Kur'an-ı Kerim’den günde ne kadar okunması tavsiye edilmiştir?
Soru: İsmi mahfuz bir okuyucu tarafından sorulmuştur. Kategori: Soru - Cevap
*******
Selamün aleyküm.
Dilerseniz sorunuzun cevabını öncelikle Huccetü’l-İslâm İmam Gazalî hazretlerinden alalım, ondan dinleyelim. Sonra da gerekirse ilave bazı açıklamalar da nakletmeye çalışırız. O mübarek zat İhyâu Ulûmiddîn adlı muhallet eserinde şunları söylüyor:
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), Abdullah b. Ömer’e (r.anhuma) haftada bir hatim yapmasını tavsiye buyurmuşlardır. Ayrıca Hz. Osman, Hz. Zeyd b. Sâbit, Hz. İbn Mes’ud, Hz. Ubey b. Ka’b (r.anhum) gibi bazı sahabenin de hafta bir defa Kur’an-ı Hakîm’i hatm ettikleri bilgisi de mevcuttur.
Hâsılı hatim usûlünde dört derece vardır:
1. Yirmidört saatte bir hatim. Âlimlerin çoğunluğu bunu mekruh kabul etmiştir.
2. Günde bir cüz okumak suretiyle ayda bir hatim. Bu da çok azdır.
Bunların arasında mûtedil / orta iki derece vardır. Onlar da;
3. Haftada bir defa hatim.
4. Haftada iki defa hatim yapmaktır.
Haftada iki kere hatmederse, bunun en güzel tertibi;
Gecenin ilk vakti ile gündüzün ilk vaktini hatim ile karşılaması için, hatmin birini pazartesi gecesi akşam namazında veya namazı müteâkip… Diğerini de Cuma günü sabah namazında veya namazı müteâkip tamamlamalıdır. Böyle yapmakla hem gece, hem de gündüz meleklerinin kendisi için istiğfar etmesi temin edilmiş olur.
***
Kur’an-ı Kerim’i okumanın miktarını tayindeki tafsilat / açıklamalar şöyledir:
a) Kişi, eğer amel yolunu tercih etmiş âbidlerden ise, haftada iki hatim yapmalıdır.
b) Şayet kalbini / letâifini çalıştırıyor, tefekkür ile uğraşıyor veya ilim yaymakla meşgul bulunuyorsa, haftada bir hatim kifâyet eder / yeterlidir.
c) Yok eğer Kur’an-ı Kerim’in mânâları üzerinde düşünüyorsa, fazla tekrara ihtiyacı olduğundan ayda bir hatim kifâyet eder.
***
Kur’an-ı Kerim’in cüzlere ayrılarak okunması
Haftada bir defa hatmedecek olan kimse, Kur’an-ı Kerim’i yedi cüz’e bölmelidir. Sahâbe-i kirâm (r.anhum) böyle yaparlardı.
Rivayet olunduğuna göre, Hz. Osman (r.a.);
İbn Mes’ûd’un (r.a.) da ayrı bir tertibi vardı.
Denildi ki; Kur’an-ı Mecîd’in yedi cüz’ü (hizbi / bölümü) vardır:
-Birinci hizb üç sûre,
-İkinci hizb beş sûre,
-Üçüncü hizb yedi sûre,
-Dördüncü hizb dokuz sûre,
-Beşinci hizb onbir sûre,
-Altıncı hizb onüç sûre,
-Yedinci hizb de Qâf sûresinden sonuna kadardır.
İşte sahâbe-i kirâm (r.anhum), Kur’an-ı Kerim’i böyle yediye bölerek okurlardı. Bu hususta Rasûl-i Zîşân Efendimizden (s.a.v.) de rivayetler vardır. Bu tertiplerin gayrisi sonradan ihdâs edilmiştir. [Bkz. İmam Gazali, İhyâu Ulûliddîn Arapça metin, 1, 285, Terc. Bedir Yayınevi, 1, 782]
***
Allah kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm’in Müslümanlar nezdindeki büyük değeri ve onun okunmasıyla ilgili emir ve teşvikler sebebiyledir ki, ashâb-ı kirâm ve onları takip eden nesiller Kur’an okumayı, onunla meşgul olmayı daima ön planda tutmuşlardır. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ayrıca, Kur’an’ı tertip üzere okuyarak hatim indirmeyi Allah’ın en çok sevdiği işlerden biri olarak tarif ve tavsif buyurmuşlardır. [Bkz. Dârimî, Sünen, Fezâilü’l-Kur’an, 33; Tirmizî, Sünen, Kırâât, 13]
Âlemlere Rahmet Efendimiz (s.a.v.), Kur’an okuyup onunla amel edenlerin gıpta edilecek kimseler olduğunu, okunan Kur’an’ın her harfine karşılık on sevap verileceğini, okuyanlar için Kur’an’ın dünyada huzur kaynağı, âhirette de şefaatçi olacağını bildirmiştir. [Buhârî, Sahih, Fezâilü’l-Kur'ân, 17, 20; Müslim, Sahih, Salâtü’l-Müsâfirîn, 243, 266, 268; Tirmizî, Sünen, Kırâât, 12; Ebû Dâvûd, Sünen, Vitir, 14]
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) ile Cebrâil-i Emîn’in (a.s.), her yılın ramazan ayında o zamana kadar nâzil olan âyet ve sûreleri birbirlerine okuyarak mukabele ettikleri ve bir anlamda hatim indirdikleri bilinmektedir. [Buhârî, Sahih, Fezâilü’l-Kurân, 7]
***
S o n u ç
Yukarıda Kur’an-ı Kerim hatminin âdâp ve usûliyle alakalı bilgiler vermeye çalıştık. Yapabilenler bunlara uymaya gayret ederler, ecrine-mükâfatına elbette nail olurlar. Ancak umumi manada efrâd-ı ümmet için hatim indirmenin belli bir zamanı ve süresi yoktur. Nitekim Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) bilhassa geceleri çokça Kur’an okuduğu bilinmekteyse de nasıl bir tertiple okuduğuna ve eğer o ana kadar nâzil olan bütün âyetleri okuyor idiyse bunu ne kadar bir zaman içinde yaptığına dair kesin bilgi bulunmamaktadır. Lakin, “Üç günden daha az bir zamanda Kur’an’ı hatmeden kişi ne okuduğunu anlamamıştır” buyurduğu da açıktır. [İbn Mâce, Sünen, İqāme, 178: Ebû Dâvûd, Sünen, Qırâat, 1]
Hz. Âişe (r.anha) validemiz de bunu tey’yid ederek Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) üç günden az bir sürede Kur’an’ı hatmetmediğini söylemiştir. [İbn Sa‘d, Tabakat, I, 376; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, V, 188]
Ashab-ı kirâm içinde haftada veya üç günde bir hatim indirenler olduğu gibi, bazılarının bundan daha az veya daha çok bir süre içinde bu işi gerçekleştirdikleri rivayet edilmiştir. Sahâbîler, her gün için okuyacakları kadar Kur’an’ı hiziblere (bölümlere) ayırır ve her gün bu bölümlerden birini okurlardı. [İbn Mâce, Sünen, İkāme, 178; Ebû Dâvûd, Sünen, Salât, 329] Rasûlullah Efendimizin(s.a.v.) de böyle bir tatbikatı/uygulamayı tasvip edip tasdik buyurdukları anlaşılmaktadır. [Müslim, Sahih, Salâtü’l-Müsâfirîn, 142]
Bütün bu bilgiler, filasıl hatim indirmede belli bir sürenin tayin edilmediğini, herkesin kendi durumuna göre hareket edebileceğini göstermektedir. Esasen ezberleme maksadı dışında Kur’an okumanın gayesi önce onu anlamak, sonra da anladığıyla amel etmektir. Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.), Kur’an-ı Kerim’i teennî ve tertîl ile (ağır-ağır) geniş zaman içinde okumayı tavsiye etmesinin sebebi de bu olmalıdır. [Tirmizî, Sünen, Kırâât, 11]
Ayrıca lütfen aşağıdaki linklere de bkz.
http://www.halisece.com/islami-makaleler/72-ihlas-suresinin-fazileti.html
Selamun Aleykum hocam hayirli aksamlar sorum su sekilde: torku markasinin et sucuk gibi urunlerinin tuketilmesinde sakinca var midir? Cunku bu markanin urunlerinin helal oldugu yenilebilir oldugunu soyleyen hocalarimiz var.
Soru: Rana Betül tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Bir üründe “Helâl sertifikası” (etiketi), o ürünün Müslümanlarca yenmesinde bir mahzur olmadığını göstermek için değil midir? O halde bunu sormak bile zaittir, gereksizdir, tabii ki yenebilir.
Selamün aleyküm, hayırlı akşamlar. Ben bir konuda yardım istiyorum, siz bilirsiniz diye düşünüyorum. Benim kayınvalidem çok hasta, yatalak! Ölüm bu durumda nimet gibi, elbette Rabbim iyisini bilir. Çok çekiyor. Şu an ben nasıl dua edilir bilemedim, ne okuyayım, ‘iki iyiliğin birini versin’ diye.. Hakkınızı helal edin.
Soru: Bir okuyucunun tanıdığı tarafından dile getirildi. Kategori: Soru – Cevap
*******
Ve aleyküm selam. Size de hayırlı akşamlar olsun.
Değerli kardeşim;
Evet, bilindiği ve sizin de işaret ettiğiniz gibi Türkçemizde, “Allah iki iyilikten birini versin” diye bir deyimimiz var. Özellikle ağır hastalar için, ‘ya ölsün kurtulsun ya iyi olsun’ anlamında kullanılan bir söz. Yani ya iyileşip sıhhatine kavuşsun ya da ölümle bu çektiği ıztıraptan selamet bulsun demek… Ki, mevcut hayatı / çektiği ıztırap âdeta ölümü aratacak hale gelmiş hastalara / dertlilere dilenen bir nevi selâmet dileği…
Bazılarının açıkça dile getirdiği üzere bu söz aslında, kimilerince üstü kapalı / muğlak bir üslûpla ve sesli bir tarzda hastanın, "size ve kendisine çok çektirmeden ölmesi"ni dilemektir.
Çünkü ölünce, acı çekerken görmezsiniz onu... Şahit olmazsınız âcizliklerine, bitmeyen acılarına-azaplarına… Onun başında öyle eliniz kolunuz bağlı beklemek, elinizden hiçbir şey gelmemek, kötü hali değiştirememek, meseleyi çözememek… Bu acının tarifi imkânsız elbette!
İşte insanoğlu bazen öyle zor, öyle çaresiz kalabiliyor ki, en yakını tarafından en ağır şekilde sınanıyor / imtihana tâbi tutuluyor. O da bu durumda ölüme râzı geliyor... Ve o yakını için bunu dileyip “Allah’ım, iki iyilikten birini ver” diyebiliyor.
Özetlemek gerekirse, böyle bir dua-dilek her ne kadar mâsum ve zararsız gibi gözükse ve iyi niyetle de söylense, aslolan sabır ve sebatla İslâmî âdap ve usûle göre davranmak, hizmetlerinde kusur etmemeye çalışmaktır hastalarımıza karşı… Ve dilerseniz bunu da biraz geniş bir şekilde ele almaya çalışalım aşağıda...
***
Ö l ü m !
Ölüm, malumunuz bizim ebedi hayatımıza açılan bir kapıdır. İnsanlar bir yerden diğier bir yere giderken nasıl hazırlanıyorlarsa, ölümden sonraki hayatı için de o şekilde hazırlanması lazımdır. Onun için insanlar yaptığı hatalarda ötürü tevbe-istiğfar etmeli ve üzerinde kul hakkı varsa onu da hemen ödemeye gayret göstermelidir.
Ölüm döşeğindeki hasta, devamlı Allah'ın rahmetini düşünmeli ve ne kadar günahkâr da olsa, Cenab-ı Hakk'ın onu affedeceğini ümit etmelidir. Hadis-i kudsîde Mevlâ-yi Zû’l-Celâl hazretleri şöyle buyurmaktadır:
"Ben kulumun bana olan zannı yanındayım." [Buhari, Sahih, Tevhid, 35]
Yani kulumun bana olan zannı nasılsa öyle tecellî ederim.
Ölüm döşeğindeki hastaların yanında güzel sözler konuşulmalı, devamlı surette Allahu Teâla'nın rahmetinden bahsedilmelidir. Ve sekerattaki hastanın güzel yönlerinden söz edilmelidir. Çünkü sekerat halindeki hastanın yanında konuşulan sözlere melekler ‘âmin’ derler. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ebu Seleme’nin (r.a.) vefatında onun açık kalan gözlerini kapattıktan sonra, feryad edenlere hitaben;
“Kendinize kötü dua etmeyiniz; zira melekler söylediklerinize ‘âmin’ derler." [Müslim, Sahih, Cenâiz, 4] buyurur.
Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurmuşlardır:
"Sizler bir hastanın veya ölünün yanında bulunduğunuz zaman ‘hayır’ (iyi ve güzel şeyler) söyleyin. Muhakkak ki, melekler sizin orada konuştuklarınıza ‘âmin’ derler." [Müslim, Sahih, Cenâiz, 50]
Melekler maddî ve manevî pislikleri sevmedikleri için, sekerat halindeki hastanın yanında cünüb, lohusa, hayızlı ve gayrimüslimlerin bulunmaması gerekir. Sekerat halindeki hastayı ve bulunduğu evi ve odayı temiz tutmak icap eder.
Sekerat halindeki hastanın ağzı kuruyacağından, devamlı ağzına su damlatılmalıdır. Çünkü sekerat anında Şeytan, hastaya elinde bir bardak su ile yaklaşır, onu kandırıp imanını çalmaya çalışır. O bakımdan ölüm sırasında ölüden sâdır olacak bazı görünüşte çirkin ve nâhoş sayılabilecek halleri de kötüye yormamak ve bu durumu kimseye anlatmamak gerekir. Nitekim mev(iza kitaplarımızda şöyle bir hadiseden bahsedilir: Evliyaullahtan bir zâtın yanında son anlarında kelime-i tevhid getiriliyormuş... O ise kaşını-gözünü oynatıp yüzünü asıyor, "Hayır!" diyormuş. Bu hâli müşahede eden kimseler, son derece üzülmüşler ve ölen kişi hakkında kötü-kötü düşünmeye başlamışlar... Nihayet vefatından sonra onu rü`yada gören bazıları, ondan şu îkazı almışlar:
"Siz benim yanımda kelime-i tevhid söylerken, Şeytan da gelmiş, bir bardak buzlu su ile dolaşıyor: 'İmanını verirsen bu suyu veririm' diyordu. Ben ise Şeytan'a, 'Hayır!' diyordum. Siz benim Şeytan'a söylediğim bu 'Hayır!' sözünü, kendinize deniyor diye anladınız. Hakkımda sû-i zanna düştünüz. Ölüleriniz hakkında hayra alâmet şeyleri söyleyin, fakat kötüye delâlet eden şeyleri konuşup yaymayın. Zira o kötüye işaret gibi görünen şeyler, aslında iyiliğe de delil olabilir. Ama siz anlayamaz, sû-i zanda bulunmuş olursunuz."
Ulemâ, ölüm döşeğindeki hastaya kelime-i tevhid telkin etmenin ve yanında bu kelimeleri söylemenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), "Siz ölülerinize (yani ölmek üzere olan hastalarınıza) ‘Lâ ilâhe illallah’ı telkin ediniz." [Müslim, Sahih, Cenâiz, 1] buyurur. Başka bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyururlar: “Kimin ki son sözü ‘Lâ ilâhe illallah’ olursa Cennet’e girer." [Tirmizî, Sünen, Cenâiz, 7; Ebu Davud, Sünen, Cenâiz, 20]
Ölünün yanında Kur'an-ı Kerim okumak da güzeldir. Nitekim Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ın kalbi Yâsîn'dir. Bir kimse onu, Allah'ı ve ahiret gününü murad ederek okursa, Allah onu affeder. Onu ölülerinize okuyunuz." [İbn Mâce, Sünen, Cenâiz. 4; Ebu Davud, Sünen, Cenâiz, 24]
***
Ölüm sonrası yapılması gerekenler
Eziyet vermemek şartıyla hasta sağ tarafına yatırılmalı... Eğer bu şekilde yatırılması hastaya zor geliyorsa, ayağı Kıble’ye gelecek şekilde yatırılmalıdır.
Ölen kimsenin gözlerini kapatmak sünnettir. Ölünün elbisesini daha vücudu soğumadan çıkarıp onu sert bir yere yatırmalı ve üzerine bir örtü örtülmelidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Sevabına inanarak, yalnız Allah rızası için tabutun dört köşesinden omuzlayarak, onar adımdan toplam kırk adım bir ölüyü taşıyanın kırk küçük günahının silineceğini" [Gümüşhanevî, Levâmiu'l-Uqûl, 4/395] buyurmuştur.
Zaruret olmadıkça merhumun cenazesini binekle götürmek mekruhtur. Cenazeyi kabre taşıyarak götürmenin sevabının büyüklüğünü bildiren hadisler çoktur. Kabre götürülen merhumun tabutu yere konulmadan oturulması da mekruhtur.
Müslüman olan bir kişiyi Müslüman mezarlığına defnetmek lâzımdır. Âlemlere Rahmet Efendimiz (s.a.v.), “Ölülerinizi sâlih/iyi kimselerin arasına defnedin. Zira sağ olanlar kötü komşudan eziyet duydukları gibi, şüphesiz ölü de kötü komşudan eziyet duyar." [Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, v. 42 a, elyazma, Konya, Yusufağa Küt. Nr. 7253 ve 7371/3]
İmam Süyûtî (rh.), ölülerin salih kişiler arasına defnedilmesini emreden hadis-i şerifin Hz. Ali'den (r.a.) sahih olarak rivayet edildiğini bildirmiş ve bunun hükmüyle amel edilmesinin münasip olacağını belirtmiştir. [Süyûtî, el-Leâli'l-Masnu'a, 2/233-234; Detaylı bilgi için bkz. Doç. Dr. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat]
Selamünaleyküm. Eşim beni daha önce iki talakla bosadi. Şuan tek talak hakkımız var. En son gene biseye sinirlendi ve mutfakta yemek yerken masadan kalkıp odaya geçti. Söylenmeye devam etti. Çok çok özür diliyorum yazdığım icin "s….r ol git orspu" dedi. Ben şok oldum. Hemen gitmedim yanına. 5 dakika sonra sen ne dedin diye gittim. Özür dilerim orspu dedim ama sonra düzelttim orspu gibi laf verme dedim dedi. S….r ol git dedin dedim. Yok valla öyle bişey demedim sen yanlış duymuşsundur dedi. Ama ben duydum. O demedim diye yemin ediyor desem bile boşamak için demem öyle hanım mi bosaniriz diyor. Hocam bu durumda durumumuz ne? Bir de şahıslar hakkında soru sorabiliyor muyuz? A…… dergisi okunabilir mi?
Soru: Vildan Kasırga tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
1. Eşiniz daha önce iki talakla boşamasının ardından iddet bekleyip sonrasında da yeni bir mehir ve yeni bir nikâhla mı birlikteliği devam ettirdiniz, yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi yolunuza devam ettiniz? Eğer yeni bir nikâhla evlliği sürdürüyorsanız tabii ki bir talak hakkınız kalmış. Öbür türlüsünün (hiçbir şey olmamış gibi beraberliği sürdürmenin) meşrû olmadığını anlatmaya zannederim gerek yok, tek kelimeyle zina olur.
2. Eşinizin söylediğini duyduğunuzu iddia ettiğiniz o küfürlü sözler, kinyevî ifadelerdendir. O cins küfürlü kelimeler nikâha zarar vermese de, günahı-vebâli muhakkaktır. O bakımdan bunu unutmamak, dilimizi o nevi çirkin ve tehlikeli sözlere alıştırmamak, eğer ağzımızdan kaçmışsa mutlaka hemen nedâmetle tevbe ve istiğfar etmek lazımdır.
Daha önce de defalarca belirttiğimiz üzere, kinâye lafızlarla talakın meydana gelmesi için niyete ihtiyaç vardır. Zira sarf edilen sözlerin hem talak da hem de başka mânâlarda kullanılma ihtimâli vardır. Bunun için fukahanın / ulemanın hepsi, "Kinaye lafızla söylenen talak ancak niyet ile vâki olur, çünkü hangi mânâda kullanıldığı açık değildir" demişlerdir. Binaenaleyh talak niyeti olmadan eşine, ya da eşinin annesine yapılan hakaret ya da küfür ile karışık kinaye lafızlarla boşama gerçekleşmez. Fakat görülen o ki, sizin bu noktada çok dikkatli olmanız gerekiyor. Nikâhta kalan o tek bağı da bir şekilde kopartırsanız, evliliğinizi geriye dönüşü olmayacak şekilde bitirmiş olursunuz!
3. Son sorunuzun cevabı için bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2797-usulde-ifrat-tefrit-ve-halife-i-muslimin-e-isyan.html
Önemli not: Bu ve benzeri nikâh-talak-küfür meseleleri o kadar çok ve geniş işlendi ki sitede, tekrar tekrar sormak yerine lütfen onları bulup bkz. dikkatlice ve anlayarak okumaya çalışınız.
Hocam, bir adam hanımına aynı yerde şakayla bir, iki veya üç kere boş ol boş ol derse, bu söz nikâhı düşürür mü dediler? Buna ne cevap verebiliriz?
Soru: Bir okuyucumuza sorulmuş. Kategori: Soru - Cevap
*******
Selamün aleyküm.
Değerli kardeşim;
Hepsi de nikâhı düşürür. Bir kere söylerse ric'î talakla, iki kere söylerse bâin talakla, üç kere söylerse geriye dönüşü olmayacak şekilde boş olurlar. Bu son şekil aslında sünnete uygun bir boşama usûlü değildir, fakat geçerlidir. Yani aynı mecliste üç kere ‘boş ol’ veya ‘boşadım’ demek her ne kadar İbn Teymiye ve bazılarınca tek talak kabul edilmiş olsa dahi… Diyanet ve günümüz ilahiyatçılarınca, medya müftülerince de bu yönde fetva verilse bile, 4 Sünnî Mezhebe göre bunun üç talak kabul edildiğini özellikle hatırlatmak isteriz. Dileyen dilediğini alır. İsteyen Ehl-i Sünnet’in görüşlerine göre amel eder, isteyen de ehl-i bid’atin görüşleri istikametinde hareket eder. Herkesin vebali kendisinedir.
Ayrıca unutmamak lazım; nikâh ve talak mevzuları, mes’eleleri çocuk oyuncağı değildir, şaka-maka götürmez, çok dikkatli olmak ciddiyeti elden bırakmamak lazımdır. Bu durumun hassasiyetini hatırlatan Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Üç şey vardır ki, onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikâh, talak, ric'at (ric’î talakta boşamaktan geri dönme, vaz geçme)." [Ebu Davud, Sünen, Talak 9, Hadis no: 2194; Tirmizî, Sünen, Talak 9, Hadis no: 1184]
Evet, mecburiyet ve zaruret hallerinde boşamak da, boşanmak da vardır, helâldir. Fakat "Allahu Teâla'ya, helâl kıldığı şeylerin en sevimsizi (yani en çok buğz ettiği şey de) talaktır." [İbn Mâce, Sünen, Nikâh, 1; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 7, 322; Hâkim, Müstedrek, 2, 196]
Bunu da hiç, ama hiçbir zaman hatırımızdan çıkartmamak, hemen her sıkıntıda boşanma yolunda değil, evliliğin devamı yönünde sabırlı-musâmahalı, anlayışlı ve yumuşak adımlar atmaya çaba göstermek gerekir.