s.aleyküm muhterem hocam. 3 sene önce hanımımla evlendık. şu an iki çocuğumuz var. Evlenirken başı açıktı. Ben de evlenınce yavştan yavaştan kapanır diye düşünerek evlendim. Şimdi de 3 sene geçmesine rağmen kapanmadı. herhangi bir zorlama da yapmıyorum ama çarşıya pazara çıkarken bazen tartışmalarmız oluyo giydiği kıyafet yüzünden. nasıl davranmalıyım sizce? selam ve dua ile.. Tunahan Yelken - Site
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Görülüyor ki, sen düğmeyi baştan yanlış iliklemişsin. Yanlış da haliyle devam ediyor.
Hayatta “keşke” kavramını kullanmayı sevmem, sanırım kimse de sevmez; zira ne derde derman, ne de yaraya merhem olur çoğu zaman... Ama buna rağmen kullanmak zorundayım; keşke zamanında, yani evlenmeden önce tesettür meselesini enine-boyuna konuşmuş olsaydınız… Ve ona göre o adımı atsaydınız!
Her neyse... O geçmiş.
Şimdiki hale gelelim ve bu günü değerlendirelim. Meseleye bu gözle bakalım. Öyle olunca da size düşen, sabırla-sebatla-ısrarla güzel nasihatte / öğütte bulunmaktır. Yılmadan-usanmadan bunu hem kavlî-fiilî hem de kalbî olarak (geceleri teheccüd vakitlerinde yalvararak) sürdürmenizdir. Cenab-ı Mevlâ’ya havale edip yakarmanız, hidayet-i kâmileye kavuşması, İslâmî tesettüre bürünmesi için gözyaşlarıyla tazarru ve niyazlarda bulunmanızdır. Mesela, bu cümleden olarak özellikle teheccüd vaktinde okuyacağınız;
14 adet tilavet secdesi ayetlerinin secdesinde çokça dua ediniz. Bunun okuma ve uygulama usûlü için bkz.
Ve hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmayınız. Rabbim (c.c.) neye / nelere kadir değildir ki, bu da olmasın… Öyle değil mi?
Biz de dua edelim. Mevlâm muvaffak eylesin.
Aşağıda linkini veceğim “Tesettürsüz dolaşmanın cezası” başlıklı makaleyi de hem kendin oku, hem ona da okut lütfen:
S.a
Hocam, karides yenilebilir mi? Şerife Yıldırım - Facebook
*******
Ve aleyküm selam.
Kıymetli kardeşim; Hanefî mezhebine göre “istiridye” yenmez.
Bu mevzuda son devrin değerli Hanefî fıkıh âlimi Mehmed Zihnî Efendi merhum Nimet-i İslâm isimli muhallet eserinde şöyle demiştir:
“Balık cinsinden olmayan deniz mahlûkları temiz olmadıkları için yenmezler. Midye, istiridye, istakoz, karides... gibi.”
Büyük İslam İlmihali'nde de Ömer Nasûhi Bilmen merhum şu açıklamalarda bulunmuştur:
“Devamlı olarak suda yaşayan balıklar yenir. Fakat diğer su hayvanları habis (pis) sayılır, yenmezler. Mesela, yengeçler, midyeler, istiridyeler, ıstakozlar (karides de bu sınıfa dahildir) helâl değildirler..."
Hâsılı; Hanefî mezhebine göre, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balığın eti yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat diğer su hayvanlarını yemek caiz değildir. Midye, istiridye, karides, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemekte, haram sayılmaktadır. [Bkz. Cezîrî, el-Mezâhibü'l-Erbaa, 2, 5]
Bu esaslara göre, midye, istiridye, karides, kalamar gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerine göre yenebilirken, Hanefî mezhebine göre yenilmemektedir. Hanefî mezhebinin haram saymasının sebebi, bu çeşit hayvanları gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır.
Bir başka ifadeyle; Mâlikî mezhebi hiçbir deniz hayvanını istisna kılmazken, Hanbelî mezhebi yılan balığını habis saydığı için, Şâfiî mezhebi de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde, hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesini haram olarak vasıflandırmaktadır.
S o n u ç
Her Müslüman, istisnaî ve mecburi haller dışında mutlaka mensubu bulunduğu kendi mezhebinin hükümlerine uymalı, hatta onun da müftâ bih olan kavilleriyle amel etmeye gayret göstermelidir.
Hocam Selamün Aleyküm.Sitenizde aradım bulamadım.Hocam topuk çatlak kremi , Ağrı kesici Kremler orucu bozarmı.Selam ve dua ile... Sedat Akpınar – Facebook
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Vücudun mesâmatından (cilt üzerindeki küçük deliklerden) içeriye sızan şeyler orucu bozmaz. Bunun için vücuda sürülen bir yağ veya yıkanılıp içeriye soğukluğu geçen bir su, orucu ifsat etmez, sıhhatine zarar vermez.
Baştaki veya karındaki bir yaraya konulup yaranın ıslaklığı ile dimağa veya boşluğa gitmeyen bir ilaçtan dolayı da ittifakla oruç bozulmaz.
Fakat böyle bir yaraya konulup dimağa veya ileriye gidip gitmediğinden şüphe edilen sıvı bir ilaç, İmam-ı Azam'a (rh.) göre orucu bozar. Çünkü böyle bir ilaç âdet bakımından içeriye geçer. İmâmeyn’e (İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed rh.) göre ise, bununla oruç bozulmuş olmaz. Çünkü böyle şüphe ile oruç bozulmayacağı gibi, tabiî olmayan bir yoldan içeri giren bir ilaç ile de oruç bozulmaz. [Bkz. Bilmen, Ö.N., Büyük İslam İlmihali, s. 292, md. 124, 126]
Görülüyor ki; açık bir yaranın üzerine krem sürmek her hâlukârda şüphelidir, bunu tercih etmemek gerekir. Herhangi bir yara vs. söz konusu değilse, krem kullanmanın oruca bir zararı yoktur.
Selamün Aleyküm abi,
İzninizle bir kaç sorum olacaktı, lütfedip cevap verirseniz duacı olurum.
1. Mukabele okunurken ha mim lere gelince ara vermemeli deniliyor ve çoğu yerde uygulanıyor. Bu uygulama doğru mudur, sünnette bir yeri var mı?
2. Mukabele okurken yorulmaktan ötürü ara verip ilahi kaside söylemenin bir sakıncası olur mu?
3. Bazi hanımlar hayzi başlamadan bir kaç gün önce hafif bulanıklık gördüklerini söylüyorlar. Bu önceki gördükleri hafif ya da bi kaç damla bulanıklık oruca zarar verir mi, âdetten mi sayılır?
ALLAHA Emanet Olun abi. hadime hadime – gmail
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
1- O hususta bir bilgim yok, mutemet kaynaklarda da rastlamış değilim. Bir şeyin çoğu yerde ve çoğunlukla yapılıyor olması, tek başına onun doğruluğuna delil teşkil etmez. Sağlam kaynaklara istinat etmesi gerekir. Eğer sizin bildiğiniz sahih bir şey varsa ve paylaşırsanız memnun olurum.
2- Mukabeleye (Allah kelâmının arasına) kaside-ilahi gibi şeylerin karıştırılması herhalde münasip olmaz, kıraat âdâbına uygun düşmez. Hele hele Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidîn yolunda asla müsaade olmaz. Yorulduysanız bir abdest tazeleme molası verebilirsiniz.
3- Bulanık kan âdet kanından sayılır. Dolayısiyle oruca engeldir. Bu kan, siyah, kırmızı, yeşilimtrak veya sarı olabileceği gibi, bulanık ve toprak rengi de olabilir. Hayızdan sayılmayan akıntı bembeyaz bir renkte olur.
Muhterem hocam cevabınız için teşekkür ederim.
Muhterem hocam, örtülü, mütedeyyin ve tasavvuf ehli bir genç kızın, makyaj yaparak, kırmızı dudak boyası sürerek umum toplumun içine çıkması, bu şekilde çektiği fotoğraflarını sosyal medyada ( instagram, facebook vs.) namahrem erkek arkadaşlıklar kabul ederek paylaşıp teşhir etmesinin fikhî hükmü ve tasavvufî değerlendirilmesi nedir? İsim saklı
*******
Selamün aleyküm.
Muhterem hocam; evli ya da bekâr kadınların yüz, eller ve ayakları haricinde başka yerlerini açması dinen haramdır. Dolayısıyla sosyal medya hesaplarında da herkesin görebileceği şekilde kadınların fotoğraflarını yayımlaması caiz olmaz. Böyle bir şeyin meşrû bir ihtiyaçtan kaynaklandığı da iddia edilemez! O halde ihtiyaç yoksa bir kadın niye kendini teşhir eder, fotoğrafını gösterir ki? Evli ise de süsleneceği, kendisini göstereceği kişi, kocasıdır, onun dışındaki nâmehremleri değil. Kadının tabiî güzelliklerini koruması, pasaklı ve perişan olmaması, süslenmede ilk ve tabiî olan görevidir. Çünkü kadının süslenmesine belki ihtiyaç olmayabilir ama, pasaklı olmaması sürekli bir ihtiyaçtır. Bu, kocasını haramdan korumanın birinci şartıdır.
O bakımdan kadın olsun erkek olsun, birbirlerine (nikâhlısına) kendi yuvaları içinde daha çekici görünebilmek için süslenebilirler, bunda bir sakınca yoktur. Lakin başka kadın veya erkeklerin dikkatini çekmek için bunu yaparlarsa haramdır, günahı büyüktür.
Unutulmamalıdır ki, Allah Teala kadınlara hitaben (özetle):
‘Süslerini göstermesinler... Gizlediklerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar... Kalplerinde hastalık olanların hastalığını depreştirmemek için seslerini kadınsı kadınsı inceltmesinler... Cahiliyyet dönemi kadınları gibi, süslü-püslü, kırıla-döküle gezmesinler...’ buyurur.
Bu âyetler bir bakıma, kadının tabiî-fıtrî olarak süslenmiş olduğunu anlatır. Çünkü varolan bir şeyin gösterilmemesi istenir. Fakat bir yönden de insan için Mevlâsının emirlerine uyarak arzularına sınır getirmesi, ona her türlü zevkten daha aziz gelmelidir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, "Erkeklerin göreceği şekilde süslenerek ve koku sürünerek (süslenip püslenerek sokağa) çıkan kadının, evine dönünceye kadar Allah'ın gadabı altında olduğunu" haber verir. [Bkz. Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl]
Kadın için süslenme meşrûdur, ancak bunu hem meşrû araçlarla, hem meşrû tarzda yapacak, hem de meşrû biçimde kullanacaktır. Süslenmeyi kocası için yapacaksa ve kullanacağı kozmetik malzemelerinde haram madde katkısı yoksa bu mubah, hatta kocasının gönlünü yaptığı için sevaptır. Ama makyaj ve süslenmeyi haram ve şüpheli malzemelerden ve başkaları adına yaparsa, bu yanlış bir hareket olacaktır. Ve asla caiz değildir.
***
A ç ı k l a m a
Dilerseniz meseleyi öncelikle tesettür bazında ele alalım.
Tesettür nedir, niçindir?
Kadın açısından tesettür; güzelliğini eşinden başkasına örtmek, nâamahrem nazarlardan / bakışlardan sakınmak ve namusu korumak içindir. Rabbimiz (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de bizlere bunu böyle bildirir. Tesettür emri verilen ayetlerde, bunun hikmetlerini Mevlâmız şöyle beyan etmiştir:
“Ey Nebî (peygamber), zevcelerine (eşlerine-hanımlarına), kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu, onların tanınıp ezâ edilmemelerine daha uygundur. Allah çok gafûr ve rahîm’dir (çok mağfiret ve rahmet edicidir).” [Ahzab suresi, 59]
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları (yüz-el-ayak gibi) müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” [Nûr suresi, 31]
“Kadınlardan hayızdan, evlâttan kesilmiş, artık nikâha ümitleri kalmamış (olan ihtiyarlara gelince: gizli) zînet (mahalleri)ni erkeklere göstermemeleri şartiyle (dış) elbiselerini bırakmalarında / çıkarmalarında onlar için bir günâh yoktur. (Maamafih bundan da) sakınmaları (ve örtünmeleri) kendileri için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyle işiten, hakkıyle bilendir.” [Nûr suresi, 60]
Peki, bu ölçülere göre kişi, sosyal medyada kendi fotoğraflarını paylaştığında tesettüre uygun davranmış olur mu? Maddeler halinde açıklamaya çalışalım:
Bir defa fotoğraf paylaşmak, tesettürün hikmetlerinden biri olan “nâmahrem nazarlardan korunma“ya zıt olan bir davranıştır. Her ne kadar tesettürünü tam yerine getirmiş olsa dahi kadın, yüz güzelliği ve kıyafetleri ile yabancı erkeklerin rahatlıkla dikkatini çekebilir. Ayrıca bu fotoğrafların, çoğunlukla kişinin en güzel ve en alımlı olduğu fotoğrafları olduğunu varsaydığımızda, yabancı erkeklerin nazarlarından sakınmaktan ziyade daha çok dikkat çekebilir. Hedef de genellikle öyle değil midir?
Sosyal medyada fotoğraf paylaşmak demek bir manada “insanlara kendini göstermek” demektir, tesettürlü bir kadının asıl maksadı ise; “kendini, güzelliğini nâmahremlere karşı örtmek, korumak ve hayâ etmek”tir. Bu iki davranışın birbirinden farklı olduğu çok açık değil midir?
Belki akıllara “Ama dışarıda da bu şekilde dolaşıyoruz, o zamanda mı tesettüre uygun davranmamış oluyoruz?” gibi soru gelebilir.
Fakat, kişi dışarıda mecburî-zorunlu bir sebeple bulunuyor (eğitim, iş, vs. gibi). Sosyal medyada fotoğraf paylaşmak ise tamamen keyfî bir durumdur. Dışarıda ciddiyet ve tevazu ile mümkün olduğunca bakışlar, genelde yerde olacak şekilde hareket edildiği için, tesettüre uygun davranılmış oluyor.
Bir hadis-i şerifte, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kadın, örtülmesi gerekli olan bir varlıktır ve evden dışarı çıkınca Şeytan gözünü ona diker. Kadının, Allah’a en yakın olduğu yer evinin içidir.” [Tirmizî, Sünen, Rada’, 18; Taberanî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 9368,9969; İbn Hibbân, Sahih, 5689, 5690; İbn Huzeyme, Sahih, 1593]
Hadis-i şeriften açıkça anlaşıldığı gibi, kadın örtünmesi-örtülmesi icap eden bir varlıktır ve mümkün oldukça evden çıkmaması gerekir. Sosyal medyada fotoğrafını paylaşan kişi, kendini 7/24 ev sınırlarından dışarı çıkarmış olur. İnsanlara fotoğraflarını kopyalama, saklama, sürekli bakma ve farklı maksatlarla kullanma imkânı sağlar. Bu durum ise, kişi açısından tesettürdeki hikmetlere aykırı olur.
“Sebep olan yapan gibidir” [Bkz. Tirmizî, Sünen, İlim, 14] sırrınca, erkeklerin harama girmesine sebep olduğu için fotoğraflarını paylaşan kişiyi de günaha sürükler. Allah Teâla, bizleri bu hususta uyarmıştır:
“Kim güzel bir işte şefaatçılık (aracılık) ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde şefatçılık / aracılık yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah her şeye kadir ve nâzırdır (gücü yeter, gözetip karşılığını verir).” [Nisa Suresi, 85]
Fotoğrafını paylaşan bir kadın, nâmahrem erkeklerin eline, istediği zaman açıp bakabileceği ve baktıkça günaha gireceği bir fotoğraf vermiş ve buna önayak olduğu için kendi de günaha girmiş olur.
Bir hadis-i şeriflerinde Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali’ye (r.a.) şöyle buyurmuştur:
“Ey Ali! Elinde olmadan gözüne ilişen bir harama ikinci defa bakma. Zira ilk bakış lehine, ikincisi ise aleyhinedir.” [Ebu Davud, Sünen, Nikâh, 43; Tirmizî, Sünen, Edeb, 28; Dârimî, Sünen, Rikak, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 351, 353, 357] Yani ilk bakış sana ait (mubah), sonraki ise sana ait değildir, haramdır.
Kadını dışarıda gördüğünde bir ya da Allah’tan korkmazsa iki defa bakabilecek olan erkeklerin, onun, keyfî olarak paylaştığı fotoğraflarına istediği kadar bakabilmesi; Efendimiz’in (s.a.v.) Hz. Ali’yi (k.v.) uyardığı bakışlara fırsat vermesi sebebiyle, paylaşan kişiye de, erkek o fotoğraflara baktıkça mutlaka günah olarak yazılır.
***
Hâsıl-ı kelâm netice-i merâm
Sosyal paylaşım sitelerine yüklenen fotoğraflarla, kişinin mahremiyetini sanal ortamda ifşa etmesi, bunu başkalarıyla paylaşması fıkhî açıdan da tasavvufî açıdan da kesinlikle tecviz ve tasvip edilemez. Bu tehlikeye karşı özellikle İslâmî hassasiyet taşıyan hanımlar dikkatli olmalı. Bu ve benzeri haramlardan uzak kalabilmek için ayrıca Allah Teâla’ya dua ve niyazlarda bulunmalı, ibadet ve tâatle, daha faydalı işlerle meşgul olmalı, arkadaş çevresini buna göre oluşturmalıdır.
Evet, kadını ve erkeğiyle internet kullanmak da bir haktır, ihtiyaçtır, denebilir. Ancak bu noktada değer ölçülerimizi muhafaza etmek durumundayız. Müslüman’ın hayatında, helâl dairede hareket etmek, iffetini korumak, çirkin söz ve fiillerden uzak durmak, kul haklarına, tesettüre, edebe riayet etmek; kısacası İslâm ahlâk ve âdabı ile yaşamak çok büyük ehemmiyet arz eder. Ancak bizim elimizden de, insanlara nasihatta bulunmaktan, dünyevî-uhrevî tehlikeleri haber vermekten öte bir şey gelmez.
Şu da bir vakıa ki, sanal denilen şeyin âdeta gerçekten bir farkı yok. Sanal ortamda yaşanan şeyler gerçek gibidir, maalesef toplumda genellikle zararsızmış gibi algılanıyor. Oysa özelini kendine saklamayı bilmeyen kişinin, hem gerçek hayatta hem sanal ortamda özgürlüğü de yok demektir.
Bu bakımdan, gerçek hayatta olduğu gibi sanalda da ahlâkî değerlerin gözetilmesi lazımdır. Kişi mahremiyetini ifşa ediyorsa, yaptığına saygısızlık etmesek bile, saygı duyacak halimiz de yok elbette... Bunun dinen doğru olmadığını, ahlâkî ölçülerimize aykırı bulunduğunu söyleriz, söylemeliyiz. Evet kişi özgürdür, irade-i cüz’iyesi vardır, bunu dilediği gibi kullanmakta hürdür. O da tamam… Ama eğer Müslümanım diyorsa, hele de tasavvufla alakadar ise, bir şekilde dinî mahremiyetine de mutlaka dikkat etmelidir. Haram ve helal sanal ortamda da geçerlidir, mahremiyetini göstermek helâl olmaz.
***
“Kötülükten sakınıp korunan müttakîleri Allah, muradlarınca necâta çıkarır / kurtuluşa kavuşturur. Onlara fenalık / kötülük dokunmaz ve onlar üzülecek de değillerdir.” [Zümer suresi, 61]
“İman edip takvâ yolunu tutanlar için elbette ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.” [Yusuf suresi, 57]
“…Haberiniz olsun ki, Allah katında en şerefliniz, en takvâlınızdır. Muhakkak ki, Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” [Hucurât suresi, 13]