Selamünaleyküm hocam. İslamda manevi tazminat var mıdır? Varsa sınırları nereye kadardır? İki örnek vereyim hocam....

1. 5 yıllık işçilik anlaşması yaparak işe alınan işçiye herhangi bir sebep yok iken 3. yılda iş sahibi işçisini işten çıkarıyor. Tabi bu zamana kadar patron zamanında maaşını vermiş. İşçi erken çıkarılmadan dolayı manevi tazminat davası açabilir mi? Ben 5 yıllık çalışacağım diye ev aldım araba aldım şimdi mağdur oluyorum onun için manevi tazminat istiyorum diyebilir mi?

2. Beden tazminatı oluyor. Mesela adamın kolunu kırsa burada bir diyet ödettiriliyor. Peki kolum kırıldı artık eskisi gibi olmayacak diye ( ki malum kırık olsa azıcık şekil değişimi olur) üzülen ve sarsılan bir kişi manevi tazminat davası açabilir mi?

Soru: Cumali Ömeroğlu tarafından yazıldı.

*******

Ve aleyküm selam.

Öncelikle İslâm hukukuyla idare olunmadığımız gerçeğini gözardı etmememiz lazım. Dolayısiyle meseleyi hem fıkhî açıdan hem de bu perspektiften değerlendirmemiz gerekir.

 1) Bu durumda iş, işçi ve işveren hukuku çerçevesinde ve yürürlükteki kanunların / yasaların ön gördüğü şekilde işçi dava açabilir. Eğer mahkeme lehinde karar verirse, ödenen tazminatı da alabilir, ihtiyaçları için harcayabilir, bu caizdir. Müteahhirîn ulemasının görüşleri bu yöndedir. Fakat haklı olmak kayıt ve şartıyla tabii… Keza, bunun dışında herhangi bir haksızlığa veya mağduriyete mâruz kaldığınızda, kanunların size verdiği yetkileri kullanarak tazminat davası açmanız, yolsuzluk ve usulsüzlük olmadıkça, hukukun verdiği hak ve yetkiler çerçevesinde tazminat almaya hak kazanmanız halinde ödenen tazminatı da almanız caizdir. Mevcut kanunlar muvacehesinde bu hâl, karşılıklı sözleşme gibidir. Sözleşmenin de yazılısı, sözlüsü fark etmez. Yeter ki hakkaniyet ölçüleri aşılmasın, öngörülenin fevkine çıkılmasın, altına inilmesin. Yani ölçüye dikkat etmek gerekir.

Ayrıca bu sıkıntıyı böyle aşmayıp da -afedersiniz- orman kanunuyla zorbalık yapacak, karşı tarafa zarar verecek halimiz yok. Çünkü İslâm’da "Zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur." [İbn Mâce, Sünnet, Ahkâm, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 327; Mâlik, Muvatta, Akdıye, 31] Her iki fiil de yasaktır. Yapan karşılığını öder, cezasını çeker.

Hile, aldatma, rüşvet gibi meşrû olmayan yollarla hukuk kanalları yanıltılmamak şartıyla; hukukun kendi kuralları çerçevesinde verdiği kararla öngördüğü tazminatı almakta dinen bir mahzur yoktur. Bu karar sonucunda alınan para helâldir. [Detaylı bilgi için bkz.Bilmen, Hukuk-i İslamiyye Kamusu ilgili bölüm; Şamil İslam Ansiklopedisi, Tazminat maddesi; ayrıca TDVİA, Zarar maddesine ve Mecelle’nin 92-93 ve 94. maddelerine de bakılabilir.]

2) Zarar gören organlar için diyet ya da sizin ifadenizle tazminat durumu

İlk maddede zikredildiği üzere, hukuken belirlenen bu tazminatın da alınmasında şer’an bir mahzur yoktur. Ancak vaziyete, verilen zarar ve sıkıntıya, organlara göre miktarları değişmektedir. Şöyle ki:

Hata yoluyla öldürmeden aşağı derecedeki cinayetin cezası -İslâm fıkıh lisanında- diyet veya erş’tir. [ed-Dürru’l-Muhtar, 5, 415]

Erş’in miktarı diyetin üçte biri kadardır. İmam-ı Azam Ebû Hanife'ye (rh.) gõre yaralı ölmediği zaman, karın boşluğuna ulaşan veya ulaşmayan hiçbir yarada kısas yoktur. Çünkü bunlarda kısas tam olarak uygulanamaz. Ancak yaralı bu yara sebebiyle ölürse kısas gerekir. Karın boşluğuna inen yaralarda erş, yani diyetin üçte biri, diğerlerinde hükümetü'l-adl (bilirkişi hey’eti)in belirleyeceği miktardır. [el-Kâsânı, el-Bedâiu's-Sanâyi‘ fî Tertîbi'ş-Şerâyi‘, Beyrut, 1974, 7, 323]

Eğer el, ayak, göz v.s. organlardan her ikisi telef olursa diyet, biri telef olursa erş ödenir. Felçte birçok organın telef olması sözkonusu olduğu için tam diyet ödenmesi icab eder. Felç olunmasına sebeb olunan kişiye veya ailesine tam diyet ödenir.

Bu hususla ilgili bazı bilgileri aktarmakta fayda vardır.

Tam diyet gerektiren organ yaralamaları, bazı organların kasten veya hata yoluyla kesilmesi yahut fonksiyonlarını kaybetmesiyle sözkonusu olur. Bunlar dört çeşittir. Bedende tek, çift, dört tane veya on tane olan organlar bunlardandır.

Tam diyeti gerektiren çift organlar; iki el, iki ayak, iki göz, iki kulak, iki dudak, iki kaş, iki meme, meme uçları, husyeler gibi. Bunlardan yalnız bir tanesi telef olursa yarım diyet gerekir. [el-Kâsânı, a.g.e., 7, 311]

Görme, işitme, tatma, koklama, dokunma, yürüme, konuşma veya akıl melekesinin yok olması veya el yahut ayakların felce uğraması, cinsi ilişki kurma gücünü kaybetmesi gibi. Fukahadan bazıları bunların sayısını yirmi ve daha fazla olarak tesbit ederler. Bu uzuvların hassası tam olarak kaybolmuşsa tam diyet gerekir; iki gözden birisinin görmemesi gibi kısmî olursa, diyet buna göre hesaplanır. Diyeti belirlemek mümkün olmazsa, miktarı bilirkişi (hükümetü'l-adl) belirler. [el-Kâsâni, a.g.e., 7, 311; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 2, 201 vd.; İbn Kudâme, el-Muğnî, 8, 37 vd.]

Hükümetü’l-adl, müphem hususlarda hangi suça hangi cezanın verileceğine karar veren organdır. Şer’i idarelerde bu bir hâkimdir. Şeriata göre davranmak isteyen bir kimse Şer’i idare olmadığında Fıkıh alanında ihtisas sahibi (uzman) bir veya birkaç kişinin görüşüne müracaat edebilir. Bunların verdiği bilgiye göre davranabilir. 

Mevzu ile ilgili ayrıca şu linklere de bkz.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2524-sigorta-hk.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2600-tazminat-davasi-acmak.html

Önemli hatırlatma:

Sıhhî bakımdan fevkalâde rahatsızım. Bu esnada sorularınıza cevap alamazsanız, lütfen sükût-i hayâle uğramayın. Dualarınızı bekliyorum. Rabbimin izniyle iyileştiğimizde -inşaallah- aynı minval üzre hizmete devam etmeye gayret ederiz. H.E.

Selam, saygı ve dualarımla…

Allah’a emanet olunuz.