S.a hocam. işrak namazı hakkında bilgi verir misiniz? ilmihal kitaplarına baktım nafile namazlar bahsinde gözükmüyor. hangi vakitlerde kılındığı ve nasıl niyet edileceği konusunda biraz ayrnıtılı bilgi verirseniz çok memnun olurum. saygılarımla... ayrıca bir sorum daha var. dün sabah namazında bi hocayı gördüm camide. sabah namazının sünnetinden sonra farzı kılmak için beklerken peygamber efendimiz böyle 3-5 dakika yatardı dedi. yüzünü kıbleye dönüp sünnet şeklinde yatmış haldeydi. bu yatış şekliyle de ilgili bilgi verir misiniz? selam ve dua ile...
*******
Ve aleyküm selâm kardeşim;
Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah’ı zikreder, sonra iki rek’at namaz kılarsa, ona tam bir hac ve umre sevabı verilir”. Enes (r.a.) der ki: Rasûlullah (s.a.v.), “Tam bir hac ve umre sevabı” buyurdu. Bu sözü üç defa tekrar etti. [İmam Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb (Terc), 1, 434, Hadis no: 1]
Ebû Hüreyre (r.a.) de Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) kuşluk vaktinde güneş bir miktar yükseldikten sonra iki rek’at namaz kılmayı tavsiye ettiğini, buna devam edenin deniz köpüğü kadar da olsa günahlarının affedileceğini müjdelediğini haber veriyor. [Tirmizî, Sünen, Vitir, 474]
Hadis-i şeriflerde bahsedilen bu iki rek’at namaz, işrak namazıdır. Güneş doğup kerahet vakti çıktıktan sonra kılınır.
İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretlerinin de Tefsîru Ruhu’l-Beyan’da Enes bin Mâlik’ten (r.a.) rivayet olunan hadis-i şerifi aynen naklettiğini görüyoruz.
İmam Gazali (k.s.) hazretleri İhyâ’da bu namazdan, “…Güneş bir mızrak boyu yükseldikten, yani kerahet vakti çıktıktan sonra iki rek’at işrak namazı… kılmak…” [Bkz. Terc. Bedir Yay. 1, 983; Hadis için de bkz. İhyâ, I. 336] diye basederler.
İşrak namazının fazileti hakkında Hz. Ömer (r.a.) de şunları anlatır:
“Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir ordu çıkardı. Bu ordu büyük bir muvaffakiyet elde etti. Bolca bir ganimetle döndü. (Ashap) dediler ki:
‘- Yâ Rasûlullah, bu kadar çabuk hamle yapan bir ordu ve bu ordunun aldığı ganimetten fazlasını hiç görmemiştik.’ Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“- Ben bu ordudan daha seri hamle yapan ve daha fazla ganimet ele geçireni haber vereyim mi?”
‘- Haber ver, (yâ Rasûlallah)’ dediler. Şöyle buyurdular:
“- Bir cemaat ki, sabah namazını kılarlar, sonra oturup güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikrederler. Bundan sonra iki rek’ât namaz kılarlar, evlerine dönerler. İşte en büyük hamleyi yapanlar, en fazla ganimeti alanlar onlardır.”
Velhasıl böyle bir nâfile namaz vardır ve bu namaz, mü’mine tam bir hac ve umre sevabı kazandıran ameller arasındadır. Ama şartlarına riayet edilerek kılınması halinde tabii... Yani kişi sabah namazını cemâatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar bulunduğu yerde oturur, orada-burada gezinmez, oturduğu yerde Allah'ı zikreder, güneş doğduktan/kerahet vakti çıktıktan sonra da iki rek’ât işrak namazını kılar.
İşrak namazı, güneş ufuktan bir-iki mızrak boyu yükseldikten, yani doğduktan kırk-elli dakikalık bir zaman geçtikten sonra kılınır. Güneşin ufukta görünüşte bir mızrak yükselmesi astronomi ilmine göre beş derece yükselmesi demektir. Bu süre içinde namaz kılmak bilindiği üzere tahrîmen mekruhtur.
Güneşin kaçta doğduğunu bilmeyen veya bilse de saati bulunmayan bir kimse, çenesini göğsüne yapıştırarak güneşe bakar; bu vaziyetteyken eğer güneşi göremiyorsa, kerahet vakti çıkmış demektir. Bundan sonra artık işrak namazını kılabilir.
Diğer nâfile namazlar gibi işrak namazı kılanlar, bu namazı kuşluk namazından ayrı olarak ve ondan önce kılarlar. Aslında işrak namazı kılındığı sırada kuşluk namazının vakti de girmiş bulunmaktadır. Akabinde duha namazı da kılınabilir.
İşrak namazına, “Niyet ettim yâ Rabbi rızâ-i şerifin için işrak namazına” diye niyet edilebilir.
***
İkinci sorunuza gelince…
Rasûlüllah (s.a.v.) sabah namazının sünnetini evlerde kılmayı tavsiye etmiş, kendisi de böyle yapmıştır. Sünnet kılındıktan sonra bir süre yatmak veya oturup eşiyle veya ailenin diğer fertleriyle konuşmak Peygamberimizin bir sünnetidir. Hz. Aişe’nin (r.anha) mevzu ile ilgili rivayetlerinden biri şöyledir: “Rasûlullah (s.a.v.) sabahın iki rek’at sünnetini kıldığı vakit ben uyanmamışsam o da yatardı. Eğer o vakit uyanmış olursam benimle konuşurdu.” [Ebu Davud, Sünen, II, 304]
Sabah namazının sünnetinden sonraki bu yatmanın hükmü, birçok Sahâbî’ye (r.anhum) ve Şâfiîlere göre sünnet, Fukaha-i Seb’a (r.anhum) ve bir çoklarına göre müstehab, İmam Mâlik’e (rh.) göre istirahat için olursa zararsız, ibadet için olursa hayırsız, mekrûh veya bid’at, Hanefîlere göre ise mubahtır; hiçbir Hanefî fakih bid’at veya mekrûh olduğunu söylememiştir.
Aliyyü’l-Kârî (rh.) bu hususta hulâsa olarak şunları söylüyor:
‘Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) yatması sadece evinde olup teşri’ (şer’î bir hüküm koymak) için değil, istirahat için idi. Bu yatmayı emreden ve teşrî’ için olduğunu gösteren hadîs şayet sahih ise (ki kesinlikle öyledir. Zahiri mütenakız/çelişkili gibi görünen) delillerin arasını telif etmek/barıştırmak için bu (emir), yatmanın sadece evde olmasının istenmesine hamledilir (yorulur).’ Bunları ondan nakledip ‘en doğrusunu Allah Teâlâ bilir’, diyen İbn Âbidîn’in sözü mukayyed (sınırlı) bir teşrî’e de açıktır. Hattâ -Allahu a’lem- denilebilir ki, İbn Ebî Şeybe’nin Urve’den (rahımehumullah) rivâyet ettiği, “Urve mescide girdi, insanlar namazdaydı, hemen iki rek’at namaz kıldı, sonra yanını yere değdirdi, daha sonra da kalktı insanlarla namaza girdi” ifadesinde de görüldüğü gibi yanını (edebli bir şekilde) yere değdirmek şekliyle mescidde yatmak da bununla çelişmez. Bu bir sünnete ittiba’dır.
İki Sahâbî’nin, bir takım Tâbiîn’in ve bazı fakihlerin (r.anhum) itirazları, -Allahu a’lem- çok büyük ihtimâl ile farzla sünnetin arasını fasletmek (ayırmak) için veya mescidde muhterem zevâtın huzûrunda saygıyı ihlal eder vaziyette olan bir yatmaya idi. İmâm Muhammed’in ve kavlini naklettiği üstazı İmâm-ı A’zam’ın (rahımehumallah) mezhebi, Mescidde büyüklerin huzurunda gelişigüzel yatıp hürmet ihlaline sebeb olmayı reddir. Yoksa Rasûlullah’ın (s.a.v.) sünnetine ittiba’ niyetiyle mutlak manada yatmak değildir.
es-Selamu Aleykum Muhterem Hocam..
Öncelikle aklımıza takılan ve öğrenmek istediğimiz konularda biz mümin kardeşlerinize yardımcı olduğunuz için sizden Allahu Teala razı olsun..Mevlam sizler gibi Kur'an ve Ehl-i Sünnet'e bağlı hocalarımızı başımızdan eksik etmesin. Amin..
Hocam daha önceden başımıza geldiği için bu konuyu size sormak istiyorum..
Es-Selamu Aleykum Hocam..
Sabah ve akşam namazlarından sonra 21 Kureyş suresinin okunmasındaki hikmet-i ilahi nedir?Burada sayının 21 olmasının sebebbi nedir ve mübarek üstazımızın ya da Hoca efendilerimizin 21 kureyş suresi ile alakalı malumatıları olmuş mudur?Bildiğim kadarı ile İmam-ı Rabbani hazretlerine göre savaş hali olan yerlerde,tehlikeli ve düşman korkusu ile geçilmesi zor olan yerlerde 11 Kureyş suresi sabah akşam okunmalıdır diye bilmekteyim..Burada 11 olan sayı adedi 21 ile karıştırlmakta mıdır..Bu konu hakkında sahik bilgilerinizden istifade etmek isteriz.. Es-Selamu Aleykum
Kaside-i Bürde'nin yazarı kimdir hocam? Ve niçin yazılmıştır, ne için okunur?
*******
Bu güzel ve esrarlı kasidenin kaili/şairi/müellifi, Muhammed bin Saîd bin Hammad bin Abdullah el-Bûsîrî (k.s.) hazretleridir. Kısaca İmam Bûsîrî diye bilinir, anılır. Babasının, Mısır’ın Bûsir karyesinden olması münasebetiyle bu ismi almıştır. Hicrî 608’de (m. 1212) doğmuş ve 696’da (m. 1296) Mısır’ın İskenderiye şehrinde rahmet-i Rahmân’a kavuşmuştur. Türbesi de oradadır.
Şemâili: Kısa boylu ve zayıf bir bünyeye sahip olan İmam Bûsîrî (k.s.) hazretlerinin zahirî planda başlıca sıkıntı kaynağı; hanımının hırçınlığı, ailesinin kalabalıklığı ve geçim sıkıntısı olmuştur. Ancak bizim için sıkıntı ve meşakkat gibi gözüken bu durumlar, Allah dostları için bir huzursuzluk sebebi değildir elbet… Terakkileri için birer vesiledirler.
Şâzelî tarikatının müessisi/kurucusu Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî (k.s.) hazretlerine intisap eden İmam Bûsîrî (k.s.), O’nun irtihali üzerine yerine geçen Ebu’l-Abbas el-Mürsî’ye (k.s.) hitaben yazdığı 142 beyitlik “dal” redifli mersiyede, şeyhinin fazilet ve meziyetlerinden sitayişle bahseder...
Öyle anlaşılıyor ki; İbn Atâullah el-İskenderî hazretleri ile İmam Bûsîrî hazretleri, Şeyh Şâzelî’nin (k.s.) önde gelen iki mürididir. Ancak İbn Atâullah (k.s.) sözlerinde İlâhî aşk hissiyatını (temasını) dile getirirken, İmam Bûsîrî (k.s.) daha çok Peygamber aşkını-muhabbetini terennüm etmiştir. Allah dostu bu mübarek zat, hakikaten çok büyük bir şairdir. Fesâhât (güzel ve açık konuşmada) ve belâğatta (güçlü ve müessir ifadede) âdeta eşsizdir. Bilhassa Kaside-i Bürde’si âdeta bunun canlı misâli gibidir. Manevi bakımdan da çok büyük esrara sahiptir. Makamı üzere ihlâsla usûlüne uygun okuyanları dinlemek, büyük hazdır, manevi zevktir, terakkiye vesiledir... Kısaca bunun için yazılmış, bu maksatla okunur diyebiliriz. Tabii asıl te’lif sebebinin hikâyesi uzundur. Dilerseniz olabildiğince kısaltarak anlatmaya çalışalım.
İmam Bûsîrî (k.s.) bir rivayete göre Mısır’da vezirlik de yapmıştır. İlk önceleri şiir ve başka meşgalelerle ilgilenip Mısır sultanlarının yakınları arasına girdikten sonra güzel şiirleriyle onları öven, düşmanlarını da hiciv eden (yeren/kınayan) pek çok şiir yazmıştır. Bu durumu Kasîde-i Bürde’nin 140. beytinde şöyle ifade eder:
O’na övgü ile hizmetim; olsun vesile affına..
Şiirle ve boş işlerle, geçmiş ömrün günahına...
Bir gün evine giderken yolda rastladığı güzel yüzlü yaşlı bir zat ona:
- Yâ Bûsîrî, bu gece rüyanda Rasûlüllah’ı (s.a.v.) gördün mü? diye sorar. İmam-ı Bûsirî:
- Hâyır görmedim! diye cevap verir. Bu konuşmadan sonra O yaşlı zat başka bir şey söylemeden ayrılır. Ne var ki İmam-ı Bûsîrî’nin gönlüne, o anda Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) aşk ve muhabbeti düşer. O gece, rüyasında Rasûlullah Efendimizi görür ve içinin neş’e ve huzurla dolduğunu fark ederek uyanır. Bunun üzerine Efendimiz’i (s.a.v.) öven ve nice Peygamber âşıklarını sevgi deryasında yıkayan Mudariyye, Hemziyye gibi birçok medhiyeler / övgüler yazar. Kasîde-i Bürde’nin 149. Beytinde bunu şöylece dile getirir:
Düşüncemi övgüsüne, yönlendirdiğimden beri;
Başı darda her insana, O Rasûlü buldum hâmi.
Daha sonraki yıllarda vücudunun yarısı felç olur. Yürüyemez ve hareket edemez duruma düşer. İşte o zaman bu Kasîde-i Bürde’yi yazıp bununla Cenâb-ı Hakk’tan şifâ dilemeye yönelir. Kasîdeyi tamamladığı gece rüyasında İki Cihan Serveri Efendimizi (s.a.v.) görür. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) İmam Bûsîrî’den kendisi için yazdığı kasideyi okumasını ister. O;
- “Yâ Rasûlallah! Ben sizin için çok kasideler yazdım, hangisini emredersiniz?” deyince, Rasûlullah Ekrem Efendimiz kasidenin matla’ beytini okuyarak bu kasideyi işaret eder. Bûsîrî hazretleri kasidesini okurken Fahr-i Kâinat Efendimiz iki yana doğru sallanarak zevkle dinler. Tamamı 161 beyitten ibaret bulunan Kasîdenin 51. Beytinin birinci mısra'ını,
“Hakkında ilmin son hükmü; O da bir insandır ancak”,
olarak okuduktan sonra ikinci mısra'ını hatırlayamayarak takılır kalır. Bunun üzerine Rasûl-i Zîşân Efendimiz:
- “Oku yâ İmam!” diye buyurur. İmâm Bûsîrî:
- İkinci mısrayı hatırlayamadım yâ Rasûlüllah! der. Bunun üzerine mucize içinde mucize üzere Âlemlere rahmet yüce Peygamberimiz:
“Yaratmıştır O’nu Allah, en hayırlı kul olarak”
terkibinde ikinci mısra'ını ikmâl buyurarak beyti tamamlar. Kasîdenin tamamının okunmasından sonra Rasûlüllah Efendimiz mübârek avuçları ile İmâm Bûsîrî’nin felçli uzuvlarını mesheder/ovuşturur. Ne derin muhabbetin eseridir ki, İmâm Bûsîrî uyandığı zaman hastalığının zâil olduğunu / şifa bulduğunu görüp Allah’a hamdeder. O gecenin sabahında sıhhatine kavuşmuş ve sürûr içinde camiye giderken yolda Şeyh Ebu’r- Recâ hazretlerine rastlar. Ebu’r- Recâ (k.s.) ona:
- Yâ Bûsîrî!.. Fahr-i Âlem’i övdüğün kasîdeyi getir! der. İmâm Bûsirî;
- Rasûlüllah Efendimizi övdüğüm kasîdelerim pek çok. Hangisini istiyorsunuz? diye sorunca, Şeyh Ebu’r- Recâ:
“Gönül yakan o hasret mi? Selemdeki komşuları,
Gözünden akan yaşlara, karıştırıyor kanları”.
diye başlayan kasîdeyi istiyorum. Çünkü sen onu Peygamber Efendimizin (s.a.v.) huzurunda okurken işittim ve O’nun çok memnun olduğunu gördüm, der.
Bu kasideyi daha hiç kimsenin duymadığını zanneden İmâm Bûsîrî hayretler içinde kalır.
***
161 kıt’a’dan meydana gelen Kasîde-i Bürde on bölüm üzere düzenlenmiştir:
1 – 12 arası Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) duyulan aşk ve hasret!
13 – 28 arası Nefsin kötülüğü ve terbiye edilmesinin gereği.
29 – 58 arası Sevgili Peygamberimize övgü…
59 – 71 arası Peygamber Efendimiz’in doğumu…
72 – 87 arası Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem’in mucizeleri…
88 – 104 arası Kur’ân-ı Kerîm’in ulviyet ve faziletleri…
105 – 117 arası Fahr-i Âlem Efendimizin Mi’racı…
118 –139 arası Peygamber-i Zîşânın cihadları…
140 –151 arası Seyyidü’l-Enbiya ve Hayru’l-Beşer Efendimizden şefâat dileme.
152 –161 arası Allah Teala’ya yalvarış-yakarış ve dua…
Coşkun bir peygamber âşığı olan İmam Bûsîrî’yi zirvelere taşıyan bu kasideye kendisi, “el-Kevâkibü’d-Dürriyye fî Medhi Hayri’l-Beriyye” adını verdiği halde, “Kaside-i Bürde” ismiyle tanınması, gördüğü rüyâdan kaynaklanmaktadır.
Dünyada en meşhur ve en çok okunan kasideler arasında yer alan bu eser, belli başlı bütün irfan / kültür dillerine tercüme edildiği gibi, Afrika, Güneydoğu Asya ve Balkanlardaki mahallî dillere de çevrilmiştir. Çeşitli bölge ve ülkelerde genellikle sünnet, nişan ve düğün merasimlerinde, mübarek gün ve gecelerde, ayrıca haftalık evrâd u ezkâr olarak okunmakta… Son münacât kısmı ise felçli hastalar üzerine yedi gün süreyle okunup Cenâb-ı Hakk’tan şifa niyaz edilmektedir.
Rabbim (c.c.), yukarıda isimleri geçen bu dostlarının ve cümlesinin sırlarını takdis elyesin. Kasîde-i Bürde’nin envâr ve esrârından da azamî derecede istifâde ve istifâzalar nasip eylesin Amin…
Bir kişinin kötü alışkanlıklarından kurtulup huzura yönelmesi için nasıl dua edilmelidir?
Devamını oku: Bir kişinin kötü alışkanlıklarından kurtulması için dua