Zekât, fidye ve fitre, bir nevi din kardeşine yardımdır, destektir. Sıkıntısına bir ölçüde çare olmaktır. Böyle olunca insan elbette en yakınının derdine çare olmak ister, sıkıntısını önlemeye çalışır. Bu itibarla kişi, zekâtını da, fidye ve fitresini de önce yakınlarına vermesi gerekir. Ancak bu hususta kesin hükümler vardır. Çok yakını olanlara zekât veremez. Çünkü bu kadar yakını olan insana zekâtıyla değil kendi nafakasıyla yardım etmesi, kendi ailesinin bir ferdi olarak bakması gerekir. Bunlara ilim lisanında usûl (üst soy) ve fürû‘ (alt soy) denilir.

***

Zekât, fidye ve fitre verilebilecek yakınlar

• Başka aileye karışmış kız kardeşler, 

• Ayrı hayat kurmuş erkek kardeşler, bunların çocukları, yani kişinin yeğenleri. 

• Amcalar, dayılar, onların çocukları. 

• Halalar, teyzeler, bunların da çocukları... 

• ... ve sonra ihtiyaç sahibi konu-komşu ve dostlar, tanıdıklar, muhitin münasipleri.

***

Zekât, fidye ve fitre verilemeyecek olan yakınlar

Bunlar usûl ve fürû‘ olmak üzere iki sınıftır: 

• Usûl; ana-baba, dede-nine ilh.dir... 

• Fürû‘ da, oğul-kız ve bunların çocukları, yâni kişinin torunları ilh.dir... 

Bunlara zekât, fidye ve fitre verilmez. Şayet ihtiyaç sahibi iseler, zekâtla değil öz nafakayla desteklenip korunmaları gerekir. 

Meseleyi şöyle özetleyebiliriz:

Zekât, oruç fidyesi ve fıtır sadakasının verilecek olduğu insan, veren kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul Müslümanlardan olmalıdır. Ayrıca kendisi zekât, fıtır sadakası ve oruç fidyesi vermek durumunda olan bir kimse, bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanamaz, alamaz. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fidyesini, fıtır sadakasını -yukarıda da belirtildiği üzere- kendi usûl ve fürûuna veremez. Yine bir kimse hanımına zekât, fidye ve fitresini veremeyeceği gibi, hanımı da kocasına bunları veremez.

Yine anlatıldığı üzere bunların dışındaki kardeş, teyze-dayı, amca-hala ve onların çocukları; gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar şayet zengin değillerse kendilerine zekât, fidye ve fitre verilebilir. [Zeylaî (Hanefî fakihi, v. 743/1343), Tebyînü'l-Haqâiq, I, 301]

***

Zekât, fidye ve fitre verilip verilemeyeceği sıkça sorulan bazı müteferrik meseleler

- “Kayınvalide ile kayınpedere zekât, fitre verilir mi?” 

- Eğer zekât alabilecek derecede fakir ve muhtaç durumda iseler verilebilir. Şer'an bir mâni yoktur. Bunlar zekât verilmeyecek kadar yakından sayılmazlar.

- Damat ile geline?..

- Onlara da verilebilir. Şayet ihtiyaç sahibi iseler, bunlar öncelik hakkına da sahiptirler. Oğluna kızına veremese de, damadına, gelinine verebilir. Çünkü gelin, zekât verilmeyeceklerden değildir. Damat da öyle... Ancak bunlar hassas ve ince ruhlu kimseler ise, dikkatli olmak, veriş şeklini çok iyi ayarlamak gerekir. Belki de bu hikmetinden olacak ki; zekâtı verirken, benim zekâtım, fitrem gibi isimlerle ifade etme şartı yoktur. Öyle olunca, alanların zekât, fidye ya da fitre olduğunu bilmelerine gerek yoktur. Verenin niyeti ve bir de zekâtı, fitreyi emreden Rabbimiz'in (c.c.) bilmesi kâfidir... Başka bilene ihtiyaç yoktur. Bu bakımdan Bayram harçlığı adıyla da intikal ettirmek mümkündür. Yeter ki rahatsızlık olmasın.

Yine kişi, eğer babası ölmüş ise üvey anneye, büluğ çağına erişip evden ayrılmış ise üvey çocuklara ve üvey babaya da, fakir olmaları halinde zekât verebilir. Çünkü bunlarla zekâtı veren söz konusu kişi arsında usûl ve fürû ilişkisi olmadığı gibi, zekât veren şahıs ahlâken değilse de, hukuken bunlara bakmakla yükümlü değildir. 

Ve kezâ fakir olmak şartıyla, yukarıda da belirttiğimiz gibi geline, kardeşe, hala-amca, dayı-teyze gibi akrabaya, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey evlada da zekât verilebilir. Eğer sâlih iseler, yakın akrabaya vermek, daha çok sevap olur. Sâlih akraba yoksa, başka sâlih kimseleri tercih etmelidir. [Bkz.Ahmed Zühdü Paşa,  Mecmua-i Zühdiye; Fetâvâ-yi İbn Nüceym]

***

S o n u ç

Görüldüğü üzere zekât, büyük bir yardım müessesesidir. Bununla İslâm'a ve Müslümanlara büyük çapta hizmetler edilebilir. Yeter ki bu kaynak verilmesi gereken yerlere verilebilsin; çorak arazilere değil de, münbit muhitlere akıtılabilsin. Bu açıdan bakınca, hemen aklımıza ihtiyaç sahibi talebelerin-öğrencilerin kaldığı, okuyup barındıkları yerler, yurtlar gelmektedir.

Hâsılı; zekât ve fitremizle pek çok sosyal yaralarımızı sarabilir, oldukça büyük hizmetlere vesile olabiliriz. Özellikle öğrencilerle meşgul olanlar, zekâtın nasıl ve nerelere harcanacağını bilen hizmet ehli şuurlu mü’minlerdir. O halde verdiklerimiz “damlaya damlaya göl olmalı”, böyle barajlarda toplanmalı, talebenin ihtiyaçlarını teminde kullanılmalıdır. Bunun lüzum ve ehemmiyetini unutmamak, bu hizmeti gözardı etmemek gerekir.