hocam selamün aleyküm. sünneti hüdâ ile sünneti zevâidi soracaktım, bunları açıklayabilirmisiniz, birde râşid halifelerin uygulamalarınında sünnet olduğunu söyleyenler var, onlarda sünnet midir? özcan çamlıbel

*******

Ve aleyküm selâm kardeşim;

Hanefî âlimlere göre sünnet, amel bakımından iki kısma ayrılır:

1. Sünnet-i Hüdâ

2. Sünnet-i Zâide (cem’isi / çoğulu: ‘zevâid’ gelir).

Uyulması, uygulanması hidâyet; terk edilmesi de dalâlet olan sünnetler, ‘sünnet-i hüdâ’ kısmına girer.

Ayrıca uyulması güzel, terki de mübah olan sünnetlere de, ‘sünnet-i zâide’ veya ‘sünen-i zevâid’ denir.

Mesela ezan, ve kamet gibi sünnetler; ‘sünnet-i hüdâ’ olarak tavsif edilmiştir. Bunlar İslâm dininin şiârıdır, başka dinlerde yoktur.

Sünnet-i zevâid ise, fer'i meseleleri içine alır… Mesela; Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz cihada giderken deveye binmiştir. Ancak hayatında hiç deveye binmeyen bir mü’min, sünnete muhalefet etmiş sayılmaz. Zira deve, o zamana ait bir ulaşım vasıtasıdır. Günümüzde ise bu vasıtalar çok çeşitlenmiş, fakat gördükleri iş gene aynıdır. Netice itibariyle hepsi de ulaşım, taşıma ve taşınma vasıtalarıdır… Keza, Rasûlullah'ın (s.a.v.) kılık kıyafeti, elbise giyiş şekli, yemek yiyiş tarzı, yürüyüşü, yatışı, bir işe sağdan veya soldan başlaması, saç şekli, sarık sarma tarzı gibi âdetler de zevâid sünnetlerdendir.

Öbür sorunuza gelince…

İmam Serahsî (rh.); Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) “Benim sünnetime ve Râşid Halifelerimin sünnetine sarılın; hem de azı dişlerinizle sımsıkı yapışın[Bkz. İbn Abdi'l-Berr, İstiska 2, 237-9; Şâtibî, el-İ'tisam, 1, 193-194, 292] hadisini zikretmiş ve Hulefâ-i Râşidinin (r.anhum) tatbikatının da delil olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bahsin devamında, mevzuya şu açıklamayı getirmiştir:

Bize göre sünnet’ten murad; Rasûlullah’ın (s.a.v.) ve ondan sonra gelen Hulefâ-i Râşidin’in (r.anhum) icraatlarıdır...

İmam Şâfiî (rh.) demiştir ki; mutlak olarak sünnet denildiği zaman, sadece Rasûlullah’ın (s.a.v.) sünneti anlaşılır. Bize göre sünnet lafzının, sadece bununla sınırlandırılması gerekmez. Zira selef, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in (r.ahhuma) tuttuğu yola dahi sünnet diyorlardı.” [Temhîdu'l-Füsul fî İlmi'l-Usûl, Beyrut, 1393, 1, 113]

Velhâsıl meselenin özü/özeti budur.

Rabbim (c.c.) cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’i sırât-ı müstakiminden… Rasûl-i zî-Şân Efendimizin ve Râşid Halifelerin sünnetlerinden… Vârisleri olan Allah dostlarının gittikleri nurlu ve feyizli yolu takipten, kıl ucu kadar dahi ayırmasın. Amin…

Rabimiz günahlarımızı bağışlasın, kötülüklerimizi/kusurlarımızı setredip bizi mahcup etmesin, ebrâr kulları ile birlikte ruhlarımızı teslim alsın, müttakilerle birlikte haşretsin.

Cennet ve Cemâliyle de meccânen müşerref kılsın.

Go to top