Selamün aleyküm hocam.Sorum şu olacak hocam.Peygamber efendimizden sonra Sahabe efendilerimiz olsun mürşidi kamiller olsun birçok veli ve alim kullar günümüze kadar geldi ve her dönem birbirinden değerli şahsiyetler mevcut.Benim merak ettiğim diğer peygamberlerin kavimlerinde de Peygamber efendimizin ümmetinde olduğu gibi makamı yüce veli ve evliya kullar oldu mu? mürşidi kamiller varmıydı?

Ve birde hocam kalp gözümü aç yarabbi vs.. gibi bir duada çok bulunmak yada muhyiddin arabi hazretlerine ait bir bilgi olduğuna inanılan 1000 Ayetül kürsiyi 40 gün okumak gibi bir işle meşgul olmak yalnış olur mu? Bu soruyu tanıdığım kimselere sormaya çekindiğim için size soruyorum.Hakkınızı helal edin inşaallah sıkıcı olmamışımdır.

 

 

*******

Ve aleyküm selam.

1- Gayet tabii ki diğer ümmetlerde de Peygamberlerine tebliğ vazifesini ifada yardımcı mü’min kullar, evliyaullah / Allah dostları vardı. İsimleri-ünvanları farklı da olsa mevcuttu… Mesela Hz. İsa aleyhisselâmın yardımcılarına “Havariyyûn” denildiği gibi. Her devirde kötüler de iyiler de bulunuyordu; derece-derece, mertebe-mertebe... Fakat bu sahanın zirvesi de, hiç şüphesiz gene ümmet-i Muhammed’a aittir.

“Kays b. Kesîr’in anlattığına göre, Medine’den bir adam Şam’da bulunan (sahabî) Ebu’d-Derdâ’ya (r.anhuma) geldi. Ebu’d-Derdâ adama;

- ‘Seni buraya getiren nedir kardeşim?’ diye sordu. Adam gelişini şöyle açıkladı:

- ‘Rasûlüllah’tan (s.a.v.) naklettiğini duyduğum bir hadis’. Ebu’d-Derdâ;

- ‘Bir ihtiyacın için mi geldin?’ deyince adam,

- ‘Hayır’ dedi. Ardından,

- ‘Bir ticaret için mi geldin?’ sorusuna adam,

- ‘Hayır, sadece bu hadisi senden talep etmek için geldim’ cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ, Rasûlüllah’ı (s.a.v.) şöyle derken işittiğini söyledi:

‘Kim ilim talep etme isteğiyle bir yol tutarsa, Allah onun yolunu Cennet’e ulaştırır. Melekler, ilim talebesine hoşnutlukla kanatlarını sererler. Muhakkak ki âlim için, göklerde ve yerde bulunanlar istiğfar dilerler. Hatta denizdeki balıklar bile… Âlimin âbide (ibadet eden kişiye) üstünlüğü, ayın (bazı rivayetlerde ‘dolunay halindeyken’) diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler nebilerin varisleridir (إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُالأَ نْبِيَاءِ). Nebiler dinar veya dirhem miras bırakmazlar. Onlar sadece ilmi miras bırakırlar. Kim bu mirası alırsa çokça nasip almış demektir.’ [Tirmizî, Sünen, İlim 19. Ayrıca hadis benzeri lafızlarla ve aynı isnatla şu kaynaklarda da geçmektedir: Ebû Dâvûd, Sünen, İlim, 1; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime 17. bab, 223 numaralı hadis; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, thk.: Ahmed Muhammed Şakir ve Hamza Ahmed ez-Zeyn, 20 c., Dâru’l-Hadis, Kahire, 1995/1416,  c. 16, s. 71, hadis no: 21612.]

Dikkat edilirse hadiste, âlimler ‘Nebî’nin / Peygamberin’ varisidir diye müfred olarak ifade edilmiyor. ‘Enbiyâ’nın yani peygamberlerin varisleridir, buyruluyor. Bu demek oluyor ki, söz konusu veraset meselesi sadece Rasûlullah Efendimizle (s.a.v.) sınırlı değil, diğer peygamberler de vefatlarından sonra mûrisleri vasıtasıyla tebliğ ve irşad vazifelerini devam ettirmiş oluyorlar. Aynen ölen kişinin malı-mülkü, serveti vârislerince devam ettirildiği gibi…

Ancak unutmamak gerekir ki; Âlemlere rahmet Efendimiz (s.a.v.) her noktada zirve olduğu gibi, bu hususta da elbette ki zirve O’na ve ümmetine aittir. Onun mirası da, mûrisleri olan âlimler de farklıdır; dereceleri-mertebeleri çok yüksektir. Nitekim bu hakikatı ifade buyurdukları bir hadislerinde, “Benim ümmetimin âlimleri, Benî İsrâil’in peygamberleri gibidir[Bkz. Râzi, Tefsir, VIII, 302; Nisaburî, Tefsir, I, 264; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 64] buyurmuşlardır.

2- Kalp gözünün açılması ve bunun açılmasını istemek pek de tasvip edilecek bir şey değildir. Nitekim Nakşibendî yolu silsilesinin 33’üncü ve son halksını teşkil eden Üstâzünâ Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri buyururlar ki: Müridler için kalp gözünün açılmasını istemek makbul bir şey değildir. Bilakis onlar, Cenâb-ı Mevlâ’ya ilticâ ederken, ‘Yâ Rabbî! Kalp gözümü açıp da beni perişan etme. Beni rızâ-yi İlâhî’ne giden feyz ve nûr yolunda dâim et” diye yalvarırlar. Bizler de öyle yalvarmalıyız.

Âyetü’l-Kürsî’nin anlattığınız şekil ve adet üzere okunmasını değil de, şayet yapabiliyorsan, her gün sabah namazından sonra 313 kere okumanı tavsiye ederim. Böylece Âyetü’l-Kürsî’nin hatmini yapmış olursun. Ardından da dua eder, yukarda naklettiğimiz tarzda iltica edersin. Yani kalp gözünün açılması için değil, bilakis açılmaması için niyazda bulunursun Mevlâ-yi zû’l-Celâl’e… Bunu 40 günle sınırlamana da gerek yok, devam edebildiğin kadar yapabilirsin . Bu esnada bizleri de hatırlarsanız dualarınızda, elbette ki memnuniyet duyarız. 

Go to top