Esselemü Aleyküm Hocam;

1-İslamı sonradan seçen kişinin yani  müslüman olan kişi islamdan önce işlediği günahlarından ve kul hakkından kurtulur mu?

2-Müslüman iken mürted olan yani dinden çıkan tekrar müslüman olursa mürted olmadan önce işlediği sevapları geri döner mi? HASAN

*******

Ve aleykümü’s-Selâm.

1) Heysemî’nin (rh.) Mecmau’z-Zevâid’inde geçen bir hadis-i şeriflerinde Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “el-İslâmü yecübbü mâ kablehuu” "İslâm (hakiki iman), geçmişteki küfür ve günahları affettirir." [Ali Erol, Hatıratım, s. 59] buyurmuşlardır. 

Bu hususta başka bir hadis-i şerif de şöyledir:

"Kul, islam'ı kabul edip de onu güzel yaşarsa, Allah ona daha önce yaptığı her sevabı yazar, geçmişte işlediği her bir günahı da silinir. Ondan sonra karşılık şöyle olur: Her sevaba karşılık on ila yediyüz katına kadar sevap yazılır. Günah ise karşılığı ne ise öyle yazılır, ancak Allah bağışlayıp da o günahtan tamamıyla geçiverirse başka."  [Bkz. Buhari, Sahih I, 15, İman 31; Nesai, Sünen, VIII, 105]

Yani, yeni Müslüman olan bir kimsenin, kul hakkı dışındaki bütün günahları affedilir. Kul hakkından ise ancak ödemekle kurtulunur. Bu hususta, deniz şehitleri hariç, diğer şehitler bile müstesna değildir. Karada savaşıp şehit düşen bir mü'min ile deniz savaşlarında şehit düşen mü’min arasında ise mükâfat bakımından bir farklılık vardır. Deniz şehidi kul haklarından da muaf tutulmaktadır. Bu hususta Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) beyanları şöyledir:

Allah kara şehitlerinin bütün günahlarını bağışlar. Yalnız, borcunu ödememe günahını bağışlamaz. Deniz şehidinin ise bütün günahlarını ve borcunu ödememe günahını da bağışlar.” [İbni Mâce, Sünen, Cihad, 10]

Hadisin izahında, kul hakkının Allah tarafından affedilmesi şu şekilde açıklanmaktadır:

Deniz şehidinin kullara olan borcunun da bağışlandığına dair bu hadis, alacaklının haklarının zayi edileceği mânâsına gelmemelidir. Çünkü Allah Teala, hiçbir kuluna zulmetmez. Bu durumda Cenab-ı Hak, deniz şehidinin kullara olan borcunu bağışlayınca, alacaklılara da kendi hazinesinden haklarını öder. Ya onların günahlarını affeder veya Cennet'teki derecesini yükseltir. Böylece şehidi de borçlu durumdan kurtarmış olur.

Kara şehidi ile deniz şehidi arasında farklardan birisi şu olabilir: Kara şehidi herhangi bir âletle yaralanır vefat eder; halbuki deniz şehidi hem yaralanır, hem de denizde boğulma, kendini kurtaramama gibi ikinci bir zahmete katlandığı için sevabı daha çok olmaktadır. Onun bu fedakârane haline Cenab-ı Hak kendi katından vereceği ecirlerle karşılık vermektedir.

Evet, İslâm’a giren kişinin de, kul hakları müstesna, iman ettiği andan itibaren önceden işlediği bütün günahları affolunduğu gibi, daha önce yaptığı iyilikler de boşa gitmez. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

"Ancak tevbe ve iman edip salih amel işleyenler başka. Çünkü bunların seyyiatını (kötülüklerini) Allah hasenâta (iyiliklere) tebdil eder (çevirir); Allah gafûr’dur, rahîm’dir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur)." [Furkan suresi, 70]

Tevbe, kulun bir vicdan muhasebesi neticesinde duyduğu pişmanlığın ardından inkâr ve isyandan, her türlü kötülükten gönüllü bir vazgeçişi ve ona bir daha dönmeme kararlılığını ifade eder. Kur'an-ı Kerim birçok âyette, bu şekildeki bir dönüşün değerine işaret eder; işlenen kötülükten dolayı pişmanlık duyup sağlam bir iradeyle vazgeçmeye karar verilmesi, ilgili kötülüğün tamamen terkedilmesi ve ona bir daha asla dönülmemesi şartıyla inkâr, şirk gibi en büyük günahlar da dahil olmak üzere bütün bâtıl inanç, düşünce kötü duygu ve davranışlar için yapılan tevbelerin makbul ve bunun, tevbe yapanın o günahtan dolayı günahlarını affettirmeye kâfi olduğunu bildirir. Burada da ifade buvurulduğu üzere, inkârdan dönüş iman etmekle, kötü amellerden dönüş ise bunların yerine iyi ve faziletli işler yapmakla olur.

Tefsirlerde bu âyetin son ikinci cümlesi ekseriyetle şu şekilde açıklanmıştır:

Allah, onların tevbe etmezden önce işledikleri kötülüklerden doğan günahlarını sevaba çevirir ve kıyamet gününde bu kötülüklere iyilikmiş gibi karşılık verir. [Bkz. Taberî, Tefsir, XIX, 4748] Bu tefsire göre tevbe sayesinde günah, sadece affedilmekle kalmıyor, aynı zamanda sevaba dönüşmüş oluyor.

KezaAllah Teala, onların tevbe etmezden (küfürden imana, isyandan itaata dönmezden) önceki kötü hallerini tevbe ettiklerinde iyi hallere çevirir ve onlar bundan böyle inkâr yerine iman ederler, isyan ve günah yerine itaat ve takvaya yönelirler. Tevbe etmezden önce kötü insan iken tevbe sayesinde Allah'ın da yardımıyla iyi insan, iyi mü’min olurlar. [Zemahşerî, Keşşâf, III, 105; Râzî, Tefsîru Kebîr, XXIV, 112]

2) Cenab-ı Hak buyuruyor ki: "…Sizden her kim dininden döner ve kâfir olarak can verirse, artık onların bütün amelleri dünya ve ahiret heder olmuştur. Artık onlar ashab-ı nârdırlar (Cehennemliktirler), hep orada muhalled kalırlar (onlar orada ebedî olarak kalacaklardır)." [Bakara suresi, 217]

Malum olduğu üzere önce Müslüman olup sonra İslâm'ı inkâr ederek başka bir dine geçen veya dinsizliği seçen kimselere mürteddenilmektedir. Hak dine aykırı olan inancının belirgin özelliği şirk; yani "Allah'a ortak koşmak, O'na mahsus olan sıfat ve fiillere başkalarını da ortak etmek" olan kimselere müşrik denir. İçi kâfir dışı Müslüman olanlar münafıklardır. Kâfir tabiri ise bu üç kavramdan daha geniş bir mana ihtiva etmekte olup, hak dine aykırı olan ve kişiyi hak dinin dışına çıkaran bütün inançların sahiplerini ifade etmektedir.

Birçok âyete görekâfirlerin(müşrik, münafık, mürted) bu inançları, dünyada yaptıkları salih amellerin (iyi ve güzel işlerin, davranışların) dinî sonuçlarını iptal etmekte, onlardansevap, ecir, âhiret azığı ve sermayesi olarakfayda görmelerine mâni olmaktadır. [Bkz. Mâide suresi, 5; En'âm suresi, 88; Tevbe suresi, 17, 69; Zümer suresi, 65] Kâfirler dünya hayatında "kardeşlik, velâyet (birbirinin velileri olmak), vârislik, ganîmet payı, evlenmenin caiz olması" gibi Müslümanlara mahsus bulunan haklardan ve ilişkilerden mahrum kaldıkları gibi, âhirette de Cehennem’e girmekte ve orada devamlı kalmaktadırlar. Mesela, irtidatla birlikte kişinin  evlilik akdi fesh olur. Ancak mürted tekrar İslâm'a döner ve her iki taraf evliliklerini sürdürmek isterse, Hanefîlere göre yeniden bir nikâh akdi gerekir. Zira Hanefiler kocanın irtidadına bağlı boşanmayı bâin talak olarak kabul etmişlerdir. Mürted, Müslüman yakınlarına mirasçı olamadığı gibi, o öldüğünde Müslüman yakınları da ona mirasçı olamazlar. Hadis-i şerifte, "Kâfir Müslümana, Müslüman da kâfire mirasçı olamaz" [Buhârî, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, 1] buyrulmuştur.

Başta mealini naklettiğimiz âyete göre mürted, eğer bu hali üzere ölürse ameli boşa gitmektedir, ama şayet inkârından cayar ve yeniden İslâm'a dönerse amelleri boşa gitmeyecektir. Mevzu ile ilgili başka âyetlerde de bu durum hakkında beyanlar mevcuttur. Bu âyetleri bir arada değerlendiren ve muhtelif te’vil ve tefsirlerde bulunan müçtehid ve müfessirler farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Bu cümleden olarak İmam-ı Azam Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik'e (rahımehumallah) göre hak dinden dönen kimsenin amelleri boşa gider, daha önceden adak adamış ise yerine getirmesi gerekmez, haccetmiş ise yeniden hacca gitmesi gerekir.

Bu âyetteki şartı ve kaydı dikkate alarak diğer âyetleri de buna göre tefsir eden İmam Şafiî'ye (rh.) göre ise mürted, hak dine yeniden dönünce amelleri de onunla beraber döner ve boşa gitmez.

Her iki görüş sahiplerinin delilleri şöyledir:

Hanefîler ve Mâlikîlere göre mürted İslâmı terk ettiği anda bütün amelleri boşa gider. Mürtedin Müslüman iken tuttuğu oruç, kıldığı namaz, yapmış olduğu hac, vermiş olduğu zekât gibi ibadetleri tekrar İslâm’a döndükten sonra yeniden yapması gerekir. [Kâsânî (ö. 587/1191), Bedâiu’s-Sanâi’, 1, 292; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 5, 137; İmam Muhammed b. Abdullah b. Ali el-Huraşî el-Maliki, Haşiyetü’l-Huraşî, 8, 68] Çünkü, Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kim imanı tanımayıp kâfir olursa, her halde bütün yaptığı boşa gitmiştir..." [Maide suresi, 5]

"Celâlim hakkı için, sana da senden öncekilere de şu vahyedildi: ‘Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun." [Zümer suresi, 65]

"Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi." [En’âm suresi, 88]

Şâfîler ve Hanbelîlere göre bir kimse, mürted olarak ölmeyince, Müslüman iken işlediği ameller boşa gitmez. [Nevevî, el-Mecmu’ Şerhu’l-Mühezzeb, 3/5-6; BakıIlanî, Muhammed b. Tayyib b. Muhammed b. Cafer Ebu Bekr (v. 403/1013),  el-İnsaf, 1, 392]

Hasılı, dinden çıkanlar, hem Allah hakkı hem de kul hakkı ile sorumludurlar. Bir mürtedin, Müslüman iken terk ettiği namaz, oruç gibi dinî vazifelerini, tekrar Müslüman olduktan sonra onları kaza etmesi gerekir. Çünkü bu vazifeleri terk etmek bir günahtır. Günah ise dinden çıktıktan sonra da devam eder. Bu sebeple irtidat edip tekrar İslâm’a dönenlerin, önceki günahlarından kurtulmaya çalışmaları gerekir.  [İrtidat ve mürtedin hükümleriyle alakalı geniş bilgi için bkz. Bilmen, Ö.N., Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, 4, 5-30]