Hocam selamünaleyküm. Eşim kızım ve ben ona bişey olursa açıkta kalmayalım diye kendine hayat sigortası yaptırdı. Ancak sonradan caiz mi değil mi diye arada kaldık. Sistem şu şekilde; biz her ay 68 dolar yatiricaz. 12 yıl sonra ne kadar dolar toplandiysa bunu cekebiliyoruz. Faiz yok. Bu süre içinde eşim ölürse bana 100 bin dolar verilecek firma tarafından.
Soru: Begüm tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Mevcut sistemde sigorta kuruluşlarıyla, “hayat sigortası” hariç bütün sigorta işlemleri yapılabilir, ödemeleri alınabilir, helaldir, herhangi bir mahzuru olmaz.
Hayat sigortası ise hoş görülmemiştir. Nitekim Silsile-i Zeheb’in 33’üncü ve son halkasını teşkil eden son devir dersiâmlarından vâris-i Rasûl üstâzünâ Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri buyurmuşlardır ki:
“Bilcümle menkul ve gayrimenkul emvalin sigortası caizdir. Lakin ‘hayat sigortası’ Hazret-i Mevlâ’ya karşı yakışıksızlıktır. Hayatı sigorta etmek: ‘Yâ Rabbi! Ben senin verdiğin bu hayatı satıyorum’ manasına gelir.” [Ziya Sunguroğlu, Notlarım, s. 14]
Kanserli olduğunu öğrenen babam namaz kılmak istiyor, ama ölüm korkusundan dolayı yaptığının düşünülmesinden dolayı kılmıyor. Ona bu düşüncesinin yanlışlığını, kıldığı namazların, yaptığı diğer ibadetlerin, hayır ve hasenatın Allah katında makbul olacağını, esasen bütün bunların birer kulluk borcu olduğunu, yarın ahirette mükâfatının pek büyük olacağını nasıl anlatabiliriz?
Soru: İsmi bizde mahfuz bir okuyucu tarafından tevcih olundu. Kategori: Soru - Cevap
*******
Öncelikle mü’minin tarifini hatırlamakta fayda var.
Mü’min kimdir?
“el-Mü'minü beyne’l-havfi ve’r-recâ”dır. Yani mü’min, korku ve ümit arasında olandır. Başka bir ifadeyle, Allah’ın azabından-gadabından korkan, rahmet ve mağfiretinden de ümidini kesmeyendir. Muhakkak ki her insan ölümün şiddet ve dehşetinden, ahiretin azap ve ikabından korkar. Bundan tabii ne olabilir? Bunun yadırganacak, anormal karşılanacak bir yanı ve yönü yoktur. Yaptığımız ibadetler zaten bizim Allahu Teâla’ya kulluk borcumuzdur, verdiği nimetlere karşılık bir şükürden-teşekkürden ibarettir. Mevlâ’mızın, “Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” [Bkz. Rahmân suresi] buyurduğu gibi, hangi nimetine gereği gibi şükredebiliyoruz ki!
Ayrıca, imanlı olarak son nefese kadar edilen tevbe-istiğfar, yapılan ibadet ve ameller makbuldür. Kabul olmayan iman-ı yeistir, yani can hulkuma gelene kadar imansız olup da tam o esnada iman etmektir. Binaenaleyh söz konusu endişe tamamen şeytanın ve nefs-i emmârenin verdiği vesveseden ibarettir, kesinlikle itibar etmeyip hiçbir şekilde namazı da diğer ibadet ve taatleri de ölüm gelinceye dek ihmâl etmemek gerekir. Zira Hâlık-ı zû’l-Celâl olan Rabbimiz, “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” [Hıcr suresi, 99] buyuruyor; hastalık, belâ ve musibet gelinceye kadar demiyor.
Ve yine Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bu noktada yapmamız gerekeni ashabına-ümmetine hatırlatmış ve bizi salih amellere teşvik ederek buyurmuşlardır ki:
“Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin”. [Buharî, el-Edebül-Müfred, s. 168]
Hadis-i şerifte ifade olunan mânânın farklı şekilde anlatıldığı başka rivayetler de vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
“Herhangi birinizin elinde bir hurma fidanı varken, kıyâmet kopacak olsa, derhal onu diksin!” [Heysemî, Mecmau’z-Zevâid. 4, 63. Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 3, 30]
Heysemî (rh.), Bezzâr'dan (rh.) naklettiği bu hadis-i şerif için râvileri mûtemet (güvenilir) dedikten sonra, kıyâmetin kopmasından maksadın, kıyâmet alâmetlerinin belirmesi olabileceğine dikkat çekmektedir. Hatta o, “Elinde bir hurma fidanı olanınız, Deccâl'in çıktığını duysa bile onu diksin. Çünkü Deccâl'den sonra insanların yaşama şansları olacaktır” diye bir beyanın da kayıtlara geçtiğini söylemektedir.
“Kıyamet kopmaya yakınken elinizde bir ağaç fidanı varsa ve onu dikmeye vakit bulabilirseniz dikin”. [Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3, 184, 191]
S o n u ç
Görüldüğü üzere Kıyamet esnasında ve Deccâl’in zuhurunda dahi salih amel işlemekten geri durmamamız emrediliyor. Hakikat hâl / gerçek vaziyet bu olduğuna göre düşünelim; hangi hastalık, hangi dert, hangi belâ-musibet ve felaket “Kıyamet”in şiddet ve dehşetinden daha büyük ve daha ağırdır ki, onlara mâruz kaldığımızda ibadet-tâat ve salih amellerden geri duralım! O bakımdan bizim için aslolan, kanser veya benzeri sebeplerle amel ve ibadetleri boşlayıp ölümümüzü beklemekten ziyade her an için ona hazırlıklı olmaya gayret etmektir. Bu hazırlık da elbette Allah’a (c.c.) kullukla olur. Kaldı ki eceli gelmeden hiçbir canlının ölmesi mümkün değildir. Belki de bivesileyle bu rahatsızlıktan kurtulup, kişi daha uzun yıllar yaşayacaktır. Unutmamak lazım; asıl şifayı verecek olan Allahu Teâla’dan başkası değildir ve hiçbir zaman O’ndan da ümit kesilmez, daima ümitvâr olmak lazımdır.
Bir erkek yabancı bir kadından süt emse veya başka şekilde içse süt annelik oluşurmu ? Ve ya kadın ve erkek arasında bir mahremiyet olur mu ? Emen yetişkin erkek ile süt veren kadın arasındaki hükümler nelerdir hocam
Soru: mehmet kartal tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Selamün aleyküm.
1. İslâm fıkıh ve âdâbına göre yetişkin bir erkeğin yabancı bir kadından bilfiil süt emmesi söz konusu olamaz, böyle bir hareketin haram olduğunda şüphe yoktur. Kişilerin, pişmanlıkla birlikte tevbe ve istiğfar etmeleri gerekir. Fakat, haram ve günah olmakla birlikte emmişse veya birbirlerine dokunmaksızın -dediğiniz gibi- bir başka yolla içmişse eğer, bunlarla da süt annelik tahakkuk etmez, mahremiyet oluşmaz.
2. Sütünü emdiği-içtiği kadın eğer erkeğin kendi hanımı ise, bununla da nikâhlarıa bir zarar gelmez; zira gene süt anneliği-süt süt kardeşliği gibi durumlar tahukkuk etmez. Nitekim hadis-i şerifte, “Süt hısımlığı / akrabalığı ancak iki yaş içinde emzirilen sütle oluşur” [Buhârî, Sahih, Nikâh, 21] buyrulmuştur.
Ancak hatırdan çıkartmamak icap eder ki; yetişkinler için insan sütü her ne kadar günah olmasa da, zaruret ve mecburiyet dışında içmek, âdaba uygun değildir. Zaruret de, mesela bir hastalıktan dolayı tedaviye yönelik olabilir; buna da Müslüman ve mesleğinde-alanında uzman bir hekimin karar vermesi gerekir. Başka türlüsü âdâba muvafık düşmez.
Hâsılı, mutlak manada kadının memesinden süt emmek veya içmek, sütanne ve süt evlatlığı için yeterli değildir. Bunların meydana gelmesi için, süt emen kişi -yukarıda da belittiğimiz gibi- iki yaşını doldurmamış olması icap eder. Bu itibarla yabancı da olsa bir hanımın sütünü emen ya da içen erkeğin, onun süt evladı olması söz konusu olmaz.
Bu mevzuda daha detaylı bilgi için sitenin ‘Arama’ penceresine ‘süt kardeşliği’ yazıp araştırabilirsiniz. Hatta bu sorunuzu da zahmet edip bize yazmak yerine, sitede cevabını bulabilirdiniz. Mesela bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1630-sut-emen-cocuk.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/572-sut-kardesligi.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2692-erkek-haniminin-sutunu-icebilir-mi.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2829-islam-da-kadinin-mahremleri.html
Selamün aleyküm hocam.Benim sorum ben ortepedik özürlü biriyim benim sol Ayağım geçirdiğim bir trafik kazası sonucu hiç katlanmıyor ve namazlarımı oturarak kılılıyorum.Secdelerimi yapamıyorum.Ben bu durumda evde çocuklarına imamlık yapabilir miyim.Bu arada ben imam hatip mezunu olduğum için imamlık liyakatım var.Benim burada ki arzum çocuklarımında namaza alışması ve küçük oldukları için heveslenmeleri.Beni bu konuda bilgilendirirseniz memnun olurum çünkü bu konuyu birkaç yere sordum farklı cevaplar aldım ve kafam karıştı sonuçta bu işin bir vebali var çünkü imamlık öyle hafife alınacak bir konu değil kaş yapalım derken göz çıkarmayalım.şimdiden sizden Allah razı olsun. Selamün aleyküm.
Soru: Hasan İmren tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Mâlum olduğu üzere imamlığın sıhhat şartları arasında kişinin âzâlarının / organlarının tam olma şartı yoktur. Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2220-murahik-in-imamligi-ve-imametin-sihhat-sartlari.html
Ayrıca sizin durumunuz fıkıhta anlatılan “sahib-i özür” meselesiyle ilgili değil. O ayrı bahis. Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3509-sahib-i-ozur-saglikli-kisilere-imam-olabilir-mi.html Onun için dikkat ederseniz başlıkta yazdığınız “Bedensel Özürlü” ifadesini de, “Bedenen engelli” olarak değiştirdim. “Ayağım, geçirdiğim bir trafik kazası sonucu hiç katlanmıyor ve namazlarımı oturarak kılılıyorum. Secdelerimi yapamıyorum” diye de bir açıklamada bulunmuşsunuz. Evet, oturarak kılan, ayakta kılana imam olabilir; ancak secde edemeyip îma ile kılan, ayakta kılana, rukû ve secde edebilene imam olamaz.
Verdiğimiz linkte de görüleceği gibi, fıkhî mânâda abdest ve namaza engel teşkil edecek şekilde özür sahibi olanların, özürlü olmayanlara imameti sahih değildir. Lakin onlar da kendileri gibi özürlü olanlara imam olabilir. Yani buradaki özür, söz konusu engellerle alakalı değildir. Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3509-sahib-i-ozur-saglikli-kisilere-imam-olabilir-mi.html
S o n u ç
Anlattığınız gibi ayağı veya başka bir yeri engelli olup oturarak namaz kılan kişi, fıkhî olarak özürlü sayılmaz, imameti sahihtir / geçerlidir. Ancak secdeyi îma ile yapmanız imamlığınıza engeldir. Zira yukarıda da kısaca işaret ettiğimiz gibi, ayakta durup rukû ve secde ederek namaz kılan kimse, oturduğu yerde rükû ve secde eden imama uyabilir. Fakat rukû' ve secde ile namaz kılan kimse, îmâ ile namaz kılan kişiye uyamaz. Bu itibarla siz onlara değil, ancak sizin gibi (sizin durumunuzda) olanlara imam olabilirsiniz. [Mehmed Zihnî Efendi, Nimet-i İslâm, Huzur Yayınevi, İstanbul, 2008, s. 328-329; Ayrıca bkz. Halebî-yi Sağîr, Mecmua-i Zühdiye, el-Fıkhü ale’l-Mezâhibi’l-Erbea, Fetâvâ-yi Hindiyye, İbn Âbidîn, Dürer ve Ğurer, ilgili bahisler]
Selamun Aleyküm
Halis hocam;
Geçen bir arkadaşımız sual de bulundu detaylı bilgi almak için size tevdi etmek isterim;
Bir babanne iki torununu emzirirse bu iki torun arasın da veyahutta torunlar arasında süt kardeşlk nasıl tahakkuk eder...
zira acizane benim bildiğim süt kardeşlikde akılda kalıcı en pratik mantık;
"Süt emen çocuk, sütünü emdiği anneye çocuk, dolayısı ile o annenın çocuklarına kardeş olarak gider..."
bu konu hakkında bilgi verirmisiniz...?
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Torunlar babaanneyi emmekle, babaannenin aynı zamanda süt evladı olmuş olur. Dolayısiyle halaları-amcaları ile de süt kardeşi, onların çocukları ile de kardeş çocukları olur. Biribirlerine mahremdirler, yani evlenmeleri dinen caiz olmayan akrabalar sınıfına girmiş olurlar.