Merhaba hocam.ramazanda veya oruçluyken Hacamat olmak veya yapmak hükmü nedir?. Oruçun mektuplarında Kan aldırmak geçiyor. Hayat Sağ – Facebook
*******
Selamün aleyküm.
Merhaba kardeşim;
Hacamat nedir, kan aldırmaktır. Oruçlunun kan aldırması, orucunu koruyamayacak derecede zayıf düşmesinden korkulursa mekruhtur, değilse mekruh olmaz. Bununla beraber ihtiyata uygun düşen, bunu güneş batışından (iftardan) sonraya bırakmaktır. [Bilmen, Ö.N., B. İslam İlmihali, s. 288, md. 93]
A ç ı k l a m a
Ramazan ayında oruçlu iken kan aldırma meselesi.
Hadîs kaynaklarında, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), oruçlu iken kan aldırdığı nakledildiği gibi, [Bkz. Buhârî, Sahih, Savm, 32, Tıb, 11; Ebû Dâvûd, Sünen, Savm, 30] başkalarına oruçlu iken kan aldırmayı yasakladığına dair rivayetler de bulunmaktadır. [Bkz. Buhârî, Sahih, Tıbb, 11, Savm 32; Ebû Dâvud, Sünen, Savm 28, 29, 30] Enes b. Mâlik (r.a.), oruçlu iken hacamat yaptırmadıklarını ifade ederken, oruçluya hacamatı yasaklayan hadîsleri, hacamatın oruçluya sıkıntı vereceği hususuna bağlamaktadır. [Ebû Dâvûd, Sünen, Savm, 32]
Binaenaleyh oruçlunun hacamat yaptırması mümkün ve caiz olduğu söylenebilir. Ancak, yukarıda Ömer Nasuhi Bilmen merhumdan da naklettiğimiz üzere oruçludan kan alınması, vücudu zayıf düşürecekse veya oruç tutmayı zorlaştıracaksa bu durumda hacamat yaptırmanın mekruh olacağı zikredilmiştir.
Buna göre zaruret olmadıkça Ramazan ayında, gündüz kan aldırmayıp akşam iftardan sonra kan aldırmayı tercih etmenin daha uygun olacağı belirtilmiştir. Fakat bu durumda da Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) hacamatın aç karnına daha faydalı olacağına dair tavsiyeleri de göz ardı edilmemelidir.
Selamun aleykum hocam, Bir kac hocaya danistim fakat cevabini bulamadim. Dusuk yapan bir bayan lohusa olurmu? Bebegin belirli bir aylik veya gelismis olmasi gerekirmi, dusuk yapan annenin lohusa sayilmasi icin?
Mesela: kurtaj olmadan, dem vasitasi ile dusuk olan bir iki haftalik bir bebek.
Hanim kardesimizden gelen soru direk bu sekildeydi: bebek kaç ayı geçtikten sonra düşük yaparsa lohusa sayılıyor. Cyda Zvli – Messenger / ABD
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Dilerseniz mesele hakkında önce kısaca bilgi verip, ardından da detaylı açıklama yapmaya çalışalım
(1) Fıkıh kaynaklarında bu mevzu ilgili şu ifadelere yer verilmektedir:
Nifasın (lohusa) itibar edilmesi için, çocuğun büyük kısmının çıkması gerekir. Bu tamamen parçalar halinde de olsa lohusalık için yeterlidir. Hatta parmaklar veya tırnaklar gibi insanın yapısından bazı şeyler açıkça belli olan bir düşük ardından da lohusalık süreci başlamış olur.
Bu tesbit herkes için daha kolay ve daha kesin bir yoldur. Düşük için de belli bir zaman dilimi hesabından çok, bir insan şeklini hatırlatan bir uzvun / organın gözle görülmesinin esas alınması daha uygundur. Eğer düşen çocuğu görme durumu olmamışsa, doktora veya ebeye sorarak karar verilebilir.
(2) Şayet düşüğün organları belirlenmiş ise, anne lohusa sayıldığından kanı kesilmedikçe cinsî yakınlıkta bulunmak caiz değildir. Namazları kılmaz, oruçları da tutmaz. Farz oruçları sonra kaza eder. Ama organlar teşekkül etmemiş ise cinsî münasebet yasak olmamakla beraber, kan devam ettiği takdirde bundan kaçınmak gerekir, zira sağlıklı olmaz. Ancak bu durumda oruçlarını tutması ve namazlarını da kılması icap eder.
Lohusalık müddeti kadından kadına değişir. Bazı kadınlarda bu süre, bir gün dahi olabilir. Lohusalık süresi, kanın kesilmesiyle son bulur. Lohusalığın asgarî süresi yoktur; azamî (en üst) süre ise kırk gündür. Doğumdan sonra kırk gün geçtiği halde kan devam ediyorsa, artık bu kan nifas kanı değil, özür kanıdır. Lahusalıkla ilgili ayrıca bkz. http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-337.html
(3) Sağlık bakımından zaruret ve mecburiyet halinde yapılmış bir Kürtaj da, düşük çocuk hükmündedir. Çocuğun azası belli ise kadın lohusa olur.
İslâm Hukukunda "sakt" kavramiyle anlatılan düşük, sadece organları belirmiş olan düşüktür. Lakin bütün organların belirmiş olması şart değildir. Saç ve tırnak gibi bazı organlarının belirmesi, çocuk sayılması için yeterlidir. Böylece bir kısım organları belirmiş çocuğu düşen kadın, bununla lohusa sayılır ve normal doğumla ilgili bütün hükümler onun için de geçerli olur. Meselâ iddeti sona erer, çocuk düşmeden önce gördüğü kan âdet kanı olmaz.
***
Organları belirsiz düşük
Hiçbir organı belli olmayan düşük, çocuk sayılmaz ve bununla çocuğa ait hükümler geçerli olmaz. Böyle bir düşükle gelen kan; nisaba ulaşırsa, yani âdetin en az miktarı olan üç gün sürerse ve öncesinde de bir tam temizlik geçmişse âdet kanıdır. Bu iki şarttan biri, ya da her ikisi eksikse istihaza (hastalık) kanıdır.
Organları belirgin olup olmadığı bilinmeyen düşük
Kadın, meselâ tuvalette düşük yaptığı için, organlarının belirgin olup olmadığını bilmemesi halinde; bu düşürme vak’ası âdet günlerinin başlangıcına rastlamış ve bununla kan devam etmişse, âdet günleri sayısınca namaz ve orucunu kesinkes terk eder. Çünkü bu günlerinde ya âdetlidir ya da lohusadır. Sonra yıkanır ve temizlik âdeti kadar süre namazlarını şüpheli bir şekilde kılar. Çünkü lohusa olma ihtimali de vardır. Sonra âdeti kadar süre namazlarını yine kesinlik ifade eder tarzda kılmaz. Çünkü yine ya lohusadır veya âdetlidir. Sonra yıkanır ve temizlik âdeti kadar süre -kırk günü doldurmuşsa- kesin tarzda kılar, doldurmamışsa dolduracak kadar sürede şüpheli bir şekilde, doldurduktan sonrakileri de kesin olarak kılar. Sonra bu minval üzere devam eder.
Eğer âdet günlerinden sonra böyle bir düşük yapmışsa; bu düşük, temizlik günlerine rastladığı için, temizlik âdeti kadar gün namazını şüpheyle kılar. Sonra âdetine rastlayan günlerde kesin olarak bırakır. Çünkü ya lohusadır ya da âdetlidir.
Bu son iki maddede anlatılan meselede göz önünde bulundurulan şey, şüpheye yer vermemek ve ihtiyatli olanla amel etmektir.
Hamile kadınla cinsî yakınlık ise, tıbbî bir sakınca tesbit edilinceye kadar serbesttir.
Selamun aleyküm hocam
oyuncak kapma makineleri var. 1lira atıp kafesdeki oyuncakları almaya çalışıyorlar. Kimi zaman düşüyo kimi zaman da alıyoruz. Bu kumara girer mi? Bir de 1lira atıp telefon kazandıran makineler var. Parayı atıp bazı rakamlar yazılıyor. Makine de rakamlar dönüyor. I rakamlardan biri denk gelirse telefon kazanılıyor. Bu da kumara girer mi? ender kara – gmail
*******
Ve aleyküm selam.
Anlattığınız yöntemle oynanan oyunlar kumar kategorisine girer, caiz olmaz, haramdır!
Meselenin detayı için benzer bir soruya verdiğimiz cevaba bkz.
Abi selamünaleyküm hayırlı ramazanlar. Papyon takmakta dinen bir beis var mı? Kemal Erdem - Messenger
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Öncelikle şu sorunun cevabına bir bakalım; papyonu, diğer kravatlar gibi değerlendirebilir miyiz, yoksa bir farklılık söz konusu mudur?
Kullanma cihetinden baktığımız zaman, evet, her ikisi de aynı işi görmekte / aynı fonksiyonu îfa etmektedir. Buna göre ilk nazarda gayrimüslimlerin haram olmayan âdetlerini yapmakta, giydiklerini giymekte, kullandıklarını kullanmakta dinen bir mahzur yoktur, diye değerlendirmek mümkün. Ama bu obje (papyon), bulunduğunuz çevrede şayet yadırganıyor, tuhaf karşılanıyorsa takmamanız daha münasip olur. Bu bir…
Ayrıca papyonun öbür kravatlar gibi olmadığı, görüntüsünün farklı bulunduğu ve “haç”ı tedâi ettirdiği de aşikâr... Bilindiği üzere “haç”ın pek çok değişik şekilleri var. Dolayısiyle bunun, mü’minin kaçınması icap eden “sû-i îhamı müş’îr” bir nesne olduğu bir hakikat. Bu açıdan günümüzde, “İttequu mevâdıa’t-tühemi”, yani sizi zan altında bırakacak yerlerden uzak durun, töhmet noktalarında bulunmaktan sakının, mealindeki hikmetli ikaza uygun hareket etmek, eskiye nisbetle daha da hayatî bir ehemmiyeti haizdir. Keza Hz. Ömer’in (r.a.) şu sözü de, sadedinde olduğumuz meseleye ışık tutmaktadır:
“Kim kendini töhmet altında kalacak bir konuma sokarsa, kendisine sû-i zanda bulunanları kınamaya hakkı yoktur.” [Müttaqī el-Hindî'nin (v. 975/1567), Kenzü’l-Ummâl, Hadis no: 8815]
Hâsılı, bu gibi sıkıntılı ve şüpheli nesnelerden ve fiillerden kaçınmaya muvaffak olabilen bir mü’min, takvâya ve dinde ihtiyatlı olana sarılıp müttakîler zümresine dâhil olmuş; "Şüpheli olanı bırak, olmayana git". [Buharî, Sahih, İman 39, Büyu', 2] "Helâl da, haram da bellidir... Arada şüpheli şeyler vardır. Onlardan sakınan dinini ve ırzını korur" [Bkz. Buharî, Sahih, İman, 29; Nesâî, Sünen, İman, 28; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 69] hadis-i şeriflerini düstur edinmiş olur.
***
Teşebbüh meselesi
"Bir kavme benzeyen onlardandır." [Ebu Davud, libas 4 - 4031; Ahmed b. Hanbel; Musned, 2/50-92, 7/142],
"Bizden başkasına benzemeye özenen bizden değildir" [Tirmizî, Sünen, İsti'zân, 7], hadis-i şerifleri de, Müslüman için başka milletlere benzeme özentisinin tehlikesini gayet açık bir şekilde haber vermektedir. Mesela papazın beline taktığı zünnarı ve haç’ı takmak böyledir.
Ancak unutmamak lazım; hadis-i şerifin metninde geçen "teşebbuh" kelimesi, tesâdufi bir benzemeyi değil tekellüfü, "benzemeye çalışmayı" yani bir kimsenin benzemek istediği kişileri bilerek ve isteyerek taklid etmeye çalışmasını ifade etmektedir. Yoksa mesela bir gayrimüslim, İslâm’a girmek gibi bir niyeti olmaksızın, Müslümanlara mahsus bir alâmeti taşımakla, Müslüman sayılamıyacağı gibi, gayrimüslimlere benzeme kasdı olmaksızın, soğuk-sıcak vb. sebeplerle onlara mahsus alâmetleri giyen bir Müslüman da kâfir sayılmaz." [Fetevâ-yı Hindiye,Bulak, 1310 h., II, 276] Hele hele kâfirlerin şiârı olmayan bir takım kıyafet ve davranışlarda gayrimüslimlere benzeyen kimse asla tekfir edilemez. [Aliyyü’l-Kaarî, Şerhu'ş-Şifâ, İstanbul 1309 h., II, 522]
Ama papyonun soğukla da sıcakla da bir alakası olmadığına göre, giyim-kuşam örfümüze böylesine uzak bir objeyi takan bir mü’min tekfir edilmese de, elbetteki bu tarz tasvip de edilemez. Çirkindir, töhmetlidir, tehlikelidir, kaçınmak, uzak durmak gerekir.
***
İslâm’da giyim şekli değil, şer’î ölçü vardır
Evet İslâmiyet, Müslümanlara hususi (şablon) bir kıyafet şekli getirmeyip, bu hususta uyulması gereken ölçüler vaz’etmiştirr. Binaenaleyh şu veya bu tip bir elbiseyi de yasaklamamıştır. Bunun için Müslümanların kıyafetleri aynı değildir. Bâhusus coğrafî iklimlere göre deşikilik arzetmektedir. Nitekim kimi entari, kimi kaftan, kimi şal, sarık, kimi pantolon, kimi de şalvar giyer. Bu hususta herkes serbesttir. Yeter ki şer’î ölçülerin dışında olmasın.
Bununla beraber, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bir memlekette âdet olmayıp, halkın nazar-ı dikkatini çeken kıyafete bürünmek de doğru bir hareket değildir. Şâfiî mezhebine göre; kişinin şahsiyetini zedelediği için böyle elbise giyenlerin şehadeti (şahitlik yapması) muteber değildir. Ancak tuhaf ve nazar-ı dikkati çeken bir kıyafet olmadıktan sonra, gayrimüslimlerin giydikleri ve küfür alameti olmayan bir nesneyi giymekte şer’an bir mahzur olmaz. Nitekim Buharî ve Müslim’de zikrolunduğuna nazaran, el-Muğîre bin Şûbe'nin (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Nebî sallallahu aleyhi vesellem, kolları dar bir Rum cübbesi giymişti."
Bu hadîsten anlaşıldığına göre, kâfirlerin giydiği elbiseleri giymekte beis yoktur. [Aliyyü’l-Kaarî, Mirkatü'l-Mefâtih, 4, 416] Mesela bugün giydiğimiz palto-pardesü de, dinen cübbe sayılır. Çünkü hadis-i şerifte geçen cübbe ile palto arasında fark yoktur. Binaenaleyh diğer krvatı takmakla papyon kravatı takmak arasında da dinen bir fark olmaz. Fakat çevremizde dikkat çekiyor ve tuhaf karşılanıyorsa, tabii ki takmamak daha uygun olur.
***
Milletler, örf ve âdetleri
Bunlar milletlerin-cemiyetlerin örf ve âdetleriyle, kültürleriyle alakalı hususlardır.
Kültür, en kestirme tarifi ile öğrenilen bilgilerin hayat tarzı hâline gelmesidir. Oyunda-eğlencede, selâmlaşmada, yemede-içmede, giyimde-kuşamda, ev düzeninde, cemiyet nizamında ve benzer sahalarda kendini gösterir. Bu alanlarda hayat tarzı hâline gelen kültür, sonra işe, içtimaî-iktisadî hayata, üretime, siyasete, hukuka, hatta milletler arası münasebetlere varıncaya kadar şekil verir. Bunlara üst müesseseler/kurumlar dersek, bu kurumların, üzerine oturup yerleşeceği kültür tabanı yoksa, bunlar Müslümanca olamazlar.
Önce bilgi, sonra bu bilginin yaşanıp irfan (kültür) hâline gelmesi, daha sonra da bunun üzerine kurulacak üst müesseseler… İşte mütekâmil / sağlıklı gelişmiş bir toplum böyle oluşur. Bu hayat tarzı, farklı kavimleri-milletleri-toplumları birleştiren san’atını-mimarisini ve insan tipini teşekkül ettirdiğinde medeniyete inkılâb eder/dönüşür.
Mesela düğün, cemiyetlerde kültürün en belirgin dışa vurmasıdır. Kendine hâs / özgü bir düğünü olmayan kültür eksiktir. Kültür tabanında oluşacak boşlukları, başka kültürlerin unsurları doldurur. Bu tesirlenme çoğalırsa tabanın rengi değişir ve İslam irfanı / kültürü diye bir şey kalmaz. Bu sebeple Müslüman bir aile kurulurken düğünün de Müslümanca olması, gelinin-damadın da Müslümanca giyinmesi çok önemlidir. Şu andaki düğünlerimize baktığımızda, “İşte Müslüman’ın düğünü böyle, Müslüman damat ve gelin de böyle olur” diyebileceğimiz kaç düğünle karşılaşabilmekteyiz!
Gelinin düğünlerde herkesin dikkat nazarları altında süslenip püslenip bütün cazibesini ortaya koyması elbette ki caiz değildir. Hatta gelinlik bile kültürümüz açısından uygun mudur? Onu da İslamlaştırmak gerekir. Mesela gelinin yüzünün kırmızı bir duvakla kapatılması hem bölgesel kültürümüzde, hem hem dinî irfanımızda var olan bir uygulamadır. Bunları niye gözardı ediyoruz ki?
Malumunuz, yerleşik kültüre, örf ve âdetlere karşı çıkmak çok zordur ve çok güçlü olmayı, mevcudun karşısına güçlü bir alternatifle çıkmayı gerektirir. Bu da bilgi ister, kararlılık ister, sağlam bir kimlik ister, destek ister.
Evet, bilhassa düğünlerde damadın da papyon kravat takması / giymesi bir kültür taklidinin emâresidir. Keza mum yakmalar, ateş kültlerini hatırlatan maytaplar hep birer kültür kaymasıdır, yozlaşmadır, örf ve âdetlerin bozulmasıdır. Bunlar kayıp bozulunca, onlara bağlı müesseseler de bozulur, o da haliyle inanca ve ibadete tesir eder.
Selamün Aleyküm abi,
Abi kusura bakmayın ilim yolunda bir kardeşiniz olarak sohbetimde kullanmak üzere daha önce duymuş olduğum bir Hadîs-i Şerîf in aslı ve meali lazım oldu,elimde ki kaynaklarda da bulamadım ama tekamül altında iken bir sohbette duymuştum, internete de bakmak istemedim malumunuz bilgi çöplüğü -meali veya aslı doğru mu güvenmedim- ve size sormak istedim.
Hadîs-i Şerîf Kıyamette bize niye dinimizi ogretmedin bizi nicin uyarmadin diye anne ve babalarının yakasına yapışan çocukları ve anne babaların pişmanlıklarini anlatıyordu,aradan baya zaman geçti notta alamamistim o gun, sohbet hazırlıyorum bu hadisi serifede ihtiyaç hasıl oldu.Eger zahmet olmazsa aslını arapçasını ve mealini yazabilirseniz çok mutlu ve duacı olurum abi.Allaha Emanet Olun tekrar rahatsız ettiğim için özür dilerim. hadime hadime – gmail
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Söylediğiniz mealde ve metinde bir hadis-i şerif hatırlamıyorum. Kütüb-i Sitte’de ve bakabildiğim diğer yerlerde de rastlamadım. Herhalde iş başa düşüyor, araştıracaksınız. Ulaştığınız sonuçtan bizi de haberdar ederseniz memnun olurum.
Kolay gelsin.