Vekalet ve ücret verilmeden kesilen kurban kabul olur mu?

 İsmi mahfuz bir okuyucu.

******* 

Ve aleyküm selam kardeşim;

Bunu duyduğunuzda, şayet siz kabul etmişseniz kurbanınız sahih olur.

Bilindiği gibi birini vekil yapmak, icap ve kabul ile olur. Yani, ‘Seni vekil yaptım’ ve ‘Kabul ettim’ sözleri veya yazıları ile gerçekleşir. Vekil, cevap vermeden söz konusu işi yapmaya başlasa, kabul etmiş sayılır.

Ve yine sizin durumunuzda olduğu gibi, iş habersiz yapıldıktan sonra, sahibinin ‘izin verdim’ demesi ile de vekâlet tahakkuk etmiş, kurban kabul olmuş olur. 

Dilerseniz meseleyi biraz açalım.

Mesela Yavuz isimli bir kasabın, Kurban Bayramında büyük baş hissesine giren 7 kişinin kurbanını kestiğini farzedelim. Hissedârlardan birisi o anda orda bulunmasa, vekâleti vermemiş bir durumda olsa, onun kurbanı sahih olur mu?

Fıkıh ilminde “fuzûlî” diye bir tâbir vardır. Bu kavram günümüzde her ne kadar ‘lüzumsuz’ anlamında kullanılsa da, fıkıhta ‘Birinin adına vekâlet veya velâyet olmadan iş yapan adam’ demektir.

Bu durumda kasap Yavuz o hissedârın vekâleti ve velâyeti olmadan kurbanını kesti. Bu halde o hissedâr adına olan hissenin vasfı "mevkuf"tur.  Mevkuf demek, akit sahibinin icâzetinin beklenmesi demektir.

Eğer o hissedâr, ‘Allah kabul etsin, benim kurbanımı kesmişsiniz’ der ve kabul ederse; o kesilen hayvan, kurban olarak sahihtir. Böylece mevkufluk durumu kalkıp mün’akitliğe dönüşmüştür. ‘Hayır, ben kabul etmiyorum, vekâlet vermemiştim’ derse o kurban sahih olmaz.  Bu husus, “fuzûlî’nin tasarrufları” başlığı altında bazı fıkıh kitaplarımızda mevzu-i bahs edilir. Fıkıhta akidlerde temsil bahsinde geçen ‘fuzîlî’ bahsi; kurban, zekât, nikâh gibi birçok sahada işimizi kolaylaştırmaktadır.

Meseleyle ilgili bir başka örnek: Diyelim ki, hanımınızdan vekâlet almadan, onun adına vacip kurbanını kesmesi için, bir arkadaşa vekâlet verdiniz. Sonra hanımdan vekâlet istediniz. Bu durumda eğer hanımınız bunu kabul etmişse, kurbanı sahih olur. 

Kurban parasına gelince; vekil asıl gibidir. Birine vekâlet verince, ona para versek de, vermesek de; az versek de, çok versek de, kesilen kurban sahih olur. Bunun gibi, birine hiç para vermeden ‘zekâtımı ver’ desek, o da bizim adımıza zekât verse, zekâtımız verilmiş olur. Bu işlerin parayla değil, asıl itibariyle vekâletle ilgisi vardır. Vekil bu işleri paralı da, parasız da, kendinden para katarak da yapabilir.

Ancak meselenin hak-hukukla alakalı yönüne göre, borcumuz olan o parayı ödemeden kul hukukundan kurtulamayız. Ödeyip helalleşmeden gidersek, öbür tarafta o hak çatır çatır alınır bizden... Binaenaleyh, hiçbir şeyin sadece fıkıhla bitmediğini, hukukî-ahlâkî yönünün de bulunduğunu unutmamak lâzım. Tıpkı aile hayatında, karı-koca ilişkilerinde olduğu gibi…