıyor: Rasûlüllah yanıma geldiğinde benim yanımda bir ihtiyar kadın oturuyordu. Rasûlüllah ona selâm verdi. Halini ve ihtiyacı olup, olmadığını sordu. Onunla çok ilgilendi. Dedim ki: “Yâ Rasûlellah! Bu ihtiyar kadına bu kadar alaka, itibar ve izzet neden?” Buyurdular ki: “Yâ Aişe! Bu kadın, Hadice’nin dostlarındandır. Ta o zamanlarda da bize gelir giderdi. Hadice öldü. Şimdi onun dostlarına, komşularına, arkadaşlarına aynı muameleyi yapmak bize düşer. Yâ Aişe: Eski ve güzel ahitleri-dostlukları insanlar arasında hoş bir şekilde devam ettirmek imandandır” buyurdu. 

2. Hz. Fudayl şöyle anlatıyor: Rasûl-i Ekrem’e bir kadın hakkında, “Gündüz oruçlu ve gece uyanıktır, daima ibadet eder. Buna rağmen komşuları ile iyi geçinmez, onlara çirkin sözler söyler, kötü huylu bir kadındır” dediler. Rasûl-i Ekrem, “Onda hayır yok, o cehennemliktir” buyurdu. (İhya Terc., C. 3, S. 116; Nitekim yukarıda komşuluk hakları ile ilgili uzun bir hadiste geçti.) 

3. Ve yine Rasûlüllah Efendimiz buyurdular ki: “Allahu Teâla ahlâk ve hılkatini güzel yaptığı bir kulunu cehennem ateşine yem yapmaz (onu ona yedirmez).” (İmam Gazali, İhya Tercümesi, C. 1, S. 116) 

4. Abdullah ibni Mübarek hacdadır: Arafat’ta bir ara gözleri dalıyor. Ve rüyasına hemen Peygamberimiz teşrif ederek, ona: “Yâ Abdellah! Dönüşte Mısır’a git ve falan mahalledeki dehriyi (Allah’a inanmayan bilgini, ateisti) bul. Ona benim selâmımı söyle. Ve de ki: Allah ve Rasûlü senin yaptığın işten dolayı senden razı ve hoşnut oldular.” Abdullah ibni Mübarek hacdan sonra Mısır’ın yolunu tutar ve sora sora gelir o dehriyi bulur. Dehriye: “Senin son günlerinde yaptığın büyük bir iyiliğin olacak. O nedir?” diye sorar. Dehri de: “Benim yaptığım iyilik, sence ve senin dinince de iyilik midir, bilmem ki?” der. Abdullah ibni Mübarek de: “Hele bir söyle, anlat bakalım” der. Dehri: “Benim 21 kızım 20 de oğlum vardı. Onların 20’sini birbirleriyle evlendirdim. En güzelini de seçip, kendime aldım” der. 

Abdullah ibni Mübarek: “Hayır hayır! Bu olamaz! Başka ne iyilik yaptın, onu söyle” der. Dehri, düşünür taşınır ve en sonunda der ki: “Bir gece, şu komşu kulübede üç çocuğu ile dul kalmış bir kadın kapımı çaldı. Açtım, kandilim söndü, ‘ateşin var mı?’ dedi. Ben de ateş verdim gitti. Biraz sonra yine aynı sebeple ve ayni istekle geri geldi. Yine verdim gitti. Biraz sonra yine gelip benden ateş isteyince verdim ama, içime de bir kurt düştü; herhalde gelip giderek, benim evimde ne var ne yok, onu teftiş ediyor. Hırsızlık yapacak diye, onun için ben de gece karanlığında ondan habersiz evine kadar gittim, ne plan yapıyor diye onu takib edeyim, dedim. Baktım ki; evine girer girmez, üç tane yetimi annelerinin ayaklarına kapandılar. ‘Anne! Niye yiyecek istemeden, almadan, geri döndün?’ diye ağlaşmaya başladılar. Anneleri de: ‘Belki halimden anlar veya halimizi sorar diye bir dehrinin kapısına üç kere ateşim söndü bahanesiyle gittim. Ama o halimizden anlamadı. Halimizi sormadı. Ben de bir Müslüman hanımı olarak ona halimizi arz etmeye utandım. Çünki Hz. Allah bizi görüyor yavrularım!” dedi. 

Bu manzarayı gören ben, hemen eve koştum. Evimde yiyecek ne bulduysam götürüp bu komşu kadına ve yetimlerine verdim. Üstelik de kadına tembih ettim: Bundan sonra ne ihtiyacın olursa, bana geleceksin. Gelmez isen ahiretteki bütün günahlarım senin boynunda olsun, dedim. Yâ Abdellah! Belki son zamanlarda yaptığım sence de iyilik olan bu olabilir! Ama neden taa buralara kadar geldin, arayıp beni buldun ve ne iyilik yaptığımı ısrarla benden sordun. İşte ben de bunu merak ettim” deyince, Abdullah ibni Mübarek de, gördüğü rüyayı aynen anlatıyor ve Peygamberimizin emriyle onu tebrike geldiğini söylüyor. Bunun üzerinede dehri çok ağlıyor ve Müslüman oluyor... (İhya’dan) 

5. İmam-ı Azam Hazretleri vefat ediyor: Rüyada görüp halini soranlara, “Rabbım beni affetti” diyor. “İlmin sayesinde mi? Amelin sayesinde mi?” diyorlar. “Hayır, hayır! Müslümanların hakkımdaki hüsn-i zanları sebebiyle... Allah onları nazar-ı itibara alarak beni affetti” diyor. 

Ve birisi İmam-ı Azam Hazretlerine geldi: “Seni seviyorum ya İmam!” dedi. İmam-ı Azam biraz durdu, düşündü sonra da adama: “Beni elbette seversin. Beni sevmene mani ne var ki? Çünki sen, benim ne komşumsun, ne de amcamın oğlu akrabamsın” buyurmuştur. (Tabakatü’l-Kübra Tercümesi, C. 1, S. 202) 

6. Veheb ibni Mühebbih Hazretleri de diyor ki: Ben gerçek Tevrat’ta okudum. Orada şöyle deniliyordu: “İyi kimseler o kişilerdir ki, içinde yaşadığı toplum ona düşman kesilir. Ve bu düşmanlığı ona, en yakınından (akrabasından) başlıyarak, herkes yapar.” (Tabakatü’l-Kübra Tercümesi, C. 1, S. 141) 

***

ŞEYTANIN MÜ'MİNLERİ DOĞRU YOLDAN SAPTIRMA HİLELERİ

Yine Veheb ibni Münebbih Hazretleri anlatıyor: 

Şeytan bir âbide yol arkadaşı oluyor. Ve yol boyunca onu saptırmaya çalışıyor. Muvaffak olamayınca, “Ben insanoğlunu hangi hilelerim ile dalalete düşürürüm, sana anlatayım mı?” diyor. O âbit de: “Anlat” deyince. Şeytan: “İnsanları ya üç şeyle veya onlardan biriyle dalalete düşürüm” diyor ve onları sayıyor: 

1. Cimrilik: İnsanoğlu cimri olunca, ben onun kalbine vesvese verir, malı ne kadar çok olursa olsun ona az gösterir ve böylece onu mali mükelliyefetleri yerine getirmeyen bir kimse yaparım. 

2. Hasetlik: Onu insanlara, komşularına, haset ettiririm. Haset de, haset eden bir insanı, çocuğun oyuncakla oynadığı gibi oynatır. Biz de onunla oynarız. Hatta böyle bir kimse, yaptığı dualar ile ölüleri diriltecek kadar bir makama bile yükselse, bizim ondan en ufak bir endişemiz olmaz. Yeter ki onda, mü’min kardeşlerine karşı haset etme damarı ve hastalığı var olsun. Zira hasetçi, yaptığı bütün amelleri bir kelime ile yıkar, yıkabilir. 

3. Sarhoşluk: Tıpkı bir çobanın koyunları güttüğü gibi biz de sarhoşu istediğimiz yere ve tarafa çeker-götürür, güderiz. (Tenbihü’l-Gafilin Tercümesi, C. 1, S. 228) 

***

KOMŞU ATEİST DE OLABİLİR

Son devir dersiamlarından Tarikat-ı aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidin kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri anlatıyor: 

“Evlatlarım! Bizim evin karşısında bir adam vardı (komşumuzdu). Vefat edeceği zaman mahallenin muhtarını çağırtmış ve ona: ‘Ölünce beni yıkamayın ve namazımı kılmayın’ diye vasiyet etmiş. Fakat ahir zaman fitnesi olan bizim cami imamı ömründe bir defa bile alnını secdeye koymamış olan bu adamı bizzat kendisi yıkamış sonra da namazını kıldırdırmıştı...” Böyle komşulara da dikkat!

Ve yine dikkat: Rasûlüllah Efendimizin zahir ve batınına hakkıyla ve kemaliyle varis olan böyle bir bir zatın ateist bir komşusu... Ne tuhaf değil mi? Demek ki başlıkta ifade etemeye çalıştığımız gibi, komşu ateist de olabilir, ateist komşu da… Önemli olan, komşunun her türlüsiyle -İslâmi ölçüler dâhilinde- geçinmesini bilmek, geçimsiz olmamak. Özellikle günümüzde aynı site, aynı apartman… kısacası aynı çatı altında her nevi inanca sahip ya da inançsız insanlar birarada bulunmuyorlar mı? O halde İslâm’ın komşuluk hukukiyle, ahlâki düsturlarıyla alakalı hükümleri, içinde bulunduğumuz devirde çok daha büyük önem arz etmektedir. 

… Mahut imamın, o kişinin cenazesini yıkayıp namazını kıldırması ise ayrı bir mesele, farklı bir durum… Aslında bu noktada yapılacak en doğru iş, -hem İslâmi hem de insani açıdan- kişinin vasiyetine uymaktır. Aksi takdirde vebali muciptir. 

***

VE BİR LATİFE

Fakir bir baba yanında 5-10 yaşındaki çocuğuyla çarşıya gidiyormuş. 

Baba o günlerde çaresizlik içinde kıvranıyor, evlerinin ihtiyaçlarını karşılayamıyormuş. 

Derken önlerine bir cenaze çıkmış... Cenazenin arkasından da bir kadın ağlıyarak hem gidiyor hem de şöyle diyormuş: 

“Seni öyle bir yere götürüyorlar ki, orada yatacak ne döşek var, ne oturacak şilte; ne yemek var, ne ekmek, ne ışık var, ne soba!..” 

Kadıncağızın böyle söyleyip ağladığını duyan çocuk, babasına, 

“Eyvah babacığım! Herhalde bu cenazeyi bizim eve götürüyorlar. Çünki arkasından ağlıyan kadının söylediklerinden öyle anladım” demiş... (Cevâhir-i Mültekate, S. 106) 

***

MEVZU İLE İLGİLİ İKİ ŞİİR

İnsanoğlu hilebazdır, kimse bilmez fendini; 
Her kime iyilik ettinse, sakın ondan kendini...
 
Lâ edrî

*** 
Bozuk şu dünyanın temeli bozuk 
Tükendi taneler kalmadı azık 
Yazık şu geçen ömrüme yazık 
Bir dost bulamadım, gün akşam oldu... 
Kul Mehmed’den 

***

HİKMETLİ SÖZLER 

● Bir kimseyi komşusu, akrabası ve arkadaşı methedecek olursa onun iyiliğinden şüphe etmeyinizHz. Ömer r.a. 

● Her şeyin bir şerefi vardır. İhsanın / iyiliğin şerefi acele yapılmasıdır. Hz. Ömer r.a. 

● İnsanların en kötüsü, iyiliği kötülükle karşılayan; en iyisi de, kötülüğe karşılık iyilik yapandırHz. Ali r.a.