1. Furkan suresi,61.ayette burçların ismi geçiyor, fakat burçlar bize gelecekten haber veriyor. O halde, onlara inanmalı mıyız?
2. Geçenlerde, Allah'a (c.c) verilen söz ile ilgili bir sual sormuştum, bir tane daha soracaktım. Unutmuşum. Ben o vakitlerde, namazda kötü şeyler düşünmemeye de söz vermiştim. Fakat daha sonraları bu sözü unutup çiğnemişim. Hatırlayınca da, tekrar sözüme sadık kalmaya devam ettim. Yaptığım şey günah mıdır? Unutmuşum işte. Aslında onu söz vermeden önce düşünecekmişim ama işte. İnsan beyni bu, namazda düşünmeye dahi engel olamıyor. Sonra hatırlayınca tekrar sözüme sadık kaldım. Ayrıca, rüyada dahi günah işlememeye sinirlenerek ona da söz verdim. Bunlara engel olamam zaten. Ne yapmam gerekiyor? O anki şeyle söz vermişim.. Ama anladım ki, bu hatalarım beni tek bir sonuca götürüyor: Kesinlikle ve kesinlikle söz vermemek. Ne günlük ne de dini yaşantıda.
3. Bir de namaz kılarken vesveselere uğruyor insan. İşte şu sureyi okudum mu? Sonra 3 defa Sübhane Rabbiye'l-Ala dedim mi? Selam verdim mi? Vitirdeyken tekbir çektim mi? vb. vb. Bu düşüncelere kapıldığımız an, ne yapmamız gerekiyor. Tekrar, namazı başa mı almalıyız, yoksa kaldığımız yerden devam mı etmeliyiz? Şimdiden Allah razı olsun hem sizden, hem sitenizden. Beni ferahlatıyor ve aklımda kalan soru işaretlerini gideriyorsunuz. Sizden ricam, sorularıma beni ferahlatacak, anlayabileceğim öz cevaplar vermeniz. Çoook sağolun. Hayırlı günler.
Soru: Irem tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
1- İlk sorunuzun cevabı için bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1229-burclar.html
2- Her alanda ve özellikle bu hususlarda vesvese yapmanız doğru olmaz. Bu şekilde kıldığınız namazlarınız geçerlidir. Dediğiniz gibi bunlara zaten tamamen engel de olamazsınız. Olabildiğiniz kadarı size yeter. Ancak verdiğiniz sözde durmaya, sadık kalmaya gayret edin. Kaldı ki verdiğiniz sözler esasen yapmamız gereken hususlar. Bunlar için ayrıca söz vermenize de hacet yok. Öyle değil mi? Rüyalarla ilgili verdiğimiz cevaplar, o mevzuda yeter de artar bile. Onların üzerinde daha bir şey demeğe gerek yok, çıkartın kafanızdan gönlünüzden o tür vesveseleri. Onlar yok ve hiç hükmündedir. Hiçbiri bir değer ifade etmez. Su üzerine nakış yapmak gibidir. Boş şeylerdir. Rahat olun, müsterih olun. Ayrıca lütfen şu linke de bkz. http://www.halisece.com/islami-makaleler/859-seytani-bir-illet-v-e-s-v-e-s-e.html
3- Namaz kılarken ârız olan vesveseler sizde ilk değildir. Zaten vesveseli birisiniz. Dolayısiyle o tür vesveselerde kıraatı / okumayı ve tesbihleri yeni baştan yapmak yerine, zann-ı galibiniz (kuvvetli kanaatiniz) hangi yönde ise ona göre devam edersiniz. Mesela zamm-ı sureyi okuduğunuz kanaati hâkimse, okumuş sayılırsınız. Tesbihleri kaç söylediğinize kanaat getiriyorsanız o kadır söylemişsiniz demektir. Bunları problem etmeyin. Az veya çok hemen her insanda olabilecek türden problemlerdir bunlar… İlave bilgi için şu linklere bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1726-supheyle-amel-edilir-mi.html
Unutmayın; Cenab-ı Hakk’ın affı-mağfireti-rahmeti çok geniştir, lûtfu-keremi-ihsanı pek büyüktür. Hataları-kusurları, eksikleri-noksanları bağışlar Mevlâmız. Yeter ki kasıtlı olmasın yaptıklarımız.
Rabbim (c.c.) sizlerden de razı olsun. O’na emanet olunuz.
Hocam Selamun aleykum nasılsınız?Hocam başı kapalı tuvalete girilmesi ile alakalı sahih hadis var mıdır?konuyu tıbbi yönden biraz araştırdım ama saç ile alakalı bir konuyada rastlayamadım.müsait olduğunuzda malumat yazabilirseniz sevinirim.Selam ve dua ile Muhterem Hocam.
Resimde geçen yazı metni şöyle:
“TUVALETE BAŞI KAPALI GİRMEK SÜNNETTİR..
“İdrardan çıkan asidin ilk temas ettiği yer, saç kökleri olduğu için, başı kapalı olmazsa saç dökülmesine sebep olabilir. Unutulan bir sünneti hatırlatana 100 şehid sevabı vardır..”
*******
Ve aleyküm selam kardeşim; teşekkür ederim, sizleri sormalı…
Evet, tuvalete baş kapalı olarak girilmesine dair Sünnet’ten deliller vardır. Hemen hemen pek çok mevzuda olduğu gibi, bu husustaki yazıyı da okumadığınız anlaşılıyor. Keşke bunu yazmazdan-sormazdan evvel siteye bir göz atıverseydiniz… Bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/850-takke-takmak.html
Meselenin tıbbî yönü ise bizim işimiz değil. Haddimizi bilir, onu o sahanın mütehassıslarına havale ederiz. Onlar da gerek duyarlarsa araştırırlar ya da araştırıp bu mevzuda bir neticeye varmışlarsa, çalışmalarını yayınlarlar, bakarız, okuruz, istifade etmeye çalışırız. Resimde kaydedilen bilgiler kime ait, nerede yayınlanmış? Sağlam bir yere istinad ediyor mu? Onları bi-zahmet araştırıp bizleri de bilgilendirebilirseniz memnun oluruz. Malumunuz internet bilgi çöplüğü… Dileyen dilediğini, her aklına eseni, ilmî kıstas ve sağlam dayanak endişesi hissetmeden yazıp çiziyor. Sonunda gene uğraşan da ciddi çalışma erbabı oluyor. Rabbim (c.c.) cümlemize kolaylıklar ihsan eylesin.
Biz bu noktadaki şer’î hükme bakar, nedenini-niçinini araştırma-soruşturma lüzumu hissetmeden o yönde âmil oluruz. Çünkü bizler, emirlerin-nehiylerin hikmet ve sebebini bilmekle değil, onlara uymakla mükellefiz. Bununla beraber, taabbudî olmayıp ta‘lîlî olan emirlerden-yasaklardan da, bilebildiğimiz-bulabildiğimiz, akledip fikredebildiğimiz kadarının sebebini-hikmetini de, belli ölçüler dâhilinde öğrenmeye gayret ederiz. Bunda da bir mahzur söz konusu değildir.
Hâsılı, tuvalete başımız kapalı olarak girme sünnetini îfa için, kopyaladığınız resimdeki gerekçelere dayanmayız. Öyle olsa da olmasa da buna -uyabiliyorsak şayet- Sünnet olduğu için uyarız. Kaldı ki Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), Hulefa-i Râşidîn (r.anhum) hazeratının sünnetlerinin hiçbiri zaten sebepsiz ve hikmetsiz de değildir. Biz buna böyle inanırız. Sünneti fayda ve hikmetinden dolayı değil, sırf Efendimiz’e (s.a.v.) ittibâ için işleriz. Aslolan da budur. Binaenaleyh Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) sözleri ve mübarek Halifesi Sıddîq-ı A‘zam (r.a.) hazretlerinin uygulamaları bizim için kâfidir, en sağlam düsturdur.
Bilmem anlatabildim mi?
Allah’a emanet olunuz.
Selamün aleyküm. hocam bebek kusmuğu necasetten sayılır mı? necaset kabul ediliyorsa sebebi nedir? oysa halk arasında necis değildir diye bir söz dolaşıyor. açıklarsanız memnun oluruz.
Soru: S.Şebnem Yoncagül tarafından yazıldı.
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli kardeşim;
Âlimlerimiz arasında muteber olan görüşe göre, bebek kusmuğu necis kabul edilmiştir. Halk arasında yaygın olduğunu söylediğiniz o söz doğru değildir.
Mâlumunuz; insan vücudundan çıkan, abdest veya gusül almayı gerektiren her şey, galiz yani ağır necasetlerdendir. Bunlar;
Bunların, bedenimize veya elbisemize bulaşıp şer’an / dinen ruhsatı aşan miktarıyla namaz kılmak caiz olmaz.
Hanefi mezhebine göre elbiseye veya bedene bulaşan idrar vb sıvı bir necaset el ayası kadar bir alandan az bir yere yayılmışsa bu namaza engel değildir. El ayasından fazla bir alana yayılan necaset / pislik ise namaza mânidir, onunla namaz sahih olmaz. Katı pislikten de üç gramdan fazlası elbise veya bedende bulunursa namaza mânidir.
Binaenaleyh namaz kılabilmek için anlatılan miktardaki pisliklerden temizlenmek farzdır. Bu miktarlardan aşağı olan pislikler, namazın sıhhatine engel teşkil etmez; fakat yine de bu miktar pisliğin, eğer mümkünse temizlenip yokedilmesi sünnettir. Çünkü, temiz olmayan bir maddenin musâmaha ve müsaade sınırını aşmayan miktarı ile namaz kılmak mekruh sayıldığından, namaza başlanmadan önce her türlü kir ve pis maddelerden temizlenmek gerekir. Azimetle amel, ihtiyat ve takvâ bunu icap ettirir, efdâl olan budur. (Şâfiî mezhebinde bu hükümler aynı değildir. Onlarda az bir necaset namaza mânidir. Fakat taharetten sonra kalan necaset ma‘fuvdur / affedilmiştir, namaz engel olmaz. Keza istincadan arta kalan yaşlık da temiz sayılır, namaza mâni değildir.) Bu hususta geniş bilgi için bkz.
http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-234.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1063-istibra-kagit-veya-pamuk.html
'Peki, yukarıda sayılan bu maddeler neden necistir?'
Pis olduklarından...
Pis oldukları nasıl anlaşılıyor?
Şer’î ölçülerce bunların pis ve tab’-ı selîm dediğimiz normal-sağlıklı bir insan tabiatının bunları kerih görüp tiksinmesinden...
Selamun Aleyküm Hocam Kıyamet hakkında sorum olucak acaba kıyamet koptuktan sonra dünya ve diğer güneş sistemindeki gezegenler yok olucak peki kıyamet koptuktan sonra asırlar geçti diyelim peki yüce Rabbimiz yeni bir gezegen falan yaratırmı sizce
Soru: Kral88 tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Bakıyorum gene gereksiz düşüncelere dalmışsın sevgili Kral.
Bu tür tevehhümlerin genelde mü’min insana pek de bir faydası olmaz. Bunlar ilm-i kelâm mevzulardır, ilgilileri gereği kadar meşgul olurlar, olmuşlardır da... Avam içinse bu meseleleler, boş kuruntulardan öte geçmez. Onun için bu nevi faydasız vehimlerden uzak kalmanı / kalınmasını tavsiye ederim. Farkındaysan zaten bu vb. sorularla meşgul olanlar belli kişiler ve kliklerdir. Sıradan Müslümanların pek de böyle bir dertleri yoktur.
***
Unutmayalım; bir defa Cenab-ı Hak için zaman mefhumu söz konusu değil, O’nun için önce ve sonra yoktur, O ezelîdir ebedîdir. Zaman meselesi bizim için geçerlidir. Çünkü “zaman” da “mekân” gibi Allahu Teâla’nın yarattığı bir mahlûk. Ayrıca O, yaptığından kimseye karşı sorumlu değil. Dilediğini dilediği gibi yapar. Detaylı bilgi için bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2660-allah-teala-nin-kun-emri.html
Diyorsun ki; ‘kıyamet koptuktan sonra asırlar geçti diyelim peki yüce Rabbimiz yeni bir gezegen falan yaratır mı sizce?’
Evlere şenlik bir soru… Bir defa bu işin sizcesi-bizcesi olmaz. Mevlâ-yi Zû’l-Celâl neyi nasıl murad ederse öyle olur. O zaten her an bir yaratış halindedir. “Göklerde ve yerde kim (ve ne) varsa O’ndan ister; O, her gün bir işdedir. (Yani O, her an kâinata tasarruf etmektedir… Her an yaratma halindedir.)” [Rahmân suresi, 29]
Kıyamet sonrası arz’ın durumuna gelince…
“O gün ki yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) tebdil olunacaktır / çevrilecektir. (İnsanlar kabirlerinden kalkıp) bir olan, kahhâr olan Allah’ın huzurunda toplanacaklardır.” [İbrahim suresi, 48] ayet-i kerimesinde, ahiret hayatının da kendine göre gökleri ve yeri olacağı açıkça bellidir. Demek ki, bütün bu yer ve gök âlemleri, kıyamet gününde varlık veya vasıf olarak değişecek, başka bir mahiyet alacaktır.
Ayet-i celilede geçen "başka yer" terkibi iki manaya gelebilir:
Birincisi, yeryüzünün yerden başka şeye, yani yer mahiyetinden başka bir hüviyete büründürülmesi demek olur.
İkincisi de bu yeryüzünün, gene kendi nev'inden başka bir yer'e çevrilmesi demek olur ki, bu her iki mânâ ile de te’vil yapılmıştır. Çünkü bazı rivâyetlerde "yeryüzü ateş olacak, gökler Cennet olacak" denilmiş; bazı rivâyetlerde de, "yeryüzü gümüş külçesi gibi bembeyaz, üzerinde kan dökülmemiş, günah işlenmemiş başka bir yer olacak" diye anlatılmıştır.
Sehl b. Sa'd (r.a.) anlatıyor: Nebî sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:
"Kıyamet gününde insanlar, tertemiz bir daire gibi beyaz ve parlak bir yer üzerinde haşrolunacaklar." [Buhari, Sahih, Rikak, 44]
Hz. Âişe'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“O gün yeryüzü başka bir yere çevrilir.” ayet-i kerimesi hakkında Rasûlullah’a (s.a.v.) sordum. 'Ey Allah'ın Rasûlü! O gün insanlar nerede olacak?' dedim. Şöyle buyurdu:
“Öyle bir şey sordun ki, ümmetimden hiçbiri sormamıştı. O vakit insanlar Cehennem köprüsü üzerinde, diğer bir rivâyette Sırat (köprüsü) üzerinde olacaklar.” [Süyûtî, ed- Dürrü'l-Mansûr, 5, 56]
Ayet-i celilede geçen değiştirmenin iki mânâya gelme ihtimali vardır:
Birisi tamamen yok ettikten sonra yeni yaratma, yani kendisini değiştirmek…
Diğeri de maddesinin kalıcı olması ile değiştirilmesi, yani vasfını başka şeye çevirmek demek olur.
Kelâm âlimlerinden bazıları birinci mânâyı tercih etmişler. Çünkü değiştirmek yeryüzünün kendisine isnad edilmiş olduğu gibi, "O’ndan başka her şey yok olacaktır." [Kasas suresi, 88] âyet-i kerimesi de açıkça bunu gerektirir.
Yukarıdaki hadis-i şerife uygun olarak İbn Mes’ûd (r.a.), "Yer, üzerinde kan dökülmemiş, günah işlenmemiş, süzülmüş beyaz gümüş gibi bir yer ile değiştirilecek." demiş olduğundan, bunun bizzat kendisinin değişmesi olduğu da söylenmiştir.
Bazı kelâm âlimleri de ikinci mânâyı tercih etmişlerdir. Çünkü değiştirmenin çevirmek mânâsına kullanılması da meşhur olduğu gibi, ölümden sonraki dirilme hakkındaki "kuyruk sokumundaki en küçük kemik" [Buhari, Sahih, Tefsiru Sureti Zümer, 39/3] hadisinde, maddenin kalıcılığına bir işaret var gibidir. Bkz.
Allah celle celâluhu’nun, şaşmaz vaad ve intikamının tahakkuku neticesinde, o günkü yeryüzü, başka bir yerle değiştirilecek.
"Yer uzatılıp dümdüz edildiği, içlerindekini atıp boş kaldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman ki, bu mutlaka gerçekleşecektir, o zaman herkes yaptığının karşılığını görecektir." [İnşikâk suresi, 3-5] gibi âyetlere bkz.
Gökler de öyle değişecek, yarılacak ve çatlayacak, güneş ve ay tutulup dürülecek, yıldızlar söndürülüp dağıtılarak dürülecek, başka göklere dönüştürülecek… Yani kıyamet kopacak, bu dünyanın yeri ve gökleri yerine, ahiret yeri, ahiret gökleri kurulacak. [Bkz. Elmalı’lı, Hak Dini Kur’an Dili, ilgili ayetlerin tefsiri; Râzî, Tefsîru Kebîr, 19, 146; Taberî, Tefsîr, 13, 163-165]
Kıyamet ve sonrası için ayrıca aşağıdaki linklere de bkz.
http://halisece.com/islami-makaleler/343-imanin-besinci-sarti-ahiret-gunune-inanmak.html
http://www.halisece.com/islami-makaleler/371-dabbetul-arz-aids-world-wide-web-www.html
Selamun aleyküm,ben yatsı namazını geciktiriyorum ama şöyle geciktiriyorum.Ödevlerden veyahutta kolaylıktan gece yatmadan önce 22:45 gibi kılıyor 23:00 gibi yatıyorum.Sakıncası var mı?
Soru: Irem tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Hayır, yaptığınızın dinen / şer’an bir sakıncası yoktur, aksine müstehaptır. Müstehap için bkz. http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-78.html
Evet, beş vakit namazları (vakti üçe böldüğümüzde) ilk vaktinde kılmak esastır. Ancak her şeyin olduğu gibi bunun da müstesnaları vardır. Mesela;
Öğle namazını -yaz mevsimine mahsus olmak üzere- ortalığın biraz serinlemesine te’hir etmek / ertelemek müstehaptır. Bu te’hir, sadece sıcak iklim halkı için de değildir. Her yerde uygulanması müstehaptır.
Yatsı namazını da gecenin ilk üçte bir vaktine kadar te’hir etmek müstehaptır. Bu geciktirmeyi, yaz günlerinde uygulamak, cemaatin azalmasına yol açacağından, imamlar bunu sadece kış mevsimlerinde yapmalıdır. Evlerinde kendi başlarına kılacak olanların ise (kadınlar dâhil) ertelemeleri müstehaptır. Ancak yatsı namazını her ne kadar son vaktine yani imsak’a kadar kılmak caizse de, gece yarısından sonraya yani gündüzün öğle vaktine mütenâzır / simetrik saate kadar da bırakmak mekruhtur. Bu durum aynen ikindi namazını güneşin kızıllığına (kerahet vaktine, batıştan yaklaşık 40-45 dk. öncesine) kadar geciktirmeye benzer.
Yatsı ve akşam namazları ve kerahet vakitleriyle alakalı olarak detaylı bilgi için lütfen aşağıdaki linklere bkz.
http://www.halisece.com/namaz/355-yatsi-namazinin-kerahet-vakti.html
http://www.halisece.com/namaz/361-aksam-namazi-vakti-ile-ilgili-cok-onemli-bir-hatirlatma.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1936-mekruh-yahut-kerahet-vakitleri.html