Halis ECE

 

Kur’ân-ı Kerim insanlara mukayese yani karşılaştırma yapabilme imkânı verecek bir üslûp ile inzâl buyurulmuştur. Meselâ, bu âyetlerden birkaçını ele alalım... Oralarda, gerek Cennet ve gerekse Cehennem ehlinin hâlleri şöyle beyân olunmaktadır:

“O inkâr edenler, bölükler hâlinde cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, (Cehennem'in) kapıları açılır, bekçileri onlara;

— Size içinizden Rabb’inizin âyetlerini okuyan ve bu güne kavuşacağınızı ihtâr eden peygamberler gelmedi mi? derler. Onlar da

— Evet, geldi derler. Ama azap sözü, kâfirlerin üzerine hak olmuştur. Onlara,

— O halde, içinde ebedî kalmak üzere, cehehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (yani Allâh’a, âhiret gününe ve îmânın diğer şartlarına inanmayı kibirlerine yediremeyenlerin) yeri ne kötü! denilir.

“Rablerinin (azâbından korkup isyandan-günahlardan) korunanlar da, bölük bölük cennete sevk edilirler. Oraya varıp da (Cennet'in) kapıları açıldığında, bekçileri onlara,

— Selâm size, (ne kadar güzel ve) hoşsunuz; ebedî kalmak üzere buraya girin! derler. Onlar da,

— Bize verdiği sözde sâdık olan ve bizi dilediğimiz yerde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allâh’a hamdolsun. (Allah için sâlih) amellerde bulunanların ecri-mükâfatı ne güzelmiş! derler.

“Sen, meleklerin, Arş’ın etrafını çevirmiş bir halde Rablerini hamd ile tesbîh ettiklerini görürsün. Artık aralarında adâletle hükmolunmuş ve ‘Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a hamdolsun! denilmiştir.” (Zümer, 71-75)
***
Bu âyetlere baktığımız zaman görüyoruz ki, manzara fevkalâde bir intizam ve insicam (düzen-disiplin ve uyum) içinde! Cüzler/parçalar birbirini tamamlıyor, izah ve beyana ihtiyaç göstermiyor. Binâenaleyh, edebiyattaki tasvîrî üslûbun bir hârikası, şâhikasıdır bu açıklamalar!..

Dilerseniz bugün de Duhan sûresinden bir misâlle dünkü mevzûmuza devam edelim. Buyuruyor ki Mevlâmız:

“Zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir. Erimiş mâden tortusu(nun potada kaynaması) gibi, (kezâ), sıcak suyun (tencerede) kaynaması gibi karınlarında kaynar!

(Allah Teâlâ hazretleri zebânîlere emreder):

— Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra azâp olarak başının üstüne kaynar su dökün! (Ve deyin ki): Tat bakalım! Çünkü sen, (zannınca) üstündün, güçlüydün, şerefliydin! İşte bu, o şüphe edip durduğunuz şeydir.

“Şüphesiz ki müttakîler (Allah’ın azâbından korkup her türlü haram ve şüphelilerden sakınanlar), emîn (emniyetli-güvenilir) bir makamdadırlar; cennetlerde (bahçelerde), pınar başlarındadırlar. Zarif-yumuşak ipekten, ince ve kalın atlastan giyerek karşılıklı (otururlar). Bu böyle olduğu gibi, biz onları, ayrıca ak tenli, iri siyah gözlü hûrilerle evlendiririz. Orada emniyetli (hizmetkârlardan) her türlü meyveyi ister (ve getirtebilir)ler. [Meyveleri isterken onların bitip tükeneceğine dâir kuşkuları olmadığı gibi, kendilerine zarar verme endişeleri de yoktur.] İlk ölümden sonra, artık orada başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları Cehennem azâbından korumuştur. (Bütün bunlar), Rabb’inden geniş bir lûtuf, bolca bir ihsân olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş (saâdet) budur!” (Âyet: 43-57)

Kısaca ifade etmek gerekirse diyebiliriz ki, tasvîr, Kur’ân-ı Kerim’in üslûbunda üstün bir ifade vâsıtasıdır. Edebiyat araştırmacılarının, onun hemen her yerinde sıklıkla karşılaşabileceği edebî bir beyan tarzıdır.
***

NÜKTE

KALP SIKINTISININ ÇARESİ

Bir adam, Resûlüllah Efendimiz’e (s.a.v.), kalp sıkıntısından şikâyet etmişti. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ona:

- "Kabirlere bak, ölüm ve ötesi(ne âit) hallerden ibret al!" buyurdu.