Allah'a söz vermek. Selamun aleyküm, ben 7.sınıfa giden genç bir kızım. Allah'a şükürler olsun ki Kur'an okuyor ve namaz da kılıyorum. Fakat günahlarım da var. Bu günahlarımın içinde en büyüğü, Allah'a üstte söz verip tutamamak... Hem ergenlik çağından önce hem ergenlik çağından sonra yaptım bunu. Ama nedense vazgeçemiyorum. En son verdiğim sözde akıllandım, yapmayacağımı biliyorum, ama artık kendime bile güvenemiyorum. Kendime güvenmiyorsam, Allah nasıl güvensin bana diyorum ama olmuyor... Allah'ın beni sevmeyeceğini veya affetmeyeceğini düşünerek huzurum kaçıyor. Kefaretine baktım, 3 gün oruç tutmak gerek diyor fakat ne kadar söz verdiğimi hatırlamıyorum. Ayrıca bundan annemin de kardeşimin de haberi var. Sizce ne yapmam gerek. Lütfen yazın. Allah'a söz vermek.

Soru: Irem tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Öncelikle yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okuduğunuz ve dinimizin direği olan namazı eda ettiğiniz için tebrik ediyorum. Rabbim (c.c.) bütün hayatınız boyunca bu güzel hasletlerinizde daim ve kaim kılsın.

Günahlara gelince

Hatasız-kusursuz-eksiksiz-günahsız kul olmaz. Hepimizin isyanı-nisyanı-noksanı-yanlışları vardır. Önemli olan bunlarda ısrar etmemek, farkına varır varmaz pişman olup sür’atle tevbe ve istiğfar etmek, sonra da dosdoğru yolumuzda yürümeyi sürdürmektir. Yani önemli olan hayat maratonunu iman ve istikamet üzere tamamlayabilmektir. Rabbim cümlemizi, son nefesimiz dâhil kâmil imandan ayırmasın.

Şayet Allahu Teâla’ya verdiğiniz söz, bir adak idiyse; adağı, yaptığınız şekliyle tam olarak yerine getirin. Onun dışında kalan mutlak manadaki sözler için de, biraz önce belirttiğimiz gibi tevbe-istiğfar etmeniz yeterlidir. Hatta mümkünse bir tesbih namazı kılmanız güzel olur. Çünkü tesbih namazı kavlî-fiilî-amelî bütün günahların istiğfarıdır, ilacıdır.

Ve yine şu istiğfarı da ezberleyip, zaman zaman dilinizle-kalbinizle tekrar ediniz: “Kavlen, fiilen, amelen, havâtıran estağfirullâhe’l-azıym ve etûbü ileyke min cemîi mâ kerihallâh.”

Allahu Teâla’nın şirkin dışında affetmeyeceği bir günah yoktur, yeter ki pişman olup âdap ve usûlünce tevbe edilsin… Hiç şüphesiz Cenab-ı Mevlâ, günahlarından dolayı tevbe eden kulunu sever. Bunları kafanıza takıp vesveselenmeyin. Bazı vehimli-vesveseli-kuruntulu okuyucularımız gibi olmayın. Psikolojik yapınızda eğer öyle bir durum söz konusu ise, kendinizde böyle bir rahatsızlık hissediyorsanız ya da başkaları size böyle olduğunuzu söylüyorsa, her şeyden önce bunu üzerinizden atın, kuşkulu-kuşkucu olmamaya bakın. Yoksa başka söze, başka derde hacet kalmaz. O size yeter, hatta artar da, başkalarını ve bizi bile sıkıntı çemberine sokar. Diğer vesvesecilerle olduğu gibi, size de cevap vermekten gına gelir ve en sonunda “nokta”yı koymaya, bize yazmayın demeye mecbur kalabiliriz, haberiniz olsun.

***

Şimdi gelelim asıl mevzumuzun etraflı şekilde izahına…

Evet, Allahu Teâla’ya verilen sözü tutmak gerekir; tutmamak büyük günahlardandır. Kur’an-ı Hakîm’de buyrulmuştur ki:

وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً : Verdiğiniz sözü ve yaptığınız antlaşmayı yerine getirin. Çünkü verilen sözde, muhakkak bir sorumluluk vardır.” [İsrâ sûresi, 34]

وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ وَلاَ تَنقُضُواْ الأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا: Antlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin ve sağlam ettiğiniz yeminleri (yani Allah'ı kendinize kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri) bozmayın.[Nahl sûresi, 91]

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ : Ey iman edenler! Akidlerin / sözleşmelerin gereğini yerine getirin.” [Mâide sûresi, 1]

Antlaşma ve akidleşme ifadeleri bize, iki sözümüzü / iki va’dimizi hatırlatmaktadır. Bunlardan biri Allahu Teâla ile yaptığımız antlaşma, diğeri de insanlarla yaptığımız akidleşme / sözleşmedir. Yukarıdaki âyetler, bütün antlaşma ve akidleşmeleri içine alacak kapsamdadır.

Allah celle celâluhu ile yaptığımız antlaşma, O’nu tek ilâh tek mâbûd olarak tanımak, O’na asla ortak koşmamak ve sadakatle emirlerine uyup sabırla yasaklarından uzak durmak hususlarındadır. Nitekim bize bu durumu hatırlatan kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:

اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ

وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ :Ey Âdem oğulları, ‘Şeytana tapmayın. Çünkü o, sizin için (Rabbinizden) ayıran bir düşmandır, Bana ibâdet edin. İşte dosdoğru yol budur’ diye size ahid vermedim mi (söyleyip emr etmedim mi)? [Yâsîn sûresi, 60-61] İşte bu âyetler bize söz konusu sözleşmeyi hatırlatmaktadır.

Allahu zû’l-Celâl hazretleri ile yaptığımız antlaşmanın sonuçlarını bize hatırlatan âyet-i kerîmeler de vardır. Bunlardan birinde;

 فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا : “Kim ahdini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir[Fetih sûresi, 10] buyurulmaktadır.

Bir başka âyet-i celilede de Allahu Teâla bu ahdi ve sonucunu şöyle hatırlatmaktadır:

اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُواْ بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ: “…Size verdiğim nimetimi hatırlayın, Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâ’dettiklerimi vereyim ve yalnızca Benden korkun![Bakara sûresi, 40]

Allahu Teâla ile kul arasındaki sözleşmeyi karşılıklı haklar ifadesiyle ele alan hadîs-i şerîfi de burada hatırlamak yerinde olacaktır. Şöyle ki: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Muâz ibn Cebel’e (r.a.):

- “Ey Muâz! Allah’ın kullar üzerinde, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır?” diye sormuş, Hz. Muâz’ın:

- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, demesi üzerine de şu cevabı vermişti:

- “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, onların sadece kendisine kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayanlara azâb etmemesidir.”

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) kulun Allahu Teâla ile olan bu antlaşmasına, “Seyyidü’l-istiğfâr”  hadisinde görüleceği üzere, sık sık temasla şöyle iltica ederlerdi:

- “…Ve ene ahdike ve va‘dike me’steta‘tü…: Allah'ım! Gücüm yettiği kadar ahdine ve va’dine sadâkat gösteriyorum.” [Buhârî, Sahih, Deavât, 16] (Seyyidü’l-İstiğfar’ın tamamını ezberlemenizi tavsiye ederiz, fazileti büyüktür.)

İnsanlarla yaptığımız belgeye bağlanmış antlaşma ve akidleşmeler ise, bir arada yaşamanın gereği olarak yapılan alım-satım, borçlanma, kira, şirket, hibe… gibi işlemlerdir. Diğer milletlerle-devletlerle yapılan antlaşmalar da bu gruba dâhildir.

Antlaşma ve akidleşmelerin / sözleşmelerin bağlayıcı özelliği vardır. Yaptığı antlaşmalar sebebiyle büyük bir sorumluluk yüklendiğini hissetmeyerek verdiği sözde durmayan kimseler, önce dünyada kanunlar karşısında hesaba çekilirler… Bütün antlaşmalar Allah adına verilmiş birer söz olduğu için, sözünde durmayanlar Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda ise hem bu sebeple hem de kul hakkını çiğnemeleri sebebiyle ilâhî cezaya mahkûm olurlar.

Cenabı- Mevlamız buyuruyor ki:
يَا أَيُّهَاالَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ * كَبُرَ مَقْتًا عِندَاللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında şiddetli bir buğza / öfkeye sebep olur (bu hâl, büyük bir kusur ve kabahattır).”  [Saff sûresi, 2-3]

İmanın gereği, doğruluk ve sözünde durmaktır. Yalancılık ve sözünde durmamak ise imanla taban tabana zıttır. Çünkü Allahu Teâlâ insanı bu kabil sapmalardan uzak olarak yaratmıştır.

Konuşma özelliği sadece insanda vardır. Mantık ilmindeki ifadesiyle, “İnsan hayvân-ı nâtık yani konuşan bir canlıdır.” Bu sebeple insan doğruları konuşmak zorundadır. Sözleriyle doğruları değil de gerçek dışı hususları dile getirirse, kendisine verilen bu özelliğe ihanet etmiş, insanlıktan uzaklaşmış, şeytanın özelliğini benimseyerek ona yaklaşmış olur.

Velhâsıl, kişinin verdiği sözde durmaması, antlaşmalara uymaması da aynen böyledir. Zira bunun yalancılıktan farkı yoktur. Nifak / münafıklık alametidir. İnsan, yaratılışına uygun olan doğruluktan uzaklaştığı ölçüde imanından fire verir. Bu sebeple verilen sözlere, yapılan antlaşma ve akitleşmelere hassasiyetle / titizlikle uymak gerekir.

Sadedinde olduğumuz meseleyle alakaları olması bakımından lütfen aşağıdaki linklere de bkz.

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/3284-bir-daha-dinden-bahsetmiyecegim-diye-yemin-etmek.html

http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-1203.html