(Sabır, üçtür: Musibete, tâata ve günah işlememeye sabır. Musibete sabredene, Allahü teâlâ üçyüz derece ikram eder. Her derece arası yerden göğe kadar mesafedir. Taate sabr edene altı yüz derece ihsan eder. Her derece arası, yerin dibinden Arşa kadardır. Günah işlememeye sabır edene dokuz yüz derece verir. Her derece arası yerin dibinden Arşın üstüne kadardır.) (ٍSuyuti, el-Fethu'l Kebir, 2/190; İbn Ebi Dünya, es-Sabr ve's-Sevab, 1/30) `` Günah işlememeye sabır edene dokuz yüz derece verir. Her derece arası yerin dibinden Arşın üstüne kadardır. ´´  Bir derecesi yerin dibinden arşın üstüne kadar ise bütün alemleri kapsayacak büyük bir derece mi verilecektir ? Hadis sahih midir ?

*******                                          

Malum yerlerden mealini kopyaladığın hadis, zikri geçen me’hazlerde de hemen hemen aynıdır. Mana ve mahiyet itibariyle herhangi bir problem yok. Kaynaklar da sağlam. Yusuf en-Nebhanî (rh.) hazretleri, İmam Suyuti'nin (rh.) ez-Ziyadetü alâ Kitabi'l-Câmi'i's-Sağîr ismiyle hazırladığı ilavelerini, el-Câmiu's-Sağîr'e eklemiş ve el-Fethu'l-Kebîr fî Dammi'z-Ziyâdâti ile'l-Câmii's-Sağîr adıyla yeni bir eser meydana getirmiş… Bu eserini hurûf-i heca’ya (harf sırasına) göre tertiplemiştir. Müellif (rh.), bu tertibinde İmam Süyûti'nin (rh.) kullandığı rumuzları ve hadislerin sıhhat dereceleri hakkında verdiği hükümleri, kendi bildiği bir sebeple eserine almamış, buna lüzum görmemiştir. Ki, âcizane mülâhazam da, siz ve bizim gibi aklı kaasır ve sermayesi kıt kaarîlerin kafaları karışmaması için gereksizliği yönündedir.

Böylesine büyük tarih, siyer ve hadis... âlimlerimizin naklettikleri hadislerin sıhhati noktasında bizim zerre kadar bir şüphemiz yoktur, olamaz da… Ayrıca bu hadis, ahkâm hadisi de olmadığı için, mütevâtır veya meşhur olması da gerekmez. İşin o yönünü, Sünnet’i dışlayıp “Kur’an Müslümanlığı” çığırtkanlığı yapanlar düşünsün!

Adı geçen kaynaklarda söz konusu hadis mealen şöyle geçmektedir: 

Sabır üçtür:

1- Musîbete karşı sabır,

2- Tâat üzere sabır,     

3- Mâsiyetten (içtinap edip uzak kalabilmek için) sabırdır.

Kim musîbete sabrederse ve onu Allah'tan geldiğini düşünerek güzel bir şekilde karşılarsa, Allah Teala ona üç yüz derece verir ki, her bir derecenin arası yer ile gök arası kadardır.

Kim tâat üzere (emirlere uyup ibâdet etme hususunda) sabrederse, Allah Teala ona altı yüz derece verir ki, her bir derece arası yerin üst sınırından (yeryüzünden) yedi tabaka altına kadardır.

Kim mâsiyete sabrederse, Allah Teala ona dokuz yüz derece verir ki, her bir derecenin arası yerden Arş’a kadardır.” [Yusuf en-Nebhanî, el-Fethu'l-Kebir fî Dammi'z-Ziyâdâti ile'l-Câmii's-Sağîr, 2, 190; İbn Ebi Dünya, es-Sabr ve's-Sevâbu, (Nşr. Muhammed Hayr, Ramazan Yûsuf), Beyrut 1418/1997, 1, 30]

Mü’min bir kul, şeytanın ve nefs-i emmârenin bütün telkin, iğvâat ve tuzaklarına rağmen hayırlı bir iş yapar ve bu hususta önüne çıkan engellere-sıkıntılara da sabredip sebat gösterirse, ‘tâat üzere sabretmiş’ olur. 

Kendisine mubâlağa ile (durmadan-sürekli) kötülüğü emreden nefsinin sözlerine ve şeytanın vesveselerine / kandırmacalarına kapılmamak için kendi içinde mücadele-mücâhede veren mü’min de ‘mâsiyete’, yani günahlara karşı sabretmiş olur.

Bu dünya imtihanın bir cilvesi olan sıkıntılara, hastalıklara ve ‘musîbetlere’ sabredip, şikâyet yoluna girmemekle de kul, sabrın en yüksek mertebesi olan üçüncü şubesinde muvaffakıyete ulaşır.

‘Bir derecesi yerin dibinden Arş’ın üstüne kadar ise bütün âlemleri kapsayacak büyük bir derece mi verilecektir?’ sorunuza gelince… Bu ifadeler, ihsan olunacak derece ve mertebelerin ne denli büyük ve ulvî olacağını gösterir, ona işarettir. Bununla birlikte söz konusu derecelerin, bütün âlemi kapsayacağını söylememiz de mümkün değildir. Çünkü âlemler, burada zikri geçen âlem-i halk’tan ibaret değildir. Aklımız-havaslamız bunları bile kavramaktan âciz, nerde kaldı ki âlem-i emr’i ve onun mâverâsını idrâk ve ihâta edebilsin!!! Öyle değil mi Rudvan?

Bakıyorum gene lüzumsuzluklara başlamışsın. Seni ne ilgilendirir ki bu meseleler? Hadisin sahih mi olduğu, bahsedilen derecelerin bütün âlemi şumûlüne alıp almayacağı..? Sen kulluğuna bak. Cenab-ı Hak’tan da af ve afiyet dile. Çünkü sabır zor iş ve asıl itibariyle Allah dostlarının terakkisî içindir, daha ziyada onlara lâzım... Çünkü terakkî imtihan gerektirir, imtihan da bela ve musibetlere sabretmeyi iktiza eder. Bizler imtihan ehli değiliz, sabredecek gücümüz de yok. Rabbim (c.c.) bizleri iltimâs-ı ilahisiyle, Rasûlü’nün yüzü suyu hürmetine imtihansız olarak -meccânen- kâmil bir imanla huzuruna çıkartıversin. Duamız, niyazımız, tazarru ve ilticamız bu olmalı. Tamam mı Rudvan

Go to top