Yatsinin farzini kilan kisi son sunnet ve vitr birkac saat sonra kilmasinda mahzur var mi? İsim mahfuz

*******

Herhangi bir zaruret ve mecburiyet olmaksızın farz ile sünnet arasını açmanın mahzuru, mekruh olur, namazın sevabını azaltır.

Vakit namazlarının sünnetleri ile farzı arasında konuşmanın hükmü hususunda, âlimler arasında değişik görüşler bulunmaktadır.

Hanefî âlimlerine göre, vakit namazlarının sünnetleri ile farzı arasında bir zaruret olmaksızın konuşmak veya bir şey yemek-içmek gibi namaza aykırı bir davranışta bulunmak, mekruhtur. Böyle şeyler, namazın sevabını azaltır. [İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 457; Tahtâvî, Hâşiyetü’t-Tahtâvî, 171]

Ancak bilindiği üzere Vitir nâfile değil vaciptir. Vakti ise yatsı namazının vaktiyle aynıdır; yatsı namazı vaktinin bitimi ve sabah namazı vaktinin başlangıcı ile son bulur. Ne var ki vitir namazı yatsı namazından sonra kılınır. Bu ikisi arasındaki tertibe riâyet vâciptir.

İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre, vitrin vakti, yatsı namazı kılındıktan sonra başlar. Bir kimse yatsı namazını kıldıktan sonra elbisesini değiştirip başka bir elbise ile vitir namazını kılsa ve önceki elbisesinin temiz olmadığı anlaşılsa, İmam-ı Azam'a (rh.) göre yalnız yatsı namazını yeniden kılmak icap eder. İmâmeyn’e göre ise, her iki namazı tekrar kılması gerekir; çünkü vitir namazı vaktinden evvel kılınmış olur. [Bkz. Kaynaklarıyla İslâm Fıkhı, 1, 180-181]

İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.), vitir namazını bayram namazları gibi vâcip olarak kabul etmiştir. İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve diğer üç mezhep imâmlarına (rahımehumullah) göre ise, vitir namazı müekked sünnettir.

Bir insan uykudan uyanacağına güveni yoksa, uyumadan önce vitir namazını kılmalıdır. Eğer uyanacağından emin ise, vitir namazını gecenin sonuna kadar geciktirmesi daha faziletlidir.

***

Velhâsıl; farzlardan önce ve sonra kılnan sünnetler, farzların koruyucusu, tamamlayıcı ve mükemmelleştiricisidir. Bu sebeple farz ile sünnet arasında yemek-içmek, dünyevî bir şeyi konuşmak sünnet ile farz arasını ayrmak manasına gelir.

Gerek ilk sünnet ve gerekse son sünnet olsun, sünnet ile farz veya farz ile sünnet arasında konuşmak sünneti yok etmez, fakat sevabını eksiltir. Bununla beraber sünnet ile farz arasında dünyevî bir iş yapmanın farza bağlı olarak kılınan (ilk) sünneti yok edeceğini ve yeniden  kılınması gerektiğini söyleyen âlimler de vardır. [Bkz. İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 2, 19]

Fethu’l-Kadîr’de de bu mevzuya değinilmiş ve özetle şu ifadelere yer verilmiştir:

Hz. Âişe’nin (r.anha) rivayet ettiği hadiste, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.);

“Selâm verdikten sonra  ‘Allâhümme ente’s-selâmu ve minke’s-selâm tebarekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikram’ diyecek kadar oturur sonra kalkardı.” ifadesine yer verilmiştir… Hilvânî (rh.) gibi bazı âlimlere göre, “kişi (son) sünnetleri kılmadan evrâdı / tesbih ve duayı okumamak daha evlâdır. Şayet okursa da bir mahzuru / sakıncası yoktur.” Böyle bir durumda şayet evrâd u ezkâr okunursa, bazılarına göre bununla sünnetler düşmez, bazılarına göre ise düşer; fakat ilk görüş daha isabetlidir. Nitekim Buharî, Ebu Davud ve Tirmizî’nin yaptıkları rivayette Hz. Âişe (r.anha) şöyle demiştir:

"Nebî (s.a.v.) sabah sünnetini kıldıktan sonra şayet ben o zaman uyanıksam benimle sohbet eder, aksi takdirde müezzin ezan okuyuncaya kadar yanı üzere yatardı (ıztıca’da bulunurdu).” [A.g.e. ve m., 2, 389-390]

Fetâvây-ı Hindiyye gibi bazı kaynaklarda ise bunun sınırları çizilmiş ve şöyle bir açıklama getirilmiştir:

Sünnet kıldıktan sonra farzını kılmadan alış-veriş yapılması, bir şey yenip içilmesi veya bir durumunda sünnetin yeniden kılınması uygun olur. Çünkü sünnetler farza bağlıdır. Dünyevî bir işten dolayı ara vermek, ikisinin arasını ayırmak anlamına geliyor. Ama bir lokma veya bir yudum su zarar vermez. Yani sünnetin faziletini düşürmez. Ayrıca sünnet ile farz arasında ibadet etmek (zikir ve tefekkürde bulunmak) de caizdir.

Buna göre, öncelikle sünnet ile farz arasında dünyevî bir iş yapmamaya dikkat göstermek icap eder. Eğer ihtiyaca göre kısa bir şey yapmak gerekirse, bunun da sünnetin sevabını yok etmeyecek ölçüler çerçevesinde olmasına / kalmasına riayet etmek iktiza eder.

Son olarak mevzumuzla alakalı bir fetvâ:

"Farzdan önceki sünneti eda edip, sonra amel-i kesîr yapılsa, sünneti iâde lazım olup; farzdan sonraki sünneti kılmazdan önce (emel-i kesîr) yapılsa sünnet sâkıt olmasa da sevabı noksan olur." [Behce Fetvâları, Hulâsatü’l-Ecvibe,  1, 12]

Yani, sünnet ile farz namazların arasını dünya işleriyle ayırmamalıdır. İkisinin arasına giren bu işler, kılınan sünnetin sünnelikten sâkıt olmasına (düşmesine) sebep olur. Bu itibarla o sünneti yeniden kılmak gerekir. 

Go to top