Ben , Deccâl ve Sufyan konusunda bilgi rica edecektim . Pek çok kaynak var ama hangisine güvensek bilemiyoruz . Mümkünse Hadis-i Şerifler ve evliyaullahın şerhleri ile meseleye açıklık getirseniz ? Selam ve dua ile ... ali galip sarı

*******

Bilmukabele sizlerin zilhicceniz mübarek olsun.

Değerli kardeşim;

Ehl-i Sünnet âlim-ârifve muhakkiklerine ait kaynaklara güvenin. Onların değerlendirmelerine itibar edin.

Ancak bu mevzulara fazlaca dalıp kafa karışıklığına gerek olmadığını da hatırlatmak isterim. Çünkü bu ve benzeri kıyamet alametleriyla alakalı meseleler müevveldir, te’vilini de ancak bu işin anahtarı kendisine verilmiş olan âlim-ârif-fâzıl zevat yapabilir, açabilir. Sıradan zâhir ilim erbabının bu mevzuda gelen metinlere / rivayetlere sıhhatli te’viller / açıklamalar getirmesi, getirebilmesi muhâldir. Fikir vermesi bakımından lütfen sitemizde bulunan aşağıdaki link ve benzerlerine bkz. http://halisece.com/akaid/835-kiyamet-alametleri-hz-mehdi-hz-isa-ve-Deccâl.html

Meseleyle alakalı bu kısa hatırlatmadan sonra, dilerseniz, faydalı olacağına inandığım bu mevzuda kaleme alınmış bir makaleyi, ufak-tefek bazı tanzim ve tavzihlerle paylaşabiliriz.

Deccâl, Hz. Mehdî, Hz. İsa

Malumunuz, ahir zamanla alakalı rivayetlerde geçen önemli şahıslar:

- Deccâl,

- Mehdî,

- Hz. İsa’dır.

Deccâl din, îman, ahlâk, fazilet ve insanlık namına ne varsa tahrip eden, istibdat, zulüm ve terör estiren, diğerleri de ona karşı çetin bir mücadele veren üç insan...

İşte Deccâl’in icraatını ortaya döktüğü böyle korkunç bir dönemde Hz. Mehdî (aliyhirrahmeti verrıdvân) ve Hz. İsa (a.s.) iştiyakla beklenmeye başlar. Bu mânevî kurtarıcılar inançsızlığa büyük darbeler indirerek inananlar için en büyük dayanak; güç, moral ve ümit kaynağı olurlar.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) hem Büyük Deccâl, hem de İslâm Deccâlı Süfyan'dan bahsetmiştir. Halbuki bunların özellikleri, sıfatları ayrı ayrıdır. Rivayetlerde bir sınırlama olmadığı, mutlak bırakıldığı için bir kısım râvî ve âlimler birini diğerine karıştırmış, birini öteki zannetmişlerdir. Bu bakımdan müteşabih hadis hükmüne geçmektedir.

Deccâl

Rivayetlerde Deccâlın çıkışı, kâinatın en korkunç hadiselerinden birisi olarak gösterilmiştir. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz (s.a.v.), ümmetine özellikle onu haber vermiş, fitnesinden sakınmış ve ümmetini de sakındırmıştır.

Hadis-i şerifte, "Adem'in (.s.) yaratılışından itibaren kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccâl’den daha büyük bir hadise -diğer bir rivayette, daha büyük bir fitne- yoktur." [Müslim, Sahih, Fiten, 126] buyurmakla da, onun tahribatının dehşet ve şiddetine,  büyüklüğüne dikkat çekilmiştir. Başka bir hadis-i şerifte ise, onun şerrinin şeytandan daha müessir olduğu bildirilir. [Bkz. Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî, Râmûzü'l-Ehadis, s. 518]
Sadece Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) değil, istisnasız bütün peygamberlerin ümmetlerini ondan korkutup sakındırması, [Bkz. Buharî, Sahih, Fiten, 26; Müslim, Sahih, Fiten, 101] Firavunların, Nemrudların fitnesinin onun fitnesi yanında küçük kalacağına dikkatleri çekmek içindir.

Deccâl’in şerri öylesine büyüktür ki, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) bildirdiğine göre o çıktığında, korkudan, onun şerrinden kurtulmak için insanlar dağlara kaçma zorunda kalacaklardır. [Bkz. Müslim, Sahih, Fiten, 125; Tirmizî, Sünen, Kitabü'l-Menakıb, 70]

Şer ve fitnesinin büyüklüğü, dehşeti sebebiyledir ki; Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) çoğu zaman olduğu gibi, ana hatlarıyla İslâm’ın bir özetini verdiği Vedâ Haccı'nda okuduğu Vedâ Hutbesi'nde de Deccâl’den bahsetmeyi lüzumlu görmüş, diğer peygamberler gibi, o da ümmetini ikaz buyurmuştur. [Bkz. Buharî, Sahih, Kitabü'l-Meğâzî, 64]

Deccâl, Arapça bir kelimedir, "decl" kökünden gelir. Lûgatlerde verilen mânâya göre Deccâl, "yalancı, hîlekâr; zihinleri, gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile bâtılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, bucak-bucak her yeri dolaşan müfsid ve mel'ûn bir kişidir."

Bir hadis-i şerifte, özellikle onun, "yalancı, dalâlete sürükleyici" [Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-VI, Kahire, 1313, 5, 372] özelliğine dikkat çekilmiştir.

Deccâl, aldatıcı ve inkârcı, dehşetli fitne dolaplarını döndüren bir kimsedir. Fitnesinin en dehşetli tarafı, dinsizliğe dayalı bir sistem kurup insanları imansız yaparak hem dünya, hem de ebedî hayatlarını mahvetmeye çalışmasıdır. O ateizme, ahlâksızlığa, yalana dayanan saltanatını tek başına değil, kendisine gönül veren komitesiyle, temsil ettiği kâfirane ve münafıkâne sistemiyle birlikte yürütür.

Deccâl’e, "Mesih" kelimesi eklenerek Mesîh-i Deccâl da denilir. Onun bu ünvanla anılmasının sebebi, gözlerinden birinin silik olmasıdır. Lûgatlerde Mesîh’e değişik bir çok mânâlar verilmiştir. Deccâl’e sıfat olabilecek tarzdaki bu mânâlardan bir kısmı şöyledir: Yüzünün bir tarafında kaşı ve gözü olmayan, yaratılıştan bozuk, kötü, uğursuz, yalancı, çok öldüren.

Bir hadis-i şerifte ondan, "Mesîhu'd-Dalâle," "Sapıklık Mesîhi" diye bahsedilir. [Bkz. el-Heytemî, Mecmaü'z-Zevâid (I-VIII), Beyrut, 1403/1982, 7, 348]

Süfyan

Bir hadis-i şerifte, "Âhir zamanda bir adam çıkacak ve ona Süfyan denilecek" [Hâkim en-Nisâburî, Ebû Abdullah Muhammed, Müstedrek, (I-IV), Beyrut, Dâru'l-Marife, yyy., 4, 520; Kenzü'l-Ummâl, 14, 272] buyurulmaktadır. Mahiyeti ise, sahih hadislerde bildirildiğine göre, âhir zamanda gelecek ve ümmete karanlık günler yaşatacak, şeâir-i İslâmiyeyi tahribe çalışacak dehşetli ve münafık bir şahıstır. [Bkz. Alâuddin el-Müttekì bin Hüsameddin bin İsmail el-Hindî, Kenzü'l-Ummal, Beyrut, 1989, 11, 125; Bursevî, İsmail Hakkı, Rûhu'l-Beyan fî Tefsîri'l-Kur'ân, (I-X) İstanbul, 1330, 8, 197]

Çoğu kere onun hârikalarından bahsedilir. Bu arada komutanlığına da dikkat çekilir. [Müslim, Sahih, Fiten, 125]

Büyük Deccâl, dinsizliği program edinip dinlere savaş açarken, İslâm Deccâl’i Süfyan, Allah katında yegâne hak din olan İslâm’a hem de açıkça savaş açmaktadır. Onun için de daha dehşetli görülmüştür. Elbette, yürürlükten kalkmış ve tahrif edilmiş bir dini terk etmek hak, ebedî ve hükmü devam eden bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmayacaktır.

Deccâl hakkında tevâtür var

İlim adamlarının çoğu Deccâl hakkında tevatür bulunduğunu, inkârının mümkün olmadığını söylerler. [el-Münavî, Feyzu'l-Kadîr, Beyrut, 1972, 3, 537] Hatta bu mevzuda Şevkanî, "Beklenen Mehdî, Deccâl ve Mesih Hakkında Gelen Rivayetlerin Tevatür Derecesine Ulaştığının Açıklanması" adında bir kitap bile yazmıştır. Şevkanî, bu eserinde Hz. Mehdî’nin gelişi ve Hz. İsa’ın inişi hakkındaki hadislerin olduğu gibi Deccâl hakkında rivayet edilen hadislerin de tevatüre ulaştığını anlatır. [Said Havva, el-Essas fi's-Sünne, 9, 335-336]

İbn Mende, Deccâl’in çıkışına inanmanın vâcip olduğunu söyler. [Zeki Sarıtoprak, İslama ve Diğer Dinlere Göre Deccal, s. 67] Onun geleceğini inkâr etmek ise en azından dalâlettir.

Süfyanla ilgili hadis var mıdır?

Şüphesiz vardır. Hem de pek çoktur. Yoktur demek ya cehaletten, ya da kasıttan kaynaklanır. Said-i Nursi, mahkemede savcının, "Süfyan'la ilgili hadis yoktur" iddiâsını cevaplandırırken bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir: "Süfyan'a dâir hiçbir hadis yoktur; varsa mevzûdur' diyen müddeî, hiç hadis kitaplarını okumadığı, belki Kur'ân'ın sûrelerinin ne kadar olduğunu bilmediği halde, biri bir milyon, diğeri beş yüz bin hadisi hıfzına alan İmam Ahmed İbni Hanbel ve İmam Buharî gibi müçtehidlerin, böyle küllî ve umûmî bir tarzda cesaret edemedikleri halde, o müddeî, küllî bir sûrette ve umûmî bir tarzda 'Süfyan hakkında hiçbir hadis yoktur, varsa mevzûdur' demesiyle, haddinden binler defa tecavüz edip, büyük bir hatayı irtikâb etmiş. Farz-ı muhal olarak, hadis de olmasa, ümmet-i İslâmiyede bir hakikat-i içtimâiye ve müteaddit defalar eseri görülmüş, vâkî ve hak bir hâdise-i istikbaliyedir." [Şuâlar, s. 360]

Deccâllerin sayısı çoktur. Her asrın Deccâlleri vardır. Bir hadis-i şeriften bunların sayısının otuzu bulacağını öğreniyoruz. [Buharî, Sahih, Fiten, 25, Menâkıb, 25; Müslim, Sahih, Fiten, 84; Ebû Davud,Sünen,  Fiten, 1]

Bunlar arasında âhir zaman Deccâllerinin apayrı yeri vardır. Çünkü daha dehşetlidirler. Bunlar da iki kişidir. Biri, büyük Deccâl'dir, dünya çapında çıkar; diğeri de İslâm Deccâlidir. Ki buna, Hz. Ali ve bir kısım ehl-i tahkik Süfyan demişlerdir. [Berzencî, el-İşâa fî Eşrâti's-Sâah, s. 95-99; Muhtasaru Tezkireti'l-Kurtubî, s. 133-134] ve Hz. Ali (r.a.) hep bu Deccâlden bahsetmiştir. Süfyan, Müslümanlar içinde çıkacak ve aldatmakla iş görecektir.

Deccâlle ilgili Buharî ve Müslim dahil birçok hadis kitabında çokça sahih hadis bulunmaktadır. Doğrusu Deccâlin vasıfları ve icraatı hariç, geleceğiyle ilgili hiçbir münakaşa ve münazaa bulunmamaktadır.

Öyleyse Deccâlin geleceği ne kadar kesinse Mehdî'nin gelişi de o ölçüde muhakkaktır. Çünkü zehir, panzehirsiz düşünülemez. Nemrudu Hz. İbrahim’siz (a.s.), Firavunu Hz. Musa'sız (a.s.) düşünemeyeceğimiz gibi Deccâl’i da Mehdîsiz düşünemeyiz. Deccâl varsa Mehdî de vardır.

Hiç akıl kabul eder mi ki, Deccâl meydanı boş bulup alabildiğine at oynatsın, maddî ve mânevî istediği her türlü tahribatı yapsın, bâtılları yerleştirmeye çalışsın da onun karşısında duracak, onunla mücadele edecek, tahribatını engelleyip hakkın-adaletin yerleşmesini sağlayacak kimse /kimseler bulunmasın. Bunu akılla, mantıkla, ilimle, dinle bağdaştırmak mümkün değil, âdetullaha da ters düşer.

Cenab-ı Hak rahmet hazinesinden, İslâmiyetin ebediyetine bir himaye eseri olarak, ümmetin bozulduğu her dönemde onu ıslah ve tecdit eden bir muslih veya bir müceddit yahut şânı yüce bir halife ya da bir kutb-i âzam, bir mürşid-i kâmil ü mükemmil veyahut bir nevî Mehdî hükmünde mübarek zâtları göndermiş… Onların eliyle fesadı yok edip, milletin umurunu ıslah etmiş… Şeriat-ı Ahmediyye’yi muhafaza etmiştir. Mâdem âdetullah / ilahi kanun öyle cereyan ediyor; âhir zamanın en büyük fesadı zamanında da, elbette ki hem büyük bir müçtehid, hem büyük bir müceddit, hem hâkim, hem Mehdî, hem mürşid, hem kutb-i âzam, kutbu’l-aktâb olarak bir mübarek zâtı gönderecek… Ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevî’den olacak... Çünkü Mehdî, O’nun neslinden gelecektir. [Bkz. Prof. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 17, 557-558]

Ve yine buyrulmuştur ki; “Mehdî benim Ehl-i Beytimden ve benim neslimdendir. O yeryüzünü adâletle dolduracaktır. Muhakkak ki o, İsa (a.s.) ile birlikte yola çıkarak Filistin arazisindeki Bâb-ı Lût denilen mevkide Deccâl’i öldürmesi için İsa’ya yardım edecektir.” [İmam Şa’rânî, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir zaman Alametleri, (Mütercim Halil Günaydın) Bedir yayınevi, İstanbul, s. 438]

 

 

Go to top