Efendim, okuduğum dini bir eserde şu buyrulmuş: "Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi aleyhim ecma’în” buyuruyor ki, Allahü teâlâ ilm gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuşdur. Fekat, yalnız üç sıfatı kendine mahsûsdur. Bu üç sıfatdan hiç bir mahlûkuna vermemişdir. Bu üç sıfatı, kibriyâ, ganî olmak ve yaratmak sıfatlarıdır."
bu ifade "bu sıfatların mahluklarda bulunması mümkün değildir, muhaldir" şeklinde mi anlaşılmalıdır yoksa "Allah-u Teala dilerse verebilir, kullarda bulunabilir ama vermemeyi dilemiştir" şeklinde mi anlaşılmalıdır? "Bu üç sıfatdan hiç bir mahlûkuna vermemişdir." ifadesi kafamı karıştırdı.

- Ayrıca önerebileceğiniz eserler var ise bana mail yolu ile bilgilendirebilirseniz de çok sevinirim. Çok teşekkürler, hayırlı günler.

Soru: Ersin Karadağ tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

*******

Selamün aleyküm.

Değerli kardeşim;

Öncelikle bunları okuduğunuz yerde açıklamaların da bulunduğunu, dolayısiyle naklettiğiniz yerin devamını da dikkatle okumanızın faydalı olacağını hatırlatmak isterim. Nitekim şöyle denilmiş:

“Kibriya, büyüklük, üstünlük demektir. Gani olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey O’na muhtaç olmak demektir. İnsan ise ihtiyaç sahibidir. Allah yaratıcıdır, insan ise yaratıktır, fanidir.

Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecavüz etmek olur. Kula kibirlenmek yakışmaz. En büyük günahtır. Hadis-i kudside buyuruldu ki: (Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azap ederim.) [Müslim]

Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu? 

Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.) [Müslim]

(Kişi kibirlenince, iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler.) [Beyheki]”  

***

Sorduklarınıza gelince…

Evet, sizin de zikrettiğiniz gibi, "bu sıfatların mahlûklarda bulunması mümkün değildir, muhâldir". Cenab-ı Hak irade buyurmuş, öyle dilemiş, meşiyyet-i ilahi o yönde tahakkuk etmiştir. Binaenaleyh bunun ardından, "Allah-u Teâla dilerse verebilir, kullarda bulunabilir ama vermemeyi dilemiştir" şeklinde mi anlaşılmalıdır?” diye ikinci bir sorunun herhangi bir anlamı olmaz.

Kısaca tekrar edecek olursak; öyle hükmetmiş Mevlâ-yi zû’l-Celâl ve'l-Kemâl Hazretleri... Ve yine sizin de kaydettiğiniz gibi, "Bu üç sıfatdan hiç bir mahlûkuna vermemişdir." 

Velhâsıl, hakiki manada hiçbir kul, kibriya sıfatının sahibi değildir, bunu sahiplenmek hakkı da haddi de söz konusu olmaz, olamaz. Kelime olarak pek büyük anlamındaki el-Kebîr sıfatı ancak ve ancak Allahu Teâla’ya mahsustur. Buna rağmen kibirlenen-böbürlenen, kendini büyük addeden insanları, gerek dünyada gerekse ahirette çok kötü ve pek fena bir âkıbetin beklediğini haber vermiştir.

el-Ğanî; yani hiçbir hâlde, hiçbir zamanda, hiçbir yerde ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, tek ve gerçek zenginlik sahibi bulunan da azîz ve celîl olan Allahu Teâla'dır.

Muhtaç durumda olan ise kullardır. Dünyanın en zengin insanı da olsa mutlaka bir şeylere muhtaç ve bir şeylerden mahrumdur, yoksundur. Bir başka şeye, bir başka insana muhtaç olanın ise gerçek manada zengin olduğundan söz edilemez.

Allah (c.c.), sonsuz hazinelerin sahibidir; geçici zenginlikleri de kullarına verendir. Allahu Teâla verdiği bu geçici zenginlikle de insanları imtihan eder mâlumunuz...

el-Hâlık: Yaratıcı. Yoktan var eden. Hz. Allah her şeyin yaratıcısıdır. Her şeyin varlığını ve varlığı devam ettiği müddetçe görüp göreceği haller ve hadiseleri tayin ve takdir eden ve ona göre yaratandır.

Kısaca kâinatın ve onun içindeki her şeyin hakiki manada yaratıcısı O’dur.

İnsanların ortaya çıkardıkları eserler, buluşlar, düzenlemeler ise Allah’ın (c.c.) yarattıklarından, yani asıl itibariyle var olandan yeni bir şey elde etme çabasından başka bir şey değildir.

Cenab-ı Mevlâ ise hiçbir misâle-örneğe-numûneye bağlı kalmaksızın kendi kudreti ile yoktan var eder.

Bu hususlarda geniş bilgi için tavsiyemiz; bir Esmaü'l-Hüsna Şerhi alıp okuyun. En önemlisi de, sağlam bir ilmihal kitabından temel dini bilgilerinizi pekiştiriniz, itikadî-amelî-ahlâkî kavramlara âşina olmaya gayret ediniz. Tabii bu arada eğer Kur'an-ı Kerim okumayı bilmiyorsanız, mutlaka ve hemen onu da öğreniniz.

Kolay gelsin. Mevlam yâr ve yardımcınız olsun.

Allah'a emanet olunuz.

Go to top