ŞUURLU KİŞİLER VE TOPLUM

 

Hintli usta ve çırağı

Yaşlı bir Hintli Usta, çırağının sürekli her şeye kızmasından bıkmıştı. Bir gün çırağını TUZ almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç TUZu bir bardak SUya atıp içmesini söyledi.

Çırak yaşlı adamın söylediğini yaptı. Ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı…

- “Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle;

- “Acı!” diye cevap verdi.

Usta çırağını kolundan tutarak dışarı çıkardı ve sessizce az ilerdeki GÖLün kıyısına götürdü. Çırağına, bu kez de bir avuç tuzu GÖLe atıp, gölden içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sordu:

- “Tadı nasıl?”

- “Ferahlattı” diye cevap verdi genç çırak.

- “Tuzun tadını aldın mı?” diye sordu yaşlı adam.

- “Hayır” diye cevap verdi genç çırağı.

Bunun üzerine yaşlı adam genç çırağın yanına oturdu ve ona şöyle dedi:

- “Hayatımızdaki menfilikler / olumsuzluklar, aslında tuz gibidir.  Ne azdır, ne çok... Olumsuzlukların miktarı hep aynıdır. Ancak, olumsuzluklara olan aksülamelimiz (reaksiyonumuz-tepkimiz), onu nasıl anlayıp algıladığımıza bağlıdır.Kızgın olduğunda yapman gereken tek şey, kızgınlık veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.  Onun için de, artık bardak olmayı bırak, GÖL olmaya çalış! Yani geniş olmaya bak.”

***

Hâsıl-ı kelâm netice-i merâm:

Müslümanlar, işlerine yarayan ilmi-bilgiyi, doğru ve hikmetli sözü kimden ve nereden geldiğine bakmaksızın alabilirler. İslâm buna müsaade etmiş, hatta teşvik etmiştir.

Hikmet müminin yitiğidir, onu bulduğu yerde alır.[İbn Mâce, Sünen, Zühd, 15; Tirmizî, Sünen, İlim, 19] meâlindeki hadis-i şerifleriyle Efendimiz (s.a.v.), buna işaret buyurmuşlardır.  Bu durum, dış kültürlerden uygun biçimde faydalanmaya meşrûiyet kazandırmıştır.

Yine Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.), şiirle alakalı olarak söyledikleri, “Şüphesiz bazı şiirler var ki, hikmettir[Buhârî, Sahih, Edeb, 90; Tirmizî, Sünen, Edeb, 69; İbn Mâce, Sünen, Edeb, 41] hadis-i şerifi de çok mânidâr ve dikkat çekicidir. Kur’an-ı Kerim’in Câhiliye şairlerini düşük karakterli olarak vasfedip tanıtan ikazına rağmen, genel olarak şiirde de hikmet aranabileceğini belirtmişlerdir.  Bahis mevzuu ayetlerin mealleri şöyledir:

Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar. Baksana onlar her vâdide şaşkın-şaşkın dolaşırlar. Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler. Ancak iman edip sâlih ameller / iyi işler yapanlar, Allah'ı çokça zikredenler (ananlar) ve zulme (haksızlığa) uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Zâlimler (haksızlık edenler), hangi dönüşe (âkıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuarâ suresi, 224-5-6-7]

Evet, böylece anlıyoruz ki; umumi manada esasen hikmet, mü’minin kendi öz malıdır, bulduğu yerde onu almaya en lâyık olan da odur. Onun çıktığı yerin, Müslim veya gayrimüslim olmasının herhangi bir önemi yoktur. İcabında bu bir özlü söz olabilir, hikmetli fıkra-nesir olabilir ya da şiir…