Halis ECE


Alkollü içkiler uyuşturucu özelliğe sahiptir. İçildiğinde kan yolu ile vücudun idare merkezi ve santrali durumunda olan beyine ulaşarak normal çalışmasını engeller. Böylece muhâkeme yeteneği, çabuk karar verme, doğru görme ve konuşma gibi hayatî önem taşıyan durumlarda kişinin istikrar ve iradesi bozulur. Çünkü sarhoşluk hâli, aklın fonksiyonunu ya azaltarak veya tamamen devre dışı bırakarak, kendisine bağlı bulunan organlarla normal ilişkisini sürdürmesine engel olur.

Sarhoşun, çevre ve kendi dışındaki dünya ile olan dikkat ve ilgisi azalır. Artık o, hem iç dünyası hem dış dünya ile alâkası kalmadığından, âdeta bir boşluğa yuvarlanmış gibidir. Trafikle ilgili eylemler ise öncelikle bilgi, dikkat, çabuk karar verme ve hareket etme yeteneğiyle birlikte, sağlam bir irâde sahibi olmayı gerektirmektedir.

Alkol alan kişi, ‘sahte güven duygusu’na kapılır. Bu duygu, sürücüyü şartlandırarak devamlı gaza basmasına sebep olur. Dolayısıyla tek reflekse endekslenen şoför, farkında olmadan sürekli hızını artırır. Halbuki yolun zemini, viraj durumu veya trafik sıkışıklığı onun bu kontrolsüz gidişine uygun olmayabilir. Bu sebeple fazla sür‘at, daima kaza riskini artıran bir faktör olarak karşımıza çıkar.

Alkol almış sürücüde;
- Karar verme,
- Hüküm yürütme ve
- Kontrol gücü zayıflamıştır.

Karşıdan gelecek veya âniden önüne çıkabilecek tehlikeyi hissedebilme / algılayabilme yeteneği ve tedbir alma kabiliyeti azalmış, hatta tamamen kaybolmuştur. Dolayısiyle el-ayak adalelerine hâkim olabilmesi, vâsıtayı kontrollü bir şekilde kullanabilmesi mümkün değildir.

İçkili ve uykusuz bir şahıs, bulanık ve çift görür. Çoğu zaman uzakla yakını ayırt edemez. Renkleri karıştırır; zira görme fonksiyonu bozulmuştur, yoldaki yaya ve vâsıtaları da normal göremez.

Yapılan bir araştırmada, bir şoförün her 15 km.'lik bir yolda, 20 defa önemli karar alıp icrâ ettiği anlaşılmıştır. Alkol, bu karar mekanizmalarını bozmaktadır. İşte bu ve benzeri kötü etkilerinin neticesidir ki, ölümle sonuçlanan her 5 trafik kazasından biri veya ikisi, şoförün ya da yayanın içkili olmasından kaynaklanmaktadır. (Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı, Alkollü içkiler, sigara ve diğerleri…)

Trafik kazalarının yüzde 61'i, genel suçların yüzde 85'i, ırza tecâvüzlerin yüzde 50'si, eşlerini dövenlerin yüzde 70'i, işe gitmeyenlerin yüzde 60'ı, cinâyetlerin yüzde 85'i, şiddetle ilgili olayların yüzde 50'si, genel tutuklamaların yüzde 50'si ve akıl hastanelerine yatanların yüzde 40'ının alkol sebebiyle olduğu tesbit edilmiştir. (Yeşilay Dergisi, Şubat 1994 Özel Sayısı)

Şayet işlenen sosyal suçlarda temel faktör olan alkollü içkiler ve uyuşturucu maddeler meselesinde, inancımıza göre haram olduğu esasından hareketle; bugüne kadar fert, toplum ve kamu vicdanı olarak ciddî bir çalışma yapılabilseydi, büyük bir belâ ve musîbet olan trafik kazaları da azaltılabilirdi. Bugün ABD dahil birçok ülke, alkollü içkilerin yapımı ve kullanımı ile ilgili hemen her türlü tedbiri denemiş; ancak başarılı olamamıştır. Çünkü onların, bizim gibi inançlarından kaynaklanan hazır bir kuvveti ve avantajı yoktur. Amerikalı bir ordinaryüs profesör bu durumu şöyle açıklıyor:

“Hz. Muhammed (s.a.v.) Kur’an vâsıtasıyla içkiyi men‘etmiş / yasaklamış ve asırlarca büyük insan kitlelerini içkinin zararlarından korumuştur. Bu netice 20. asırda modern Amerika'da her nevi propagandaya ve teknik ilerlemeye rağmen, elde edilememiştir.” (Yeşilay Dergisi, Ocak 1990)

Öyle anlaşılıyor ki; alkollü içki ve uyuşturucu maddelerin zararlarından fertleri, aileleri ve toplumu koruyabilme alanında dünya, 14 asır önce Sevgili Peygamberimizin şu mübârek sözlerinden daha tesirli/etkili bir hâl çaresi ve tedbir yolu bulabilmiş değildir: “İçkiden sakınınız! Çünkü içki, her türlü kötülüğün anasıdır!” (Nesâî, Sünen, VIII, 238)

O halde ülkemiz insanının, sağlıklı-huzurlu ve güvenli bir hayat sürdürebilmesi için, kişisel ve toplumsal açıdan çok büyük bir tehlike olan bu zararlı maddelere karşı; yönetici, eğitimci, din adamı, medya ve basın-yayın kuruluşları başta olmak üzere herkes sorumluluk bilinci ile hareket etmeli, hiç olmazsa bunun teşvikçsi olmamalıdır. Aksi halde dökülen kanlar, akan göz yaşları dinmeyecek, toplumda huzur ve sükûn de temin edilemeyecektir.