S.a.Muhterem hocam  http://www.halisece.com/fikih/14-oruc/345-islam-alemindek-ramazan-ve-bayram-ihtilafinin-sebebi.html  linkinde yaptığınız açıklamayı okudum.Buna göre haccın rükunlarından biri olarak bildiğim "Arefe Günü Vakfe'ye Durmak" hacı adaylarımız için mümkün olamayacak. Bu halde,onların haccı makbul olacak mı?

*******

Ve aleyküm selâm kardeşim;

Bildiğiniz gibi hac ibadetinin sahih olarak yerine getirilebilmesi için dört şart vardır:

1. İslâm olmak. Bu, haccın farziyetinin şartı olduğu gibi, sıhhatinin da şartıdır. Bir gayrimüslim haccettikten sonra Müslüman olsa, önceden yapmış olduğu bu haccı sahih olmaz.

2. Mekân-ı mahsus: Özel yerlerde bulunup hac menasikini yapmış olmak. Bu yerlerden maksat, Arafat ile Kâbe'dir. Onun için Arafat'ta vakfe yapmadıkça (beklemedikçe) ve Kâbe'yi tavaf etmedikçe hac sahih olmaz.

3. Vakt-i mahsus: Belli bir vakit olmak. Bundan maksat, Arafat'taki vakfe zamanıdır. Bu da Arefe gününün zevâl vaktinden Kurban Bayramı fecrinin doğuşuna kadar devam eden zaman dilimidir. Ziyaret tavafının vakti ise, hayatın sonuna kadardır. Fakat bu tavafın vacib olan vakti, nahr (kurban boğazlama) günleri, Kurban Bayramının ilk üç günüdür.
Bununla beraber İfrad haccının, Temettü haccının, kıran haccının hac vazifelerini (menasikini) yapmak için yine belli bir vakit vardır. Bu da Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu aylara Hac Ayları/Hac mevsimi denir.

Bu aylar içinde en son hac vakti, Arefe günü ile Kurban günüdür. Arefe günü Zevalden sonra Arafat'ta az veya çok bulunup Bayramın ilk gününde ziyaret tavafını yapan kimse, hac farzını yerine getirmiş olur.

(Şafiîlere göre de, Arafat'ta vakfe zamanı, Zilhicce ayının dokuzuncu günü zevâl vaktinden sonra onuncu günün fecrine kadardır. Bu zaman içinde bir an bile olsa, vakfe yeterlidir.)

4. Hac niyeti ile İhram yapmış olmak... [Bkz. Bilmen, Ö.N., Büyük İslâm İlmihali, Bilmen Basımevi, İstanbil, 1966, s. 372-3]

Hemen hemen Ehl-i Sünnet’e dair bütün fıkıh kitaplarında bu mevzuda anlatılanların özeti budur.

Görüldüğü gibi mesele gayet net. Arafe günü belli bir zaman zarfında Arafat’ta vakfe, haccın sıhhat şartları arasındaŞart bulunmayınca meşrut da olmayacağına göre, o tardirde haccın sahih olması düşünülemez.

Peki, durum düzeltilemediğin, Suudilere söz geçirilemediğine nazaran çare ne olmalı? Kanaatimce şu yapılabilir: Takvimler önceden belirlendiğine göre, başta Diyanet olmak üzere hac organizasyonuyla meşgul olan firmalar, Suudiler’in hatalı yıllarını tesbit edip o sene hac seyahatini düzenlemeyebilirler. Bilmiyorum, bu adım atılınca belki başka da çareler gündeme gelebilir.

Görülüen o ki; aslında bu meseleyi de Diyanet’e ve organizatör firmalara sormak lazım: ‘Bu nasıl oluyor, sahih mi değil mi? Değilse bunca vebal ne olacak’ diye…

İmsak ve namaz vakitleri için yıllardır çırpınıyoruz. Bahusus oruçların sakatlandığını hatırlatıyor, yapılan hesaplamalarda temkin vakitlerinin düşülmesi bir yana, ayrıca imsakta bir-iki derece de kriterden oynandığını söylüyoruz. Ama aldıran/eden yok. Tek bildikleri/söyledikleri şey; eğer geriye, eski hesaplara dönersek, (sözümona) ‘Süleymancılar’ arkamızdan teneke çalarlar gibi bir garabeti dillendirmek…

Demek ki ne namazların, ne oruçların, ne de haccın sıhhatiyle ilgili durum bunları çok da ilgilendirmiyor. Sadece “…mış” gibi yapıyorlar, o kadar.

Bize de ancak bildiklerimizi, gördüklerimizi hatırlatmak düşüyor.

‘Rabbim encamımızı hayreylesin’ diye dua etmekten öte elimizden bir şey gelmez.