Selamün aleyküm,

Kıymetli Hocam, başlıkta belirtmiş olduğum kelime hakkında bilgi almak istiyorum. Bir tartışma esnasında böyle bir lafız geçince merak edip sormuştum. Tartışmada ki muhatabım herhangi bir dini konuda münazara yaptığığımız sohbet esnasında Kur'an-ı Kerim' den ve Hadis-i Şerif'lerden seçerek cevap veriyor. Esas meseleye gelecek olursak bu bahsi geçen "istişhad" ın dinen hükmü nedir? Hangi şartlarda geçerlidir? Günümüzde bununla amel edenler var mıdır? Saygılarımla. DAVUT VURAL

*******

Ve aleyküm selam.

Değerli kardeşim;

Her şeyden evvel istişhâd, dinde bir hüküm istinbatı anlamında içtihat değildir ki onunla amel edilsin. Yeri de şartı da edebiyat alanıdır, konuşma ve yazışmalarda istimâl edilir.

Ezcümle istişhâd, lisâniyat kaidelerini, kelimelerin yapı ve manalarını isbatlamak üzere doğruluğu kesin olan misâller getirmek manasında bir belâğat tabiridir.

Kelime olarak “şahit getirmek, şahit göstermek” mânasına gelen istişhâd; lûgat, sarf, nahiv ve belâğat ilimleri ıstılâhında, “bir kelimenin veya bir ifadenin lafız, mana ve kullanım doğruluğunu isbatlamak gayesiyle, doğruluğu kesin olan nazım ve nesirden misâl / örnek vermek” anlamında kullanılır.

Bunun için getirilen misâle şâhid denir. Kelimenin cem’îsi de şevâhid gelir. Bazı kaynaklarda istişhâd yerine ihticâc ve istidlâl tabirleri de kullanılmıştır.

Misâl ile şâhid arasında fark vardır. Şâhid bir lisan ilmi kaidesinin, bir ifadenin doğruluğunu isbatlar; misâl ise kaideyi açıklamak ve anlaşılmasını kolaylaştırmak için getirilir.

Bir başka ifadeyle istişhâd; bir kelâmın ardından onu pekiştiren ve doğruluğunu isbatlayan atasözü, vecîze ve temsil mahiyetinde bir başka söz zikretme manasında edebî sanattır.

Bedî‘ ilmi içinde yer alan istişhâdı, edebî bir sanat olarak inceleyen ilk müellif Ebû Hilâl el-Askerî (v. 400/1009) “istişhâd ve ihticâc” adını verdiği bu türü şöyle açıklamıştır:

İlk önce bir söz söylenir; sonra onu, bundan doğan ve buna bir zeyl (ek-ilave-hâşiye) mevkiinde olan, doğruluğuna delil ve misâl teşkil eden diğer bir söz takip eder”. [Kitâbü’s-Sınâateyn, s. 470]. İbn Sinân el-Hafâcî, “istidlâl bi’t-temsîl” olarak adlandırdığı istişhâdı, “Önceki sözün doğruluğuna delil teşkil eden ve ona bir misâl konumunda olan söz getirmektir” diye tarif etmiştir.

Türk edebiyatında bir edebî sanat olarak istişhâddan ziyade ona çok benzeyen “irsâl-i mesel” veya “iktibas” tabirleri tercih edilmiş, bu sebeple Türkçe belâgat kitaplarında istişhâd yer almamıştır. İrsâl-i meselde örnek olarak atasözleri veya benzer kelâm-ı kibâr (özlü ve hikmetli sözler), iktibasta âyet ve hadisler zikredilir. İstişhâdda ise örnek söz veya mısraların kime ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Belâğat tabiri olarak istişhâdın asıl malzemesini doğruluk, güzellik, yaygın kullanılırlık gibi farklı hususiyetlere sahip kalıplaşmış ifadeler teşkil eder. Şair veya yazarın ifadeyi kuvvetlendirmek, manayı zenginleştirmek, sözü sanatlı hâle getirmek gibi maksatlarla âyet veya hadis, atasözleri, vecîze, mısra’ ve beyit zikretmesi istişhâdı ortaya çıkarır.

Hasıl-ı kelâm netice-i merâm

Bir edebiyat tabiri / ıstılâhı olan istişhâd, konuşmada-yazıda manayı güçlendirmek için başkalarının fikir ve sözlerinden faydalanma bakımından ıtnâb-ı makbûle (sözü, kabul edilebilir ölçülerde uzatmaya) benzer. Bâhusus izah gerektiren fikirlerle yoruma muhtaç mevzularda, müellifin-mütekellimin sığlıktan kurtulması ve ifadesini zenginleştirip kuvvetlendirmesi için istişhâd en uygun yoldur.  

Keza Arap edebiyatına dair temel eserlerden Telhîs’i (veya başkalarını) okuduysanız, oralarda sık kullanılan tabirlerden birinin “mahall-i istişhâd ve mefhum-i beyit” terkibi olduğunu ve bundan neyin kastedildiğini hatırlarsınız.

Demek oluyor ki istişhâd, geçmişte de günümüzde de dinî ilimlerdeki (fıkıh-usûl-i fıkıh vd.) içtihat ve istinbat gibi değildir, olmamıştır, onların yerinde kullanılmamıştır. Onun yeri, fesâhat ve belâğattır, edebiyat alanıdır. Sahası lûgat, sarf-nahiv, meânî, beyân ve bedî‘ ilimleridir.  

Ancak konuşulan itikadî-fıkhî… mevzularda delil olarak meselenin istinad ettiği nassları zikredip, istişhâdım ya da istidlâlim budur denilebilir. Bunda bir mahzur olmaz. Maamafih bu da gereksiz bir ifade olur. Çünkü bu defa kendisine, ‘müçtehit misin ki bu üslûbu kullanıyorsun,  sen bize bu ayet ve hadislerden müçtehitlerin istinbat ettikleri hükümleri söyle, kâfi’ diye bir itiraz gelebilir. O bakımdan gerek hitâbette gerekse kitâbette her kelime ve kavramı yerli yerinde kullanmak daha münasip olur. Hele ki muhatabınız istişhâdı içtihat manasında kullanıyorsa, bunun kabul edilebilir tarafı zaten olmaz-olamaz; zira günümüzde hakiki manada müçtehit yoktur. Müçtehit olaçıkagelenler de, hakiki mü’minlerce ke-en-lemyekün hükmündedir. Zaman zaman tekrarladığımız gibi, günümüz Müslümanlarının ihtiyacı da filasıl müçtehide değil, mütefekkiredir. Bu durum, herhalde tahlil gerektirecek bir muamma değildir. Fefhem.

Vesselâm

Go to top