Abi selamünaleyküm hayırlı ramazanlar. Papyon takmakta dinen bir beis var mı? Kemal Erdem - Messenger

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Öncelikle şu sorunun cevabına bir bakalım; papyonu, diğer kravatlar gibi değerlendirebilir miyiz, yoksa bir farklılık söz konusu mudur?

Kullanma cihetinden baktığımız zaman, evet, her ikisi de aynı işi görmekte / aynı fonksiyonu îfa etmektedir. Buna göre ilk nazarda gayrimüslimlerin haram olmayan âdetlerini yapmakta, giydiklerini giymekte, kullandıklarını kullanmakta dinen bir mahzur yoktur, diye değerlendirmek mümkün. Ama bu obje (papyon), bulunduğunuz çevrede şayet yadırganıyor, tuhaf karşılanıyorsa takmamanız daha münasip olur. Bu bir…

Ayrıca papyonun öbür kravatlar gibi olmadığı, görüntüsünün farklı bulunduğu ve “haç”ı tedâi ettirdiği de aşikâr... Bilindiği üzere “haç”ın pek çok değişik şekilleri var. Dolayısiyle bunun, mü’minin kaçınması icap eden  “sû-i îhamı müş’îr” bir nesne olduğu bir hakikat. Bu açıdan günümüzde, “İttequu mevâdıa’t-tühemi”, yani sizi zan altında bırakacak yerlerden uzak durun, töhmet noktalarında bulunmaktan sakının, mealindeki hikmetli ikaza uygun hareket etmek, eskiye nisbetle daha da hayatî bir ehemmiyeti haizdir. Keza Hz. Ömer’in (r.a.) şu sözü de, sadedinde olduğumuz meseleye ışık tutmaktadır: 

Kim kendini töhmet altında kalacak bir konuma sokarsa, kendisine sû-i zanda bulunanları kınamaya hakkı yoktur.” [Müttaqī el-Hindî'nin (v. 975/1567), Kenzü’l-Ummâl, Hadis no: 8815]

Hâsılı, bu gibi sıkıntılı ve şüpheli nesnelerden ve fiillerden kaçınmaya muvaffak olabilen bir mü’min, takvâya ve dinde ihtiyatlı olana sarılıp müttakîler zümresine dâhil olmuş; "Şüpheli olanı bırak, olmayana git"[Buharî, Sahih, İman 39, Büyu', 2] "Helâl da, haram da bellidir... Arada şüpheli şeyler vardır. Onlardan sakınan dinini ve ırzını korur" [Bkz. Buharî, Sahih, İman, 29; Nesâî, Sünen, İman, 28; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 69] hadis-i şeriflerini düstur edinmiş olur.

***

Teşebbüh meselesi

"Bir kavme benzeyen onlardandır." [Ebu Davud, libas 4 - 4031; Ahmed b. Hanbel; Musned, 2/50-92, 7/142],

"Bizden başkasına benzemeye özenen bizden değildir" [Tirmizî, Sünen,  İsti'zân, 7], hadis-i şerifleri de, Müslüman için başka milletlere benzeme özentisinin tehlikesini gayet açık bir şekilde haber vermektedir. Mesela papazın beline taktığı zünnarı ve haç’ı takmak böyledir.

Ancak unutmamak lazım; hadis-i şerifin metninde geçen "teşebbuh" kelimesi, tesâdufi bir benzemeyi değil tekellüfü, "benzemeye çalışmayı" yani bir kimsenin benzemek istediği kişileri bilerek ve isteyerek taklid etmeye çalışmasını ifade etmektedir. Yoksa mesela bir gayrimüslim, İslâm’a girmek gibi bir niyeti olmaksızın, Müslümanlara mahsus bir alâmeti taşımakla, Müslüman sayılamıyacağı gibi, gayrimüslimlere benzeme kasdı olmaksızın, soğuk-sıcak vb. sebeplerle onlara mahsus alâmetleri giyen bir Müslüman da kâfir sayılmaz." [Fetevâ-yı Hindiye,Bulak, 1310 h., II, 276] Hele hele kâfirlerin şiârı olmayan bir takım kıyafet ve davranışlarda gayrimüslimlere benzeyen kimse asla tekfir edilemez. [Aliyyü’l-Kaarî, Şerhu'ş-Şifâ, İstanbul 1309 h., II, 522]

Ama papyonun soğukla da sıcakla da bir alakası olmadığına göre, giyim-kuşam örfümüze böylesine uzak bir objeyi takan bir mü’min tekfir edilmese de, elbetteki bu tarz tasvip de edilemez. Çirkindir, töhmetlidir, tehlikelidir, kaçınmak, uzak durmak gerekir.

***

İslâm’da giyim şekli değil, şer’î ölçü vardır

Evet İslâmiyet, Müslümanlara hususi (şablon) bir kıyafet şekli getirmeyip, bu hususta uyulması gereken ölçüler vaz’etmiştirr. Binaenaleyh şu veya bu tip bir elbiseyi de yasaklamamıştır. Bunun için Müslümanların kıyafetleri aynı değildir. Bâhusus coğrafî iklimlere göre deşikilik arzetmektedir. Nitekim kimi entari, kimi kaftan, kimi şal, sarık, kimi pantolon, kimi de şalvar giyer. Bu hususta herkes serbesttir. Yeter ki şer’î ölçülerin dışında olmasın.

Bununla beraber, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bir memlekette âdet olmayıp, halkın nazar-ı dikkatini çeken kıyafete bürünmek de doğru bir hareket değildir. Şâfiî mezhebine göre; kişinin şahsiyetini zedelediği için böyle elbise giyenlerin şehadeti (şahitlik yapması) muteber değildir. Ancak tuhaf ve nazar-ı dikkati çeken bir kıyafet olmadıktan sonra, gayrimüslimlerin giydikleri ve küfür alameti olmayan bir nesneyi giymekte şer’an bir mahzur olmaz. Nitekim Buharî ve Müslim’de zikrolunduğuna nazaran, el-Muğîre bin Şûbe'nin (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Nebî sallallahu aleyhi vesellem, kolları dar bir Rum cübbesi giymişti."

Bu hadîsten anlaşıldığına göre, kâfirlerin giydiği elbiseleri giymekte beis yoktur. [Aliyyü’l-Kaarî, Mirkatü'l-Mefâtih, 4, 416] Mesela bugün giydiğimiz palto-pardesü de, dinen cübbe sayılır. Çünkü hadis-i şerifte geçen cübbe ile palto arasında fark yoktur. Binaenaleyh diğer krvatı takmakla papyon kravatı takmak arasında da dinen bir fark olmaz. Fakat çevremizde dikkat çekiyor ve tuhaf karşılanıyorsa, tabii ki takmamak daha uygun olur.

***

Milletler, örf ve âdetleri

Bunlar milletlerin-cemiyetlerin örf ve âdetleriyle, kültürleriyle alakalı hususlardır.

Kültür, en kestirme tarifi ile öğrenilen bilgilerin hayat tarzı hâline gelmesidir. Oyunda-eğlencede, selâmlaşmada, yemede-içmede, giyimde-kuşamda, ev düzeninde, cemiyet nizamında ve benzer sahalarda kendini gösterir. Bu alanlarda hayat tarzı hâline gelen kültür, sonra işe, içtimaî-iktisadî hayata, üretime, siyasete, hukuka, hatta milletler arası münasebetlere varıncaya kadar şekil verir. Bunlara üst müesseseler/kurumlar dersek, bu kurumların, üzerine oturup yerleşeceği kültür tabanı yoksa, bunlar Müslümanca olamazlar.

Önce bilgi, sonra bu bilginin yaşanıp irfan (kültür) hâline gelmesi, daha sonra da bunun üzerine kurulacak üst müesseseler… İşte mütekâmil / sağlıklı gelişmiş bir toplum böyle oluşur. Bu hayat tarzı, farklı kavimleri-milletleri-toplumları birleştiren san’atını-mimarisini ve insan tipini teşekkül ettirdiğinde medeniyete inkılâb eder/dönüşür.

Mesela düğün, cemiyetlerde kültürün en belirgin dışa vurmasıdır. Kendine hâs / özgü bir düğünü olmayan kültür eksiktir. Kültür tabanında oluşacak boşlukları, başka kültürlerin unsurları doldurur. Bu tesirlenme çoğalırsa tabanın rengi değişir ve İslam irfanı / kültürü diye bir şey kalmaz. Bu sebeple Müslüman bir aile kurulurken düğünün de Müslümanca olması, gelinin-damadın da Müslümanca giyinmesi çok önemlidir. Şu andaki düğünlerimize baktığımızda, “İşte Müslüman’ın düğünü böyle, Müslüman damat ve gelin de böyle olur” diyebileceğimiz kaç düğünle karşılaşabilmekteyiz!

Gelinin düğünlerde herkesin dikkat nazarları altında süslenip püslenip bütün cazibesini ortaya koyması elbette ki caiz değildir. Hatta gelinlik bile kültürümüz açısından uygun mudur? Onu da İslamlaştırmak gerekir. Mesela gelinin yüzünün kırmızı bir duvakla kapatılması hem bölgesel kültürümüzde, hem hem dinî irfanımızda var olan bir uygulamadır. Bunları niye gözardı ediyoruz ki?

Malumunuz, yerleşik kültüre, örf ve âdetlere karşı çıkmak çok zordur ve çok güçlü olmayı, mevcudun karşısına güçlü bir alternatifle çıkmayı gerektirir. Bu da bilgi ister, kararlılık ister, sağlam bir kimlik ister, destek ister.

Evet, bilhassa düğünlerde damadın da papyon kravat takması / giymesi bir kültür taklidinin emâresidir. Keza mum yakmalar, ateş kültlerini hatırlatan maytaplar hep birer kültür kaymasıdır, yozlaşmadır, örf ve âdetlerin bozulmasıdır. Bunlar kayıp bozulunca, onlara bağlı müesseseler de bozulur, o da haliyle inanca ve ibadete tesir eder. 

Go to top