Nasreddin Hocamızın (r.aleyh) fıkralarından birinin Pakistan'daki nakli-anlatımı şöyledir:

Hoca merhum akşam vakti evinde oturmuş, “şimdi bir yerden bir tas çorba gelse ne iyi olur!” diye aklından geçiriyormuş. Derken kapı çalınmış. Hoca bakmış ki, komşunun çocuğu elinde bir kâse ile duruyor. Geliş sebebini sorunca, çocuk cevap vermiş:

– Annem size gönderdi, eğer çorbanız varsa bir kap verin diye...

Hoca hayıflanarak mırıldanmış:

– Anlaşılan komşularımız dilek ve temennilerimizin bile kokusunu alıyorlar.


***


Şu da Kazakistan'dan:

Hocanın köyüne ilim adamları gelmiş. Köylülere sormuşlar:

– Bu köyde âlim biri var mı?

Halk;

– Elbette! demişler. Bizim Nasreddin Hocamız var.

Hoca çağırılmış, meclis kurulmuş. Âlimler;

– Hocaefendi! demişler, sana kırk soru soracağız; ancak siz, hepsine iki kelime ile cevap vereceksiniz.

Hocaefendi;

Tamam, sorunuz! deyip soruları baştan sona dinlemiş.

Herkes cevap için Hoca’nın ağzına bakarken, o iki kelime ile hulâsa etmiş:

– Hiç anlamadım!


***


Bir tane de Çin’den anlatalım...

Nusrdin Avanti'ye –Çinliler böyle ifade ediyor– bir tefeci gelip tenceresini ister. Nusrdin Avanti şöyle der:

– Çok isterdim, ama tencere şu anda lohusa yatağında doğum yapmaktadır.


Tefeci şaşırır:

– Avanti, alayı bırak benimle!.. Nasıl olur da bakır tencere doğum yaparmış?


Avanti cevabı yapıştırır:

– Bakır doğum yapmaz öyle mi? O halde senin fakir fukaraya verdiğin bakır mangırlar nasıl oluyor da beş-on iken, yüz-yüz elliye çıkıyor?


{tortags,474,1}